Öksüz: Siz bir adım geri atsanız ne olur? Atın bir adım geri... Aradaki mesafe uzamış olur. Adım atmak ne demek? Benim tavrım bellidir. Benim tavrım sizin içindir. Benim tavrım milletim içindir. Ben yok burda, özür diliyorum, biz varız. Niye ben oluyor muşum? Sadece Telekom ya da bir tek kuruluş için veya bir Yönetim Kurulu'nda kimin şu veya bu görevi alacağı meselesinden dolayı mı bu işler böyle karışıyor zannediyorsunuz? Neden buraya çekiyorsunuz, topluyorsunuz hepsini? Ben onun için dikkatlerinizi çekiyorum..."
Soru: Peki nasıl bir çözüm olabilir?
Öksüz: Yani bu, o 20 tane problemin içerisinde kıytırık bir problem. Problem mi acaba? Problem değil. Biz her şeyi yaptık. Bize düşen her şeyi yaptık. Şimdi biz tavrı nereden bekliyoruz? Bahane üretme merkezinden değil. Basındaki tarafgir ve kendi ülkesinin insanlarını, kendi ülkesinin görevlilerini tenkit ederek, başkasına yaranma imkanı yoktur. Bu anlayış içinde olmanız lazım. Dönüp dönüp size söylüyorum. Size düşüyor iş, bana değil. Size, basına düşüyor iş. Kamuoyunu siz oluşturuyorsunuz, ben değil. Yanlış oluşturursanız, birbirimizi incitiriz. Yanlış olur. Kendisini hırpalayan, kendi kendini döven adama ne derler? Pek de hoş bakmazlar. O durumdan uzaklaşmanız lazım.
Soru: Sorun nasıl çözülecek?
Öksüz: Bize göre sorun yoktur. Sorunu çıkaranlar vardır. Kendi kendine sorun çıkartmak isteyenler vardır. Biz bize düşen her şeyi yaptık. Her şeyi ama... Yapmadığımız hiçbir şey kalmadı... Sorun çıkartmak isteyenler vardır. Sorunu çıkaranlar, problemin de çözümünü beraberinde getirirler. Bu kadar basit bu mesele.
Soru: IMF'den gelen mektupta bu ifadeler var...
Öksüz: Hayır efendim... Öyle söylediğiniz kadar değil. Mektubu benden daha iyi bilemezsin...
Soru: Bizim bilmediğimiz mektupta ne var? Asıl sorun ne o zaman?
Öksüz: Sana ne bundan? Dur bakalım, mektup incelensin... Bırakın şu IMF'yi filan...Başka soru yok mu? Türkiye'nin gündemini böyle karartmayın.
Soru: Biz karartmıyoruz Sayın Bakan...
Öksüz: Siz karartıyorsunuz... Biraz yardımcı oluyorsunuz karartmaya... Ben basınla tartışmak için gelmedim buraya. Beni de tartışmanın içerisine çekmeyin.
Soru: IMF İcra Direktörleri niye toplanmadı o zaman?
Öksüz: Bana ne IMF'den... Beni ilgilendiriyor mu? Ne dediyse yapmışım... Şimdi sıra onda... Yapılabilecek her şey yapılmıştır. Prensipler esastır. O zaman siz de gazetecilik yapabilmek için IMF'denmüsaade alın.
Soru: Kıytırık bir problem demiştiniz...
Öksüz: Efendim, benimle ilgili olan kısım, benim bakanlığımla ilgili olan kısım; rahatsızlık vardır... Yönetimin nasıl olacağı, kim olacağı konusunda prensipler vardır. O prensiplere uyulmuştur... Onun ötesindeki konuyu konuşmam...