logo
25 NİSAN 2024

Milli Ekonomi Modeli'nden Vatandaşlık Maaşı

21.12.2005 00:00:00
BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, uluslar arası kongreye konu olan tezi Milli Ekonomi Modeli'nin bir parametresini daha kamuoyunun dikkatlerine sundu. 70 milyon Türk insanının "vatandaşlık maaşı" adı altında yeni bir imkâna kavuşturulacağını söyledi Milli Ekonomi Modeli tezi ile uluslar arası kongreye konu olan Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, bu haftaki Haftanın Sohbeti programında literatüre yeni bir kavram daha kazandırdı. Özellikle, öncelikle Türk vatandaşlarını ilgilendiren, son zamanlarda adeta kendisinden kaçılan Türk vatandaşlığını, Türk kimliğini kendisine koşulacak bir cazibe merkezi haline getirecek "vatandaşlık maaşı" kavramını Türk ve dünya kamuoyunun dikkatlerine sundu. Türk kimliğinden kaçılır olduHocam, Milli Ekonomi Modeli'nin vatandaşımıza bir sürprizi daha oldu. Bu da "vatandaşlık maaşı" olarak kendini gösterdi. Ve bu kavram ilk defa duyuluyor açıklanıyor. Vatandaşlık maaşı nedir? Hangi ihtiyaca binaen ortaya çıktı? 70 milyon insanımıza ne getiriyor? Hepsinden evvel bu 70 milyon insanımızın hepsini kapsıyor mu?Prof. Dr. Haydar Baş- Esasen Türkiye'de şöyle bir manzara var. Farkındaysanız bir Türk olma, bununla faraza imparatorluk döneminde bir şahsın kendini takdim etme, kendini benimseme duygusuyla, imparatorluk dönemindeki kimlik şuuru ile şu andaki arasında dağlar kadar fark vardır. Yani o gün benlik, kimlik çok öndeydi. Hatta "Müslüman Türk kimliği" dendiği zaman bunun karşısında bütün dünya hazır ol vaziyetinde durabiliyordu. Ama günümüze geldiğimiz zaman bu kimlikten kopma, kaçma, adeta seferberlik haline geldi. Mesela biz de sıkça Avrupa'ya gidip görüyoruz. Bu kimlik üzerinde o kadar oynandı ki "Yok sen hâlâ şunun vatandaşı olmadın mı?" afişlerine vatandaş muhatap ediliyor. Bir siyaset bunu vatandaşına kurtuluş simidi olarak takdim ediyor. Bu kadar zillet olur mu? Bu nasıl siyaset? Bu nasıl ideal? Bu nasıl görgü? Bu nasıl millet anlayışı? Ne adına, kim adına bunu yapıyorsun? Bütün bunları biz seyrettiğimizde bir bakıyorsun benim genç, körpe dimağlarımı alıyorlar, işte şu kadar bin insanı bilmem nereye götürüyorlar, beyinlerini yıkıyorlar, filanın insanı olmak için adeta millet seferberliğe kalkıyorlar. "Ben gidip de Amerika'dan şu pasaportu alayım" diyorlar. Allah rahmet eylesin! Bizim Engin, ben Bakü'de profesör olduktan sonra bana "Hocam! ABD'de bilmem ne pasaportu veriliyor. Bunu sana alayım" dedi. "Nasıl alınıyor?" dedim. Neyse o kendi kendine bu işi yürütmeye kalktı. Bir gün ben düşündüm. "Allah Allah! Haydar hoca bilmem nereye rızkının endişesiyle gidecek. Pasaportum var, orada kalayım, diyecek." "Bırak şunu" dedim. "Benim tarihimde boğazı için bir yerden bir yere hicret eden adam bilmem. Namusu için, vatanı için, dini için, bir yerden bir yere hicret vardır. Bunun dışında yoktur" dedim. Kestim, attım. Allah gani gani rahmet eylesin. Şunu demek istiyorum: En şuurlu insanımızda bile bu var.  Ülkenin şartları onu öyle bir hale getirmiş ki "buradan kaçarak kurtulalım da ne olursa olsun" diyorlar. Bizim Güneydoğulu vatandaşlarımız bizim öz be öz kardeşlerimizdir. Adam propaganda yapıyor. Daha dün Türkiye'nin pasaportu ile gezen insanlar "buraya gelin biz size petrol maaşı vereceğiz" diyorlar. Allah, Allah! Şu kafaya bakın! Bizim siyasilerimiz bunu duyduğu zaman kendine çeki düzen vererek "Allah Allah! Biz ne hale geldik" diyeceği yerde seyrediyoruz. Ve onun yaptığı bütün hareketlerin de meşru olduğuna bu teklifiyle kanaat getirmiş oluyoruz. Misaller çoğalabilir.Utanç vesilesi yaklaşım Biz, kimliğimizle iftihar edip herkese anlatmamız gerekirken kendimizden kaçan, kendimizden nefret eden bir pozisyona geldik. Gönül olarak düşündüm ki "Yar Rabbi! Öyle bir çıkış kapısı bulalım ki herkes 'ben Türk oğlu Türküm' diyebilsin." Ben size bir akaid ölçüsü de söyleyeyim. Bu doğrudur. Geçmişte büyük zatların fetvaları vardır. Bir insan "ben Türküm" dese bu aynı zamanda "ben müslümanım" anlamına gelir. Ama "filancıyım" dese bu anlama gelmez. Bu kadar övülmüş ve bir noktaya taşınmış insanın, milletin kimliğinden kaçacak hale gelmemiz hakikaten bizim için utanç vesilesidir. Uluslar arası Milli Ekonomi Kongresi'nin misyonuİşte Tür vatandaşı olabilme, bunu ayrıcalıklı hale getirebilmek için de Milli Ekonomi Modeli'ni ben düşünürken, tasarladığım hususlardan bir tanesi önce işçilerimizdi. İşçilerin aldığı maaşlar belli. Bu maaşlar gerçekten yetmiyor. Memurumuzun aldığı maaşlar belli. Bu da yetmiyor. Emeklinin aldığı maaş da belli. Bu da onlara yetmiyor. Bu üç sınıfa biz nasıl olur da artı bir gelir temin ederizden yola çıktım. Bunu düşünüyordum. Bunu düşünüyordum ama bunun düşünceden ibaret kalmaması için buna kaynak bulmamız lazımdı. Kaynakları da esasen parti programında zikretmiştik. Ama o günün şartlarında bu bizim ortaya koyduğumuz verilerin tamamen ilmi veriler olduğunu ifade etme imkanı bulamadığımız için ispat edemedik. Uluslar arası Milli Ekonomi Kongresi bunun ulusal bazda realist bir doktrin, tez, düşünce, sistem olduğunu ortaya koydu. Hakikaten böyle mükemmel bir sistemin de insanlık tarafından yaşanılmasının lüzumunu ortaya koyunca insanımız da "demek ki bu işler doğru" demeye başladı. Ben, "24 saate bu işler düzelir" dediğimde vatandaş bakıyor, "nasıl düzeltecek? Bu adam atıyor" diyordu. Benim elimde sihirli değnek yok ama sihirli imkanlar var. Bunu ifade edemiyordum. Kongrede insanımız bunu idrak etti. "Demek bu oluyormuş" anlayışına geldi. Bir vatandaşımızın dediği gibi vatandaş bizden bir bardak su istedi,  tabiri caizse biz onun önüne okyanusu getirdik. "Kaynak nerede?" sorusunun cevabıBuradan hareketle şunu demek istiyorum. İlave bir memur, işçi, emekli maaşı düşünürken bunun kaynağını nereden bulabiliriz hesabıyla yola çıktık. Malumunuz bizim devletçi anlayışımız içerisinde yer altı kaynaklarımız tam 3 katrilyon dolara baliğdir. Nereden hesap ederseniz edin sadece bu kaynaklar Türkiye Cumhuriyeti Devletinin vatandaşlarının tam on mislini kıyamete bakacak niteliktedir. Bu kadar büyük imkanlar var. Kaldı ki GSMH'nın yıl sonu itibariyle senyoraj hakkı ile paraya dönüşmesi olayı var. Bu hakkı da Türkiye 20 yıldan beri kullanmıyor. ABD bunu kullanıyor. Bu imkanla bütün dünyanın mamullerini kağıdını boyayıp satın alıyor. Sen A maddesini imal ediyorsun, emeğinle yoğunlaştırıyorsun, veriyorsun. O hiçbir zorluk çekmeden alıyor kağıdı, para makinasına, darphaneye koyuyor, "al bakalım para" diyor. Hiç karşılığı yok. Halbuki para -ben iktisat modelimde bunu anlattım- bir manada emek ve üretimin karşılığıdır. Emeğiniz yoksa, üretiminiz yoksa bu, kağıttır, para değildir. Şimdi bu hakkını, senyoraj hakkını, ABD, hiç emeğini, üretimini devreye koymadan, güç sahibi olduğu için, "mühür bende Süleyman da benim" hesabıyla gece gündüz çalışarak benim Türk üreticimin ürettiğini o kağıt parçasıyla alıyor. Sadece benim mi? Bütün dünyanın ürettiğini alıyor. 600 milyar dolar bütçe açığı veren bir ülkenin senelerden beri ayakta kalması mümkün olabilir mi? Bu sebeple ayakta kalıyor. Şimdi baktık ki bu, olmayan emeğin, olmayan üretimin karşılığında para basıyor ve biz de bunu alıp kullanıyoruz. Peki benim olan emeğimin, üretimimin karşılığı nerede? Bunu bir hesaba vurduk ki bizim ayda bugünkü rakamlarla en az 25-30 katrilyon civarında bir senyoraj hakkı kullanma imkanımız var ki bu Türkiye için yılda 350-400 katrilyon ediyor. Sen şimdi bunu dağıt bakalım bitirebilir misin? Bitiremezsin.Yepyeni bir vergi modeliArtı Türkiye'nin gelir olayı var. Hatırlarsanız bendeniz vergiyi anlatırken az geliri olan vatandaşı vergi yükünden kurtararak tüketici yapma, ondan vergi almama diye bir görüşüm vardır. Bu yerden göğe kadar haklı bir görüştür. Burada bizim düşüncemiz şu: Türk toplumuna baktığımız zaman %90'ı tüketicidir. Bunun içerisinde ara sıra çok kazanan var ama vasatın üzerinde geliri olan pek fazla olan olmuyor. Bu çok nadirdir. Onun için bu sınıf insandan vergi almak kadar bana göre zulüm olamaz. Bundan niye vergi alıyorsun? Adam 700-800 lira maaş alıyor, 500 lirası kesiliyor. Buna yazık günah değil mi? Sen nasıl devletsin? Devlet olarak bunun yolunu bulması gerekirken, vergisinin yerine, yani ondan kesilenin yerine başka imkanlarla maaşına ilave etmek, senin yapacağın yatırıma farklı yerlerden kaynak bulman lazım iken devlet bunu yapmıyor, farklı kaynaklar bulmuyor, hazıra gelip konuyor. Bunları biz düşündük. Zaten yaşadığımız hayattan dolayı olayı biz basitinden ele alarak yola çıktık. Ben yaşadığım hayata baktım. Komşularıma, komşularımın yakınlarına baktım. Yani tüketici sınıfın çok aciz olduğunu, cebinin boş olduğunu gördüm. Bu noktadan yola çıktım. "Bundan vergi almayalım" dedik. Almayalım ve artı bu insanı vergi yükünden kurtardıktan sonra farklı bir gelir de temin edelim, cebine koyalım. Düşünelim ki vergi aldığımız zaman bunun cebine giren para miktarı 700 liradır, vergi almadığımız zaman eline geçen miktar 1,5 milyardır. 10 milyon insan ayda 1,5 milyar harcama yapıyor. 10 milyon insan ayda 700 milyon lira harcama yapıyor. Arada % 100'ün üzerinde bir fark var, değil mi? Bu fark neye yansıyacak? Piyasaya yansıyacak. Piyasaya yansıyan 10 milyon kişinin bu artı harcaması üreticinin işyerine artı olarak girecek. Bu sefer bakacağız ki biz vergi olarak bu insandan almadık ama tüccarımın ürettiği mamulün 2-3-4 misli pazarda satılmasına sebep olduk. Baktık ki tüccar bir kazanıyordu, 10 kazanmaya başladı. Kazandığının dün bir vergisini veriyorsa şimdi o kadar misli vergisini verecek. Dün bundan devletin alması gereken para miktarı beş lira ise bugün 25 lira olacak. 5 katı daha fazlasını alacak. Şimdi bu yoldan hareketle biz vatandaşlık maaşını vatandaşımıza verdiğimiz zaman nereden kaynak bulacağız derken bu kaynak piyasaya iş olarak yansıyacağı için bir de bakacağız ki iş adamları bizim sayemizde, atıyorum, ayda piyasaya 15-30 katrilyon giriyorsa piyasada aynı oranda iş imkanı artacak. Bir yılda paranın piyasada dönüş miktarını da hesapladığımızda 15-16 kez olduğundan hareketle bununla çarptığımız zaman trilyonları piyasaya koymuş oluyorsunuz. Bu da direkt olarak üreticinin ürettiği mamule yansımış oluyor. Bu da kâr olarak vergi şeklinde devletin kasasına yansımış oluyor. Görünüşte devlet bunu nereden bulacak derken devlete bunun sonunda ciddi bir kâr olarak döndüğünü göreceğiz. Faraza 50 milyar kazanan vatandaşımızdan biz 20 milyar vergi alacağımız yerde almasak bir yılda bu 800 milyarlık işe yol açıyor. Kârını %30'dan hesap etsek 250 milyar gibi bir kâr ediyor. Bir yıl önce 50 milyar kârdan alacağımız vergi miktarı 20 milyar vergi olarak yansırken bir yıl sonra 250 milyar kârdan alacağımız bir vergi miktarı 100 milyar olarak devletin kasasına giriyor. Devlet de burada kazanmış olacak. Vatandaş da vatandaşlık maaşıyla hayatını teminat altına almış olduğu için devletinden razı olacak. Emme basma tulumba gibi olaylar birbirini tamamlayacak. Ve vatandaş devletini sevecek. Şimdi devletinden kaçma, milletinden uzaklaşma gibi bir moda ortaya çıktı. Allah nasip ederse buna bizim iktidarımız döneminde son vereceğiz.TÜRKİYE NEDEN 1 NUMARA OLMASIN?Bunların hepsi matematiksel ölçüler içerisinde normaldir. Bunun tersi anormaldir. Bunu yapacağız. Hiç kimsenin bundan kuşkusu olmasın. Kaynaklarımız buna kâfidir. El ele vererek bu işi en kısa zamanda halletmemiz ve Türkiye'yi istenilen noktaya taşımamız mümkündür. Niçin Tükiye, dünyanın bir numaralı ülkesi olmasın. Neden Türkiye, dünyanın en kazançlı ülkesi, bölgesi olmasın. Neden Avrupa'ya insanımız işçi olarak gitmek istiyor da Türkiye iş merkezi olmasın. Avrupalıların, Ortadoğuluların, Uzakdoğuluların, Afrika'daki çalışan insanların, Türk dünyasındaki çalışan insanların çalıştığı yer haline gelmesin, merkez haline gelmesin. Benim gönlümdeki dünya, benim gönlümdeki Türkiye bu, kalkınmış, güçlü, herşeyiyle dört dörtlük bir Türkiye'dir. Bunu yapacak durumdayız. Hiç kimsenin bundan kuşkusu olmasın. Bu ne zillettir. Siyasilerimizi ya bu ideale, ya bu mantaliteye, teze halkımızın yönlendirmeye gayret etmesi, veyahut değilse bu tez sahibi ile birlikte olarak bunu hayatına geçirmesi lazımdır.Hocam, bu söyleşiyle birlikte Türk siyasi hayatına, literatüre bir yeni kavram  girmiş oldu. Türkiye bunu bundan sonra çok konuşacak. Hayırlı ve uğurlu olsun.Prof. Dr. Haydar Baş- Bunu biz niçin deklere ettik? Onu da ifade edeyim. Benim modelimi bütün partiler çalmış durumda. Benden isteseler daha mükemmelini onlara vereceğim. Parça parça alıyorlar. Hani Nasreddin Hoca hindiyi almış, eve getirirken başını koparmış, kanadını koparmış, ayağını koparmış, hindilikten çıkarmış. Bu da bunun gibidir. Alacaklar, bir işe yaramayacak. Onun için bugün toplantıda vatandaşlık maaşından bahsettik. Bu da mutlaka duyulacak. Alıp millete doğrusunu da verseler kendileri bulmuş gibi olacak. Biz millete kendimiz deklere edelim, sahibini ve kaynağını gösterelim diye bunu yaptık. Milletimize Cenab-ı Hak hayırlar nasip etsin.
Piyasalar merakla bekliyordu
TCMB faiz kararını açıkladı
İddia üzerine DMM'den açıklama geldi
Ehliyetlerine el konulmayacak!
Projeyi öğrenciler geliştirdi
8 şiddetindeki depreme dayanıklı
Özel'den 'Çorlu' kararı hakkında açıklama
'Siyasi sorumluluk unutulmamalı'
AK Partili meclis üyesinin dikkat çeken şovu
Başkanın önünde kendini yere attı
Irak'tan atılan adım hakkında MSB'den açıklama
PKK 'yasaklı örgüt' ilan edildi
Çorlu tren kazasının cezaları belli oldu
6 sene sonra karar açıklandı
İYİ Parti'de istifalar devam ediyor
Kongre öncesi üst düzey istifa
Şehirde göz gözü görmüyor
Çöl tozu İzmir'i teslim aldı
57. Alay Vefa Yürüyüşü düzenlendi
Her şey 109 yıl önceki gibi
31 Mart sonrası anketi
CHP yine birinci parti mi?
14 yaşındaki katil zanlısı tutuklandı
4 yaşındaki Sultan vahşice öldürüldü
Kınalı kuzular dedelerinin yolunda yürüdü
"Dedeciğim ben geldim"
Atatürk'ün Anzak annelerine yazdığı mektup okundu
Anzak Koyu'nda Şafak Ayini
Polisin alkollü sürücü ile imtihanı
44. seferde üflemeyi başardı
Piyasalar merakla bekliyordu
TCMB faiz kararını açıkladı
İddia üzerine DMM'den açıklama geldi
Ehliyetlerine el konulmayacak!
Projeyi öğrenciler geliştirdi
8 şiddetindeki depreme dayanıklı
Özel'den 'Çorlu' kararı hakkında açıklama
'Siyasi sorumluluk unutulmamalı'
AK Partili meclis üyesinin dikkat çeken şovu
Başkanın önünde kendini yere attı
Irak'tan atılan adım hakkında MSB'den açıklama
PKK 'yasaklı örgüt' ilan edildi
Çorlu tren kazasının cezaları belli oldu
6 sene sonra karar açıklandı
İYİ Parti'de istifalar devam ediyor
Kongre öncesi üst düzey istifa
Şehirde göz gözü görmüyor
Çöl tozu İzmir'i teslim aldı
57. Alay Vefa Yürüyüşü düzenlendi
Her şey 109 yıl önceki gibi
31 Mart sonrası anketi
CHP yine birinci parti mi?
14 yaşındaki katil zanlısı tutuklandı
4 yaşındaki Sultan vahşice öldürüldü
Kınalı kuzular dedelerinin yolunda yürüdü
"Dedeciğim ben geldim"
Atatürk'ün Anzak annelerine yazdığı mektup okundu
Anzak Koyu'nda Şafak Ayini
Polisin alkollü sürücü ile imtihanı
44. seferde üflemeyi başardı

Yargıtay Başkanlığı seçiminde 25. turda da sonuç çıkmadı

Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca'nın 4 yıllık görev süresinin dolması nedeniyle yapılan başkanlık seçimlerinin 25. turunda da hiçbir aday salt çoğunluğu sağlayamadı.
25.04.2024 14:23:00
İhlas Haber Ajansı
Yargıtay Başkanlığı seçiminde 25. turda da sonuç çıkmadı
Yargıtay Başkanlığı seçiminde 25. turda da sonuç çıkmadı
Yargıtay Başkanlığı görevine 24 Mart 2020'de seçilen Mehmet Akarca'nın 4 yıllık görev süresi 24 Mart itibarıyla sona erdi.

Yüksek Mahkeme'nin 4 yıl boyunca görev yapacak yeni başkanını belirlemek için yapılan seçimin ilk 24 turunda hiçbir adayın 348 Yargıtay üyesinin salt çoğunluğu olan en az 175 oyu alamaması nedeniyle bugün 25. tur oylaması yapıldı.

24. turda en fazla oyu alan 3. Hukuk Dairesi Başkanı Ömer Kerkez ve 3. Ceza Dairesi Başkanı Muhsin Şentürk'ün katılabildiği oylamada, Kerkez 136, Şentürk ise 131 oy aldı. Seçime katılım 322 olarak kayıtlara geçerken, 13 boş oy kullanıldı, 42 oy da geçersiz sayıldı.

Salt çoğunluğun sağlanamaması nedeniyle seçime 26. tur oylamayla devam edilecek. Seçimlerde üye tam sayısının salt çoğunluğunun hazır bulunması gerekiyor.

Çorlu tren kazası davasında karar çıktı

Tekirdağ'ın Çorlu ilçesinde 25 kişinin hayatını kaybettiği, 340 kişinin yaralandığı tren kazasına ilişkin davada 9 sanığa 8 yıl 4 ay ile 17 yıl 6 ay arasında hapis cezası verildi
25.04.2024 12:03:00 / Güncelleme: 25.04.2024 12:38:25
AA
Çorlu tren kazası davasında karar çıktı
Çorlu tren kazası davasında karar çıktı
Tekirdağ'ın Çorlu ilçesinde 25 kişinin hayatını kaybettiği, 340 kişinin yaralandığı tren kazasına ilişkin yargılanan 13 sanıktan 9'una, 8 yıl 4 ay ile 17 yıl 6 ay arasında değişen hapis cezaları verildi.

Çorlu 1. Ağır Ceza Mahkemesince Halk Eğitim Merkezi Salonu'nda görülen davanın 20. duruşması yapıldı.

Duruşmaya tutuksuz sanıklar dönemin Çerkezköy Yol Bakım ve Onarım Şefi Özkan Polat, Köprüler Şefi Çetin Yıldırım, dönemin Demir Yolu Bakım Müdürü Turgut Kurt, hat bakım onarım memuru Celaleddin Çabuk, TCDD Üst Yapıdan Sorumlu 1. Bölge Bakım Servis Müdür Yardımcısı Levent Kaytan, dönemin Altyapıdan Sorumlu 1. Bölge Bakım Servis Müdür Yardımcısı Nizamettin Aras, yol kontrolörü Burhan Ortancıl, dönemin Bakım Servis Müdürü Mümin Karasu, dönemin Bakım Servis Alanlarından Sorumlu Müdür Yardımcısı Levent Meriçli, dönemin TCDD 1. Bölge Müdürü Nihat Aslan, mühendisler Tevfik Baran Önder, Deniz Parlak ve Kubilay Başkaya, kazada ölenlerin yakınları ve yaralananlar ile tarafların avukatları katıldı.

Duruşma, mahkemeye sunulan belgelerin okunmasıyla başladı.

Daha sonra karar öncesi sanıklara son sözleri soruldu.

Sanıklardan Karasu ek iddianame ve mütalaa da görevini yapanın cezalandırılmak istendiğini ileri sürerek "Halkalı'dan Kapıkule'ye kadar olan hatla ilgili uyarıları ve denetimi yazışmalar ile bildirmiştim. Görevimi yerine getirdim. Beraatımı talep ediyorum." dedi.

Diğer sanıklar da suçsuz olduklarını ileri sürerek beraatlarını talep etti.

Mahkeme heyeti verdiği kısa aranın ardından açıkladığı kararda "Taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olma" suçundan Karasu'ya 17 yıl 6 ay, Kurt'a 16 yıl 3 ay, Aslan'a 15 yıl, Polat'a 13 yıl 9 ay, Önder'e 10 yıl,  Meriçli, Parlak ve Başkaya'ya 9 yıl 2'şer ay, Aras'a ise 8 yıl 4 ay hapis verdi.

Heyet, sanıklardan Kaytan, Ortancıl, Yıldırım ve Çubuk'un ise beraat etmesine hükmetti.

Mahkeme ayrıca sanıklardan Aslan, Karasu, Kurt ve Polat'ın hükümle birlikte tutuklanmasına karar verdi.

Tekirdağ'daki tren kazası

Uzunköprü-İstanbul seferini yapan yolcu treninin 8 Temmuz 2018'de Çorlu yakınlarında vagonlarından bazılarının devrilmesi sonucu 25 kişi yaşamını yitirmiş, 340 kişi yaralanmıştı.
Davanın iddianamesinde "kazanın meydana gelmesinde asli kusurlu" bulundukları gerekçesiyle sanıklar Turgut Kurt, Özkan Polat, Çetin Yıldırım ve Celaleddin Çabuk'un "birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olma" suçundan 2 yıldan 15 yıla kadar hapisle cezalandırılması istenmişti.
 
Çorlu Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan bilirkişi raporları ve değerlendirme neticesinde 9 Eylül 2022'de soruşturmanın genişletilmesine karar verilmiş, bu kapsamda aynı suçtan Nihat Aslan, Levent Meriçli, Mümin Karasu, Levent Kaytan, Nizamettin Aras, Burhan Ortancıl, Tevfik Baran Önder, Deniz Parlak ve Kubilay Başkaya hakkında Çorlu Ağır Ceza Mahkemesi'nde dava açılmıştı.
 
Dava kapsamında söz konusu dönem TCDD 1. Bölge Müdürlüğü'nde Bakım Servis Müdürü olan Mümin Karasu 10 Ekim 2022'de tutuklanmış, tutukluluğuna yapılan itiraz üzerine Çorlu 2. Ağır Ceza Mahkemesince 25 Kasım 2022'de hakkında yurt dışına çıkış yasağı konularak tahliye edilmişti.
 
Davanın 17'nci duruşmasında Cumhuriyet savcısı esas hakkındaki son görüşünde, tutuksuz 13 sanığın tamamının "birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olma" suçundan cezalandırılmasını, Karasu, Kurt ve Polat'ın üzerlerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, üzerlerine atılı suç için öngörülen ceza miktarı dikkate alındığında adli kontrol hükümlerinin yetersiz kalacak olmasından tutuklanmalarını istemişti.

Uzmanından 'Çöl tozu' açıklaması

 Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Abdullah Kansu, risk gruplarına ilişkin konuşurken çöl tozuna karşı toplumda dikkat edilmesi gerekenleri sıraladı.
25.04.2024 10:42:00
İhlas Haber Ajansı
Uzmanından 'Çöl tozu' açıklaması
Uzmanından 'Çöl tozu' açıklaması
Afrika üzerinden gelen çöl tozları ve sıcak hava dalgası Türkiye'de etkili olurken Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Abdullah Kansu, 'Çocuklar, alerjisi ve astımı olanlar, KOAH'lılar, yaşlılar daha fazla risk altında. Partiküllerin içinde kimyasallar da var, ileriye dönük kronik, nörolojik hastalıklar açısından etkiler oluşturduğu gösterilmiş. Solunum semptomları olan hastalar acillere artan şikayetlerle, atak dediğimiz tabloyla geliyor. 'Neden olduk' diyorlar. Dışarıda geçireceğimiz vakti azaltalım, maskeyle çıkalım, aldığımız sebze meyveleri bol suyla yıkamaya çalışalım' dedi.

Afrika üzerinden gelen çöl tozları ve sıcak hava dalgası Türkiye'de etkili oluyor. Rüzgar ile birlikte gelen toz, Yunanistan'ın başkenti Atina'yı turuncuya boyarken uzmanlar, tozun birkaç gün daha Türkiye'yi etkilemeye devam edeceğini belirtti. Meteoroloji Genel Müdürlüğü toz taşınımına yönelik uyarılar yaparken uzmanlar, insan sağlığına etkisine yönelik bilgi verdi. Medipol Mega Üniversite Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Abdullah Kansu, risk gruplarına ilişkin konuşurken çöl tozuna karşı toplumda dikkat edilmesi gerekenleri sıraladı.

'Çocuklar, alerjisi, astımı olanlar, KOAH'lılar ve yaşlılar daha fazla risk altında'

Havadaki tozun vücudun birçok noktasını etkilediğini ifade eden Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Abdullah Kansu, 'Kışı biraz zor geçirdik özellikle viral hastalıklarımız çok fazlaydı, o dönemi şu an biraz kapattık, biraz alerjenler ortaya çıkmıştı. Bahar erken geldi, mart ayında çiçekler, polenler alerji mevsimi derken bugünlerde sabahları uyanıyoruz, arabalarımızın üstü çamur şeklinde. Sahra Çölleri'nden gelen dünyanın döngüsünde olan şeyler bunlar, ülkemize, şehirlerimize ulaşan kum fırtınasıyla ortaya çıkmış bir toz bulutu var. Bunlar mikro küçük partiküller şeklinde havada şu anda uçuşuyorlar. Bunları soluyoruz, belli bir mikro partikülün altındakilerin de akciğerimizin en küçük hava keseciklerine kadar ulaştığını biliyoruz. Bu da bizim solunum yolu şikayetlerimizi artırıyor. Bir; çocukları söylemek lazım, ikincisi alerjisi ve astımı olanlar, üçüncü grup olarak KOAH'lı, dördüncü yaşlı grubumuzu saymamız lazım. 4 grubun bugünlerde dışarıdaki bu etkene maruz kaldığında doğacak sonuçları daha fazla. Hepimiz maruz kalıyoruz ama saydığımız 4 grup daha fazla risk altında. Sadece akciğer için de bir etki oluşturmuyor şu an cildimizde; yüzümüzde, elimizde, saçımızda hissediyoruz. Etrafta uçuştuğu için göz bölümüne gelen hasta sayımızda bir artış var, solunum yoluyla ilgili ciddi manada artan bir şey var. Bu tozların içinde sadece kum taneleri, toz değil kimyasallar da var. Onların ileriye dönük kronik, nörolojik hastalıklar açısından da etkiler oluşturduğu dünyada gösterilmiş. Evimizde sinekliklerimiz vardır, partikülleri, polenleri, böcekleri, uzaklaştıracak şekilde, az düzeyde olsa bile geçişini engeller ama 'Penceremizi çok açalım, havalandıralım' gibi durumları en azından şu bir hafta için biraz azaltmamamız gerekiyor. Çok acil, olağanüstü bir durum yoksa bu grubun özellikle dışarıda çok vakit geçirmemesini hatırlatmak lazım' dedi.

'Hastalar artan şikayetlerle, atak dediğimiz tabloyla geliyor'

Toza karşı maske kullanımına yönelik konuşan Dr. Öğr. Üyesi Kansu, 'Özellikle kronik grubun kullanması şart, en basit cerrahi maske dediğimiz pandemide kullandığımız maske ile başlanabilir ama bu belli partikülün altını tutmayacaktır. İmkanı olanların özellikle bu saydığımız risk faktöründeki kişilerin 3M maskeleri kullanmalarını hatırlatabiliriz. Bu günlerde göğüs hastalıkları ya da acillere solunum semptomları olan hastalar, alerji, astım geçmişi olan hastalarımız kum fırtınası, partiküller sebebiyle artan şikayetlerle, atak dediğimiz tabloyla karşımıza geliyor. Neler var; öksürük, hırıltı, gece solunum şikayetleri, bir miktar ateş, nefes darlığı şeklinde bu hastalar acile ya da göğüs hastalıklarına geliyorlar. 'Neden olduk, ne değişti' diyorlar, farkına değiller. Alerjenlerin bu günlerde etkisi var ama son 2 haftadır bu kum fırtınasının bu alerji, astım, KOAH olan hastalarda biraz daha solunum semptomlarını kötüleştirdiğini, acile getirdiğini biliyoruz. Meteoroloji açısından takip etmemiz lazım, uzmanların görüşünü dinleyeceğiz, bu hafta akışının süreceğini biliyoruz. Boğazımızda bir gıcık hissi sadece bu saydığımız risk grubu değil şu anda hepimizde var. Cildimizde bir kuruluk hissi var. Birincisi dışarıda geçireceğimiz vakti biraz azaltalım, ikincisi pencerelerimizi çok açmayalım, üçüncüsü maskeyle çıkalım, dördüncüsü eve geldiğimizde lütfen bir duş alalım, üstümüzü değiştirelim. Beşincisi sıvı tüketimi, bol su içmeye çalışalım çünkü o sinüslerimiz, bronşlarımız, burnumuzun içinde de birikiyor bize gıcık hissi de yapıyor. Bu sadece bedenimize aldığımız bir şey değil, şu an da her yere arabamızın üzerine düştüğü gibi tarladaki ekinlere, mahsullere, sebze, meyvelere de düşüyor. Eve aldığımız, pazardan getirdiğimiz sebze meyveleri bol suyla yıkamaya çalışalım" şeklinde konuştu.

Gar katliamı davasında mütalaa açıklandı

Yargıtay’ın bozma kararı sonrası tekrar görülen terör örgütü DEAŞ’ın Ankara Garı önünde 10 Ekim 2015’te düzenlediği ve 101 kişinin öldüğü saldırıyla ilgili 10’u tutuklu 26 sanığın yargılandığı davada esas hakkındaki mütalaa açıklandı.
25.04.2024 09:41:00
İhlas Haber Ajansı
Gar katliamı davasında mütalaa açıklandı
Gar katliamı davasında mütalaa açıklandı
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmaya tutuklu sanıklar bulundukları cezaevinden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile katılırken, taraf avukatları salonda hazır bulundu.

Avukatlar, kovuşturmanın genişletilmesini ve terör saldırısından önce ihmali bulunan kamu görevlileri hakkındaki belgelerin mahkemece değerlendirilmesini talep etti.

Beyanların ardından esas hakkındaki görüşünü açıklayan savcı, sanık Erman Ekici'nin "anayasal düzeni ihlal" suçundan 1, "101 kişiyi kasten öldürme" suçundan da 101 kez olmak üzere toplam 102 kez ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmasını talep etti.

Ekici'nin 379 kişiyi kasten öldürmeye teşebbüs suçundan da 6 bin 822 yıla kadar hapisle cezalandırılmasını talep eden savcı, diğer sanıklar Abdülmubtalip Demir, Talha Güneş, Metin Akaltın, Yakub Şahin, Hakan Şahin, Halil İbrahim Alçay, Resul Demir, Hacı Ali Durmaz ve Hüseyin Tunç için de "kasten öldürme" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis talebinde bulundu.

Söz alan sanık Ekici, savunmasını hazırlamak için süre talep etti.

Mahkeme heyeti, tutuklu sanıkların mevcut hallerinin devamına hükmederek, duruşmayı 26 Haziran'a erteledi.

logo

Beşyol Mah. 502. Sok. No: 6/1
Küçükçekmece / İstanbul

Telefon: (212) 624 09 99
E-posta: internet@yenimesaj.com.tr gundogdu@yenimesaj.com.tr


WhatsApp iletişim: (542) 289 52 85


Tüm hakları Yeni Mesaj adına saklıdır: ©1996-2024

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir. Yeni Mesaj Gazetesi'nde yer alan köşe yazıları sebebi ile ortaya çıkabilecek herhangi bir hukuksal, ekonomik, etik sorumluluk ilgili köşe yazarına ait olup Yeni Mesaj Gazetesi herhangi bir yükümlülük kabul etmez. Sözleşmesiz yazar, muhabir ve temsilcilere telif ödemesi yapılmaz.