Cumhurbaşkanı, 2017-2018 Akademik Yılı açılış konuşmasında 10 üniversitenin araştırma üniversitesi olacağını açıkladı.
Peki soralım, üniversiteler eğitim-öğretim ve araştırma kurumları değil midir? Demek ki değilmiş?
Yine soralım AKP Genel Başkanı Erdoğan ve ekibinin ve dahi YÖK Başkanı'nın kafasındaki "araştırma üniversitesi" nasıl bir şeydir?
TEOG meog derken sıra geldi yükseköğretim giriş sınavı ve yeniden yapılanmaya. Bütün bu hamlelerin altında yatan gerçek AKP'deki metal yorgunluğunun yanındaki dramdır. Bu dramın adı sosyal ve kültürel yetersizliktir.
Genel Başkanlarının da ikrar ettiği gibi AKP, siyasal iktidarı ele geçirmişse de sosyal ve kültürel iktidara sahip olamamıştır. Öğretimdeki kalkışmanın temelinde bu eziklik ve eksiklik vardır. Ancak duygusal tepkilerle bu işlerin üstesinden gelinemez.
Ülkenin geleceği için en büyük hatta öldürücü tehlike, öğretim kurumlarının, programlarının, öğrencilerin deneme tahtası yapılması ve öyle görülmesidir.
"Araştırma üniversitesi" düşünüyorsunuz, eğer akademik özgürlük yoksa; öğretim elemanları hükümetten ya da başka baskı gruplarından müdahale görmeden araştırmalarını yapamıyor, düşüncelerini açıklayamıyorlarsa; susturulan bir bilim kamuoyu varsa, üniversiteler kritik görevlerini yerine getiremez, tabelasına "araştırma" yazsanız da.
İdari ve mali özerklikle birlikte özgürlük üniversitelerin olmazsa olmazıdır.
Türkiye öğretimi politik amaçlarla parçalanmıştır. Bunun bedelini ülke ve toplum hayli zamandır ödemektedir.
İlköğretimden yükseköğretime kadar, partizan oldukları için, liyakat yoksunu, bilgi ve becerileri kuşkulu yöneticiler elinde, çağdaş dünya standartlarının çok altında bir öğretim ve eğitim sisteminin acılarını çekiyoruz.
YÖK sistemi, hükümetin kendi ideolojik ölçülerine göre seçilen birkaç üye ile rektör, dekan, doçent kadrolarını her bilim dalında denetleyen bir fetva dairesi görünümündedir.
Akademik unvan dağıtılmasında akla ziyan durumlara tanık olmaktayız; "hülle profesörler" ortalığı doldurdu. Bir kardiyoloji doçenti, "Sosyal Hizmetler Profesörü" oldu.
Üniversitelerin sesi kısıldı. Ülkeye hukuk insanı yetiştiren 138 yıllık İstanbul ve Atatürk tarafından kurulan 93 yıllık Ankara hukuk fakülteleri neredeler? Bu soruyu hiç sormamış olalım;
Zira:
İstanbul Üniversitesi Senatosu, hukukçu yeminindeki "Atatürk ilke ve devrimleri" sözcüklerinin çıkarılmasına karar verebiliyorsa; akademik özgürlükten vazgeçtik de akademik cehaletin neresindeyiz ona bakalım;
İstanbul Üniversitesi'nin geçmişine döndüğümüzde, üniversitenin bugünkü varlığını ve sahip olduğu düzeyi Atatürk'ün 1933'teki reform girişiminin sonucuna borçlu olduğunu görebiliriz. İşte bu üniversite Atatürk'e vefa borcunu, O'nun adını silerek ödüyor(!)
Üniversite çokluğuyla, partilerle, gökdelenle, AVM (alışveriş merkezi) ile çift yollarla NOBEL Ödülü alınmıyor.
İlk Bilim Nobel Ödülü alan Türk Aziz Sancar, Cumhuriyet'in yetiştirdiği bir doktordur, Cumhuriyet kahramanıdır, ama bilimsel savaşını Amerika'da verdi.
Neden Amerika'da? Cevabı yukarıdaki satır aralarındadır.
Peki soralım, üniversiteler eğitim-öğretim ve araştırma kurumları değil midir? Demek ki değilmiş?
Yine soralım AKP Genel Başkanı Erdoğan ve ekibinin ve dahi YÖK Başkanı'nın kafasındaki "araştırma üniversitesi" nasıl bir şeydir?
TEOG meog derken sıra geldi yükseköğretim giriş sınavı ve yeniden yapılanmaya. Bütün bu hamlelerin altında yatan gerçek AKP'deki metal yorgunluğunun yanındaki dramdır. Bu dramın adı sosyal ve kültürel yetersizliktir.
Genel Başkanlarının da ikrar ettiği gibi AKP, siyasal iktidarı ele geçirmişse de sosyal ve kültürel iktidara sahip olamamıştır. Öğretimdeki kalkışmanın temelinde bu eziklik ve eksiklik vardır. Ancak duygusal tepkilerle bu işlerin üstesinden gelinemez.
Ülkenin geleceği için en büyük hatta öldürücü tehlike, öğretim kurumlarının, programlarının, öğrencilerin deneme tahtası yapılması ve öyle görülmesidir.
"Araştırma üniversitesi" düşünüyorsunuz, eğer akademik özgürlük yoksa; öğretim elemanları hükümetten ya da başka baskı gruplarından müdahale görmeden araştırmalarını yapamıyor, düşüncelerini açıklayamıyorlarsa; susturulan bir bilim kamuoyu varsa, üniversiteler kritik görevlerini yerine getiremez, tabelasına "araştırma" yazsanız da.
İdari ve mali özerklikle birlikte özgürlük üniversitelerin olmazsa olmazıdır.
Türkiye öğretimi politik amaçlarla parçalanmıştır. Bunun bedelini ülke ve toplum hayli zamandır ödemektedir.
İlköğretimden yükseköğretime kadar, partizan oldukları için, liyakat yoksunu, bilgi ve becerileri kuşkulu yöneticiler elinde, çağdaş dünya standartlarının çok altında bir öğretim ve eğitim sisteminin acılarını çekiyoruz.
YÖK sistemi, hükümetin kendi ideolojik ölçülerine göre seçilen birkaç üye ile rektör, dekan, doçent kadrolarını her bilim dalında denetleyen bir fetva dairesi görünümündedir.
Akademik unvan dağıtılmasında akla ziyan durumlara tanık olmaktayız; "hülle profesörler" ortalığı doldurdu. Bir kardiyoloji doçenti, "Sosyal Hizmetler Profesörü" oldu.
Üniversitelerin sesi kısıldı. Ülkeye hukuk insanı yetiştiren 138 yıllık İstanbul ve Atatürk tarafından kurulan 93 yıllık Ankara hukuk fakülteleri neredeler? Bu soruyu hiç sormamış olalım;
Zira:
İstanbul Üniversitesi Senatosu, hukukçu yeminindeki "Atatürk ilke ve devrimleri" sözcüklerinin çıkarılmasına karar verebiliyorsa; akademik özgürlükten vazgeçtik de akademik cehaletin neresindeyiz ona bakalım;
İstanbul Üniversitesi'nin geçmişine döndüğümüzde, üniversitenin bugünkü varlığını ve sahip olduğu düzeyi Atatürk'ün 1933'teki reform girişiminin sonucuna borçlu olduğunu görebiliriz. İşte bu üniversite Atatürk'e vefa borcunu, O'nun adını silerek ödüyor(!)
Üniversite çokluğuyla, partilerle, gökdelenle, AVM (alışveriş merkezi) ile çift yollarla NOBEL Ödülü alınmıyor.
İlk Bilim Nobel Ödülü alan Türk Aziz Sancar, Cumhuriyet'in yetiştirdiği bir doktordur, Cumhuriyet kahramanıdır, ama bilimsel savaşını Amerika'da verdi.
Neden Amerika'da? Cevabı yukarıdaki satır aralarındadır.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023