Bir hikaye okumuş ve not almıştım. Mesnevi'dendi yanılmıyorsam. (!) Ülkemizin geldiği nokta, milletin önüne geçenler ve milletimize bakınca bu hikaye aklıma geldi.
"Tecrübe ve bilgili adamın biri, atına binmiş gidiyordu. Yol kenarında uyumakta olan birisinin de ağzına yılan kaçmak üzereydi. Atlı, yılanı ürkütüp kaçırmak ve adamı kurtarmak için atını koşturdu fakat yetişemedi. (Yılan adamın midesine girdi)
Tutup, o adama kırbacıyla birkaç kere vurdu. Uyanan adam, darbelerin acısıyla bir ağacın altına kadar kaçtı. Oraya bir hayli çürük elma dökülmüştü. Atlı: Bunları ye, diye emretti.
'Beyim,' dedi adam, ben sana ne yaptım. Eğer bana hakikaten kastın varsa, vur kılıcı öldür, diyor bir yandan da lanetler okuyor, beddua ediyordu; Ya Rabbi, cezasını sen ver, diyordu. Atlı ise onu dövüyor: koş, diyordu.
Atlı, adamı epeyce bir zaman koşturdu. Nihayet adamın safrası kabardı, yediklerini kusmaya başladı. Bu arada yılan da çıktı. Adam, yılanı görünce atlının ayağına kapandı:
"Sen bir rahmet meleğisin. Sen, beni analar gibi ararken ben, eşekler gibi kaçıyordum. Durumu biraz olsun bilseydim sana bu kadar kötü sözleri söyler miydim? Sükût ederek kızgın göründün, hiçbir şey söylemeksizin kafama vurmaya başladın. Bağışla!" diye dua ediyor, af diliyordu.
Atlı kişi; "Eğer ben, yılanın ağzına girdiğini söyleseydim derhal ödün patlardı. İçindeki yılanı bilseydin ne elma yiyebilir, ne koşabilir ne de kusabilirdin. Sen, bana söverken ben gizlice, "Ya Rabbi, işimi kolaylaştır" diye dua ediyordum."
İşte bu, akıllının düşmanlığıdır. Akıllının düşmanlığı, ahmağın dostluğundan yeğdir, denilmiştir?"
Hayata dönersek!
AKP, akıllı adamı dinlemedi. FETÖ'ya dost oldu. Her istediklerini verdi. Dinler arası diyalogun siyasi kanadı oldu.
BOP eş başkanı oldu. AB'ye Katolik nikahı kıydı. Dini ve milli bütünlüğümüzü tehdit eden, ekonomimizi köleleştiren kanunlar çıkardı.
Cumhuriyetin temel kavramlarıyla oynamaya başlandı. Eğitim sistemi çökertildi. TSK adeta dile düşürüldü. Yargı, siyasetçe yargılandı.
Terör her tarafta ve Türkiye, Ortadoğu bataklığına sokuldu.
Bu adımların hepsi 5 bin yıllık geçmişi, 1000 yıllık İslam kimliği olan bir milletin ağzına giren emperyalist, Haçlı-Siyonist yılında adeta. Ve bu yılanları kendi isteğimiz ile ağzımıza, kalbimize sokuyorduk.
İşte bu süreçlerin hepsinin başında insan ve hayat kavramlarının mahiyetini tam idrak etmiş, ülke, bölge ve yeryüzündeki dini, milli, siyasi ve ekonomik çatışmaları çok iyi bilen ve analiz eden Prof. Dr. Haydar Baş, milleti, devleti ve hükümeti bu yılından kurtarmak için Milli Ekonomi Modeli ve Sosyal Devlet-Milli Devlet şurubunu içirmek istedi. Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt hayat serumunu takmak istedi.
Ama millette, hükümette tedaviyi kabul etmedi. Yani emperyalist, Haçlı-Siyonist yılanından bir türlü vazgeçemediler. Dermana sırt çevirdiler. Sırt çevirmekle kalmayıp, derman sahibine ekonomik yaptırımlara, siyasi tehditlere kalkıştılar. İftiraya bile kalkıştılar.
Bundan dolayı olsa ki (!) Prof. Dr. Haydar Baş, 30 Ağustos tarihli yazısının sonunda; "Dünya genelinde 4 milyar insan bizim tezimizle kurtuluşa ulaşırken ve Amerikan emperyalizminden kurtulurken, Türk milleti, Amerikan emperyalizmiyle beraber olup işgalle yaşıyor, hayatını sürünerek geçiriyor.
AYIKANA KADAR DA DAHA ÇOK SÜRÜNÜR. SÜRÜNMEK İSTEYEN YOLUNA DEVAM ETSİN." Diyor.
Diyecek başka şey yok?
"Tecrübe ve bilgili adamın biri, atına binmiş gidiyordu. Yol kenarında uyumakta olan birisinin de ağzına yılan kaçmak üzereydi. Atlı, yılanı ürkütüp kaçırmak ve adamı kurtarmak için atını koşturdu fakat yetişemedi. (Yılan adamın midesine girdi)
Tutup, o adama kırbacıyla birkaç kere vurdu. Uyanan adam, darbelerin acısıyla bir ağacın altına kadar kaçtı. Oraya bir hayli çürük elma dökülmüştü. Atlı: Bunları ye, diye emretti.
'Beyim,' dedi adam, ben sana ne yaptım. Eğer bana hakikaten kastın varsa, vur kılıcı öldür, diyor bir yandan da lanetler okuyor, beddua ediyordu; Ya Rabbi, cezasını sen ver, diyordu. Atlı ise onu dövüyor: koş, diyordu.
Atlı, adamı epeyce bir zaman koşturdu. Nihayet adamın safrası kabardı, yediklerini kusmaya başladı. Bu arada yılan da çıktı. Adam, yılanı görünce atlının ayağına kapandı:
"Sen bir rahmet meleğisin. Sen, beni analar gibi ararken ben, eşekler gibi kaçıyordum. Durumu biraz olsun bilseydim sana bu kadar kötü sözleri söyler miydim? Sükût ederek kızgın göründün, hiçbir şey söylemeksizin kafama vurmaya başladın. Bağışla!" diye dua ediyor, af diliyordu.
Atlı kişi; "Eğer ben, yılanın ağzına girdiğini söyleseydim derhal ödün patlardı. İçindeki yılanı bilseydin ne elma yiyebilir, ne koşabilir ne de kusabilirdin. Sen, bana söverken ben gizlice, "Ya Rabbi, işimi kolaylaştır" diye dua ediyordum."
İşte bu, akıllının düşmanlığıdır. Akıllının düşmanlığı, ahmağın dostluğundan yeğdir, denilmiştir?"
Hayata dönersek!
AKP, akıllı adamı dinlemedi. FETÖ'ya dost oldu. Her istediklerini verdi. Dinler arası diyalogun siyasi kanadı oldu.
BOP eş başkanı oldu. AB'ye Katolik nikahı kıydı. Dini ve milli bütünlüğümüzü tehdit eden, ekonomimizi köleleştiren kanunlar çıkardı.
Cumhuriyetin temel kavramlarıyla oynamaya başlandı. Eğitim sistemi çökertildi. TSK adeta dile düşürüldü. Yargı, siyasetçe yargılandı.
Terör her tarafta ve Türkiye, Ortadoğu bataklığına sokuldu.
Bu adımların hepsi 5 bin yıllık geçmişi, 1000 yıllık İslam kimliği olan bir milletin ağzına giren emperyalist, Haçlı-Siyonist yılında adeta. Ve bu yılanları kendi isteğimiz ile ağzımıza, kalbimize sokuyorduk.
İşte bu süreçlerin hepsinin başında insan ve hayat kavramlarının mahiyetini tam idrak etmiş, ülke, bölge ve yeryüzündeki dini, milli, siyasi ve ekonomik çatışmaları çok iyi bilen ve analiz eden Prof. Dr. Haydar Baş, milleti, devleti ve hükümeti bu yılından kurtarmak için Milli Ekonomi Modeli ve Sosyal Devlet-Milli Devlet şurubunu içirmek istedi. Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt hayat serumunu takmak istedi.
Ama millette, hükümette tedaviyi kabul etmedi. Yani emperyalist, Haçlı-Siyonist yılanından bir türlü vazgeçemediler. Dermana sırt çevirdiler. Sırt çevirmekle kalmayıp, derman sahibine ekonomik yaptırımlara, siyasi tehditlere kalkıştılar. İftiraya bile kalkıştılar.
Bundan dolayı olsa ki (!) Prof. Dr. Haydar Baş, 30 Ağustos tarihli yazısının sonunda; "Dünya genelinde 4 milyar insan bizim tezimizle kurtuluşa ulaşırken ve Amerikan emperyalizminden kurtulurken, Türk milleti, Amerikan emperyalizmiyle beraber olup işgalle yaşıyor, hayatını sürünerek geçiriyor.
AYIKANA KADAR DA DAHA ÇOK SÜRÜNÜR. SÜRÜNMEK İSTEYEN YOLUNA DEVAM ETSİN." Diyor.
Diyecek başka şey yok?
Akın Aydın / diğer yazıları
- Fuhuş kökünden fahiş fiyatlar / 24.04.2024
- Arzusu millî egemenliğe dayanan Türk devleti kurmaktı / 23.04.2024
- Ekrem İmamoğlu’na açık mektup / 22.04.2024
- Erdoğan anlattığı kıssayı bile unuttu / 21.04.2024
- Devletin malı deniz, yiyen ıstakoz / 20.04.2024
- Hayber’deki 'Demir Kubbe'yi yıkan adam / 19.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -2- / 18.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -1- / 17.04.2024
- İsrail, İslam dünyasının acziyetini ispatladı / 15.04.2024
- ‘Artık demir almak günü gelmişse zamandan’ / 14.04.2024
- Arzusu millî egemenliğe dayanan Türk devleti kurmaktı / 23.04.2024
- Ekrem İmamoğlu’na açık mektup / 22.04.2024
- Erdoğan anlattığı kıssayı bile unuttu / 21.04.2024
- Devletin malı deniz, yiyen ıstakoz / 20.04.2024
- Hayber’deki 'Demir Kubbe'yi yıkan adam / 19.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -2- / 18.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -1- / 17.04.2024
- İsrail, İslam dünyasının acziyetini ispatladı / 15.04.2024
- ‘Artık demir almak günü gelmişse zamandan’ / 14.04.2024