Bundan yaklaşık 7.5 ay önce Başbakan Bülent Ecevit'in Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Milli Güvenlik Kurulu'nda tartıştıktan sonra, hışımla Çankaya Köşkü'nü terkedip, içerde yaşananları kamuoyu ile paylaşması sonucunda Türk halkı Cumhuriyet tarihinin en büyük kriziyle karşılaştı. Aradan bir hafta geçmedençözüm dışarıda arandı ve Dünya Bankası Başkan Yardımcısı Kemal Derviş, Türkiye'ye çağrıldı. Derviş, 2 Mart'ta Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı künyesiyle işe başladı. Ancak işler yine yolunda gitmedi. Gerek Derviş'in gerekse de hükümetin halka verdiği 'ekonomi düzlüğe çıkacak' sözleri şimdiye kadar gerçekleşmedi. Hükümet mensupları ve Bakan Derviş, her keresinde bir bahane bularak durumu kurtardı!
Yeni bahane 11 Eylül
Hükümet mensupları, daha ABD Afganistan'a saldırı ya geçmeden 11 Eylül bahanesini kullanmaya başladılar. Bu 'bahaneyi' ilk olarak Başbakan Ecevit hayata geçirdi.
ABD meydana gelen olaya rağmen, Türkiye'nin bu krizden çıkabileceğine inandığını ifade eden Ecevit, "Türkiye'nin, 11 Eylül nedeniyle ekonomik programda yenilenmeye gitmesi söz konusu olabilir. Mutlaka bazı değişiklikler gerekecek" dedi.
Aslında iyi gidiyorduk!
Başbakan Ecevit, dün bir TV kanalında katıldığı programda, "TÜSİAD Başkanı Özilhan, (Türkiye hemen seçime gitsin, Siyasi Partiler Yasası değiştirilsin, hükümet hemen çekilsin) diyor. Sizin çekilmenizle bir sürü şeyin değişeceğini söylüyor TÜSİAD. Koç Grubu'nun eski yöneticisi İnan Kıraç ise, (Vatanını seven işadamı, siyasete girmeli) diyor. Bu talepleri nasıl değerlendiyorsunuz?" sorusuna, şöyle karşılık verdi: "Aslında, 11 Eylül'e gelinceye kadar işler bir hayli iyi gitmeye başlamıştı. Bunu TÜSİAD da dahil, iş çevreleri de kabul ediyordu. 23 Temmuz tarihli, Türkiye'nin önde gelen kuruluşlarından birinin başında gelen bir sanayiciden mektup aldım. Mektupta, (Yaşanan iki krizden sonra uygulamaya konulan yeni ekonomik programda, birçok alanda başarı sağlandı. Özellikle yapısal reformlarda, şahsınızın, hükümetinizin ve Meclis'in olağanüstü çalışmasıyla önemli mesafe kaydedildi. Gerçekleştirilen bu reformlar, Türkiye tarihinde önemli bir dönüşümün göstergesidir.
Cari denge ciddi ölçüde iyileşme gösterdi, bu göstergelerin yıl sonu itibariyle daha da iyiye gitmesini bekliyoruz) yazıyor. Ondan sonra ne oldu? Ondan sonra da iyileşme devam etti ama 11 Eylül'den itibaren, dünya ve ABD ekonomisiyle birlikte Türk ekonomisi de büsbütün sarsıldı. Bunu en iyi algılayabilecek kimseler sanayici, işadamları. Türkiye'yi ekonomik sıkıntıdan kurtarmak için öncelik taşıyacak yasalar arasında Siyasi Partiler Yasası'nın yer aldığı söyleniyor. Gerekli olabilir, gerekli de elbette... Ama Türkiye'yi krizden çıkarmaya katkıda bulunacak birşey değil.
Bu hükümet çekilirse, nasıl bir hükümet kurulur. Bunları da düşünmeleri gerekiyor. Bazı üst düzey işadamlarının, özellikle 11 Eylül'den beri bir moral bozukluğu içinde olduğu anlaşılıyor. Bu arada, toplumun moralinin bozulmaması gerekiyor. Toplumun moralini bozucu yayınların çok sakıncalı olacağını düşünüyorum. Bu tür açıklamalar yapmadan önce biraz daha derinliğine düşünmekte yarar olduğu kanısındayım."
Hesapta olmayan darbe
Ecevit, işlerin düzelmeye başladığını, enflasyonun düşmeye başladığını ancak 11 Eylül'ün hesapta olmayan bir darbe yerine geçtiğini kaydetti.
Yeni bahane 11 Eylül
Hükümet mensupları, daha ABD Afganistan'a saldırı ya geçmeden 11 Eylül bahanesini kullanmaya başladılar. Bu 'bahaneyi' ilk olarak Başbakan Ecevit hayata geçirdi.
ABD meydana gelen olaya rağmen, Türkiye'nin bu krizden çıkabileceğine inandığını ifade eden Ecevit, "Türkiye'nin, 11 Eylül nedeniyle ekonomik programda yenilenmeye gitmesi söz konusu olabilir. Mutlaka bazı değişiklikler gerekecek" dedi.
Aslında iyi gidiyorduk!
Başbakan Ecevit, dün bir TV kanalında katıldığı programda, "TÜSİAD Başkanı Özilhan, (Türkiye hemen seçime gitsin, Siyasi Partiler Yasası değiştirilsin, hükümet hemen çekilsin) diyor. Sizin çekilmenizle bir sürü şeyin değişeceğini söylüyor TÜSİAD. Koç Grubu'nun eski yöneticisi İnan Kıraç ise, (Vatanını seven işadamı, siyasete girmeli) diyor. Bu talepleri nasıl değerlendiyorsunuz?" sorusuna, şöyle karşılık verdi: "Aslında, 11 Eylül'e gelinceye kadar işler bir hayli iyi gitmeye başlamıştı. Bunu TÜSİAD da dahil, iş çevreleri de kabul ediyordu. 23 Temmuz tarihli, Türkiye'nin önde gelen kuruluşlarından birinin başında gelen bir sanayiciden mektup aldım. Mektupta, (Yaşanan iki krizden sonra uygulamaya konulan yeni ekonomik programda, birçok alanda başarı sağlandı. Özellikle yapısal reformlarda, şahsınızın, hükümetinizin ve Meclis'in olağanüstü çalışmasıyla önemli mesafe kaydedildi. Gerçekleştirilen bu reformlar, Türkiye tarihinde önemli bir dönüşümün göstergesidir.
Cari denge ciddi ölçüde iyileşme gösterdi, bu göstergelerin yıl sonu itibariyle daha da iyiye gitmesini bekliyoruz) yazıyor. Ondan sonra ne oldu? Ondan sonra da iyileşme devam etti ama 11 Eylül'den itibaren, dünya ve ABD ekonomisiyle birlikte Türk ekonomisi de büsbütün sarsıldı. Bunu en iyi algılayabilecek kimseler sanayici, işadamları. Türkiye'yi ekonomik sıkıntıdan kurtarmak için öncelik taşıyacak yasalar arasında Siyasi Partiler Yasası'nın yer aldığı söyleniyor. Gerekli olabilir, gerekli de elbette... Ama Türkiye'yi krizden çıkarmaya katkıda bulunacak birşey değil.
Bu hükümet çekilirse, nasıl bir hükümet kurulur. Bunları da düşünmeleri gerekiyor. Bazı üst düzey işadamlarının, özellikle 11 Eylül'den beri bir moral bozukluğu içinde olduğu anlaşılıyor. Bu arada, toplumun moralinin bozulmaması gerekiyor. Toplumun moralini bozucu yayınların çok sakıncalı olacağını düşünüyorum. Bu tür açıklamalar yapmadan önce biraz daha derinliğine düşünmekte yarar olduğu kanısındayım."
Hesapta olmayan darbe
Ecevit, işlerin düzelmeye başladığını, enflasyonun düşmeye başladığını ancak 11 Eylül'ün hesapta olmayan bir darbe yerine geçtiğini kaydetti.