Büyük İsrail devletinin temellerinin atılmasına ve 2. İsrail'in Irak'ın kuzeyinde kurulmasına odaklı Barzani referandumuna 3 gün kala, bölge ülkeleri ortak tavırlar açıklamaya başladılar. Keşke bu tavır, Prof. Dr. Haydar Baş, 1991 yılında Körfez Harekatı başladığında "Irak'ı 3'e bölecekler, kuzeyinde bir devlet kuracaklar ve asıl hedef Türkiye'dir" dediği zaman belirlenseydi de işler bu noktaya gelmeseydi.
Dün fitne doğmadan mesele çözülebilirdi ama bugüne kadar ABD, İsrail tarafından oluşturulan ve büyütülen, Türkiye'nin de desteğini esirgemediği büyük bir Barzani fitnesi var ve en başta ülkemizin, milletimizin bütünlüğünü tehdit ediyor. Ama süreç sancılı da olsa zararın neresinden dönülürse kardır.
Türkiye, Irak ve İran Dışişleri Bakanları, ABD'nin New York kentinde 3'lü bir toplantı gerçekleştirdi ve Barzani'nin referandumuyla ilgili ortak bir bildiri yayınladı. Bildiride;
Barzani'ye referandumdan vazgeçme çağrısı yinelendi.
Referandumun Kürtler ve Peşmerge yönetimi için faydalı olmayacağı belirtildi.
Referanduma yönelik karşı önlemleri eşgüdüm içinde alma konusunda mutabakata varıldığı duyuruldu. Referandumun anayasaya aykırı olduğu vurgulandı.
Bölgede yeni çatışmalara yol açağı ifade edildi. Bağdat ve Erbil arasındaki sorunları çözmek için tek yolun, "Irak anayasası çerçevesinde yapıcı diyalog" olduğu kabul edildi.
Barzani'yi vazgeçirme konusunda uluslararası topluluğa konu üzerindeki çabalarını sürdürme çağrısı yinelendi.
Bölge ülkelerinin kendi toprak bütünlüklerini ilgilendiren bir konuda, ABD ya da diğer Batılı ülkeler dahil olmadan, bağımsız bir şekilde ortak tavır belirleyebilmeleri oldukça önemli? Keşke, Mustafa Kemal Atatürk'ün, Cumhuriyeti kurduktan sonra Türkiye, İran, Irak ve Afganistan'la imzaladığı Sadabad Paktı, Suriye, Pakistan, Azerbaycan gibi ülkeler de dahil edilerek, karşılıklı çıkarlar doğrultusunda bugüne kadar geliştirilebilseydi.
Ama maalesef Atatürk'ten sonra gelen siyasiler sürekli AB ve ABD peşinde koştukları için, onların talimatıyla ve kendi ellerimizle bu fırsatları bertaraf ettik.
Şimdi ne Batıya yaranabiliyoruz, ne de Doğuya?
Batıya kuyruk olarak bile dahil olamadık, Doğunun lideri olma özelliğimizi de kaybettik.
Burada şu gerçeğin de altını çizmek lazım: Barzani'nin referandumunu bölge ülkelerinden engelleyebilecek tek ülke de Türkiye'dir. Barzani'nin ürettiği günlük 600 bin varil petrolün 550 bin varili, Türkiye'nin güneydoğusundan Ceyhan Limanı'na, oradan da İsrail'in başını çektiği uluslar arası piyasalara ulaşıyor ve Barzani gelirinin büyük bölümünü böyle sağlıyor.
Türkiye bu hattı kapattığı an Peşmerge yönetimi darmadağın olur. Barzani yönetimi son yıldır Türkiye'nin verdiği destekle ayakta kalabiliyor.
Örneğin elektriğini Türkiye'den temin ediyor hem de Türk vatandaşlarından daha uygun bir maliyetle? Elektrikten mahrum kaldığı gün Barzani yönetimi bir gün ayakta kalamaz.
Bölgede 1300 Türk şirketi faaliyet gösteriyor. Yani Barzani sadece elektriğini, gelirini değil, aynı zamanda oturduğu evini, gıdasını, kıfayetini de Türkiye üzerinden sağlıyor. Erbil'de 550 milyon dolara inşa edilen havaalanını dahi Türk şirketleri yaptı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Yıldırım, Barzani'nin referandumuna en net tavrın Cuma günü yani bugün Milli Güvenlik Kurulu'nda verileceğini ve Bakanlar Kurulu'nun da bunu onaylaması durumunda çok sert yaptırımların uygulancağını belirtiyorlardı.
Gün bugün; tüm dünya kamuoyu Türkiye'nin ne tür yaptırımlar uygulayacağını merakla bekliyor. Emin olun ki Barzani de bekliyor. Hatta askeri seçeneğinde masada olduğu ifade edildi, babasının hayrına asla rüya görmeyen birtakım Cübbeliler dahi rüyalarında savaş gördüler. Halbuki askeri seçeneğe hiç gerek yok, petrol boru hattını 25 Eylül'e kadar kes, referandum zaten iptal olur.
Ekonomik yaptırımları devreye koymadan askeri yaptırımları hayata geçirirseniz, bu ülkemiz içinde de sıkıntılara neden olabilir. Belki de birileri bunun için rüya görüyor.
Bizler yine nihai çözüm için Prof. Dr. Haydar Baş'ın yıllardır ifade ettiği şu gerçeklerin altını çizelim:
"Barzani hareketi bir Kürt hareketi değildir, Büyük İsrail devleti hareketidir."
"Türk-Kürt kardeştir, Kürtler de Türktür, Ural-Altay kökenlidir, aynı dedenin torunlarıyız."
"Kürt kardeşlerimiz eğer oyuna gelirlerse, kaderleri Filistinlilerin kaderi olacaktır."
Türk milleti, artık bu doğruları yıllardır ifade eden Prof. Dr. Baş'ı görmeli ve onun çözümlerine fırsat vermelidir.
Dün fitne doğmadan mesele çözülebilirdi ama bugüne kadar ABD, İsrail tarafından oluşturulan ve büyütülen, Türkiye'nin de desteğini esirgemediği büyük bir Barzani fitnesi var ve en başta ülkemizin, milletimizin bütünlüğünü tehdit ediyor. Ama süreç sancılı da olsa zararın neresinden dönülürse kardır.
Türkiye, Irak ve İran Dışişleri Bakanları, ABD'nin New York kentinde 3'lü bir toplantı gerçekleştirdi ve Barzani'nin referandumuyla ilgili ortak bir bildiri yayınladı. Bildiride;
Barzani'ye referandumdan vazgeçme çağrısı yinelendi.
Referandumun Kürtler ve Peşmerge yönetimi için faydalı olmayacağı belirtildi.
Referanduma yönelik karşı önlemleri eşgüdüm içinde alma konusunda mutabakata varıldığı duyuruldu. Referandumun anayasaya aykırı olduğu vurgulandı.
Bölgede yeni çatışmalara yol açağı ifade edildi. Bağdat ve Erbil arasındaki sorunları çözmek için tek yolun, "Irak anayasası çerçevesinde yapıcı diyalog" olduğu kabul edildi.
Barzani'yi vazgeçirme konusunda uluslararası topluluğa konu üzerindeki çabalarını sürdürme çağrısı yinelendi.
Bölge ülkelerinin kendi toprak bütünlüklerini ilgilendiren bir konuda, ABD ya da diğer Batılı ülkeler dahil olmadan, bağımsız bir şekilde ortak tavır belirleyebilmeleri oldukça önemli? Keşke, Mustafa Kemal Atatürk'ün, Cumhuriyeti kurduktan sonra Türkiye, İran, Irak ve Afganistan'la imzaladığı Sadabad Paktı, Suriye, Pakistan, Azerbaycan gibi ülkeler de dahil edilerek, karşılıklı çıkarlar doğrultusunda bugüne kadar geliştirilebilseydi.
Ama maalesef Atatürk'ten sonra gelen siyasiler sürekli AB ve ABD peşinde koştukları için, onların talimatıyla ve kendi ellerimizle bu fırsatları bertaraf ettik.
Şimdi ne Batıya yaranabiliyoruz, ne de Doğuya?
Batıya kuyruk olarak bile dahil olamadık, Doğunun lideri olma özelliğimizi de kaybettik.
Burada şu gerçeğin de altını çizmek lazım: Barzani'nin referandumunu bölge ülkelerinden engelleyebilecek tek ülke de Türkiye'dir. Barzani'nin ürettiği günlük 600 bin varil petrolün 550 bin varili, Türkiye'nin güneydoğusundan Ceyhan Limanı'na, oradan da İsrail'in başını çektiği uluslar arası piyasalara ulaşıyor ve Barzani gelirinin büyük bölümünü böyle sağlıyor.
Türkiye bu hattı kapattığı an Peşmerge yönetimi darmadağın olur. Barzani yönetimi son yıldır Türkiye'nin verdiği destekle ayakta kalabiliyor.
Örneğin elektriğini Türkiye'den temin ediyor hem de Türk vatandaşlarından daha uygun bir maliyetle? Elektrikten mahrum kaldığı gün Barzani yönetimi bir gün ayakta kalamaz.
Bölgede 1300 Türk şirketi faaliyet gösteriyor. Yani Barzani sadece elektriğini, gelirini değil, aynı zamanda oturduğu evini, gıdasını, kıfayetini de Türkiye üzerinden sağlıyor. Erbil'de 550 milyon dolara inşa edilen havaalanını dahi Türk şirketleri yaptı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Yıldırım, Barzani'nin referandumuna en net tavrın Cuma günü yani bugün Milli Güvenlik Kurulu'nda verileceğini ve Bakanlar Kurulu'nun da bunu onaylaması durumunda çok sert yaptırımların uygulancağını belirtiyorlardı.
Gün bugün; tüm dünya kamuoyu Türkiye'nin ne tür yaptırımlar uygulayacağını merakla bekliyor. Emin olun ki Barzani de bekliyor. Hatta askeri seçeneğinde masada olduğu ifade edildi, babasının hayrına asla rüya görmeyen birtakım Cübbeliler dahi rüyalarında savaş gördüler. Halbuki askeri seçeneğe hiç gerek yok, petrol boru hattını 25 Eylül'e kadar kes, referandum zaten iptal olur.
Ekonomik yaptırımları devreye koymadan askeri yaptırımları hayata geçirirseniz, bu ülkemiz içinde de sıkıntılara neden olabilir. Belki de birileri bunun için rüya görüyor.
Bizler yine nihai çözüm için Prof. Dr. Haydar Baş'ın yıllardır ifade ettiği şu gerçeklerin altını çizelim:
"Barzani hareketi bir Kürt hareketi değildir, Büyük İsrail devleti hareketidir."
"Türk-Kürt kardeştir, Kürtler de Türktür, Ural-Altay kökenlidir, aynı dedenin torunlarıyız."
"Kürt kardeşlerimiz eğer oyuna gelirlerse, kaderleri Filistinlilerin kaderi olacaktır."
Türk milleti, artık bu doğruları yıllardır ifade eden Prof. Dr. Baş'ı görmeli ve onun çözümlerine fırsat vermelidir.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Churchill: Sadece Mustafa Kemal’i hesaba katmamışız / 19.03.2024
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024
- Rahmet ve bereket ayına ulaştık / 09.03.2024
- Emekliler yılında emekli can çekişiyor / 08.03.2024
- Anketlere aldanmayın! / 06.03.2024
- Türk milleti ‘değişim’ istiyor / 05.03.2024
- 13 bin dolar kişi başı milli gelir nerede? / 02.03.2024
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024
- Rahmet ve bereket ayına ulaştık / 09.03.2024
- Emekliler yılında emekli can çekişiyor / 08.03.2024
- Anketlere aldanmayın! / 06.03.2024
- Türk milleti ‘değişim’ istiyor / 05.03.2024
- 13 bin dolar kişi başı milli gelir nerede? / 02.03.2024