Cumartesi günü üç, dört kişiyle başladığımız sohbet yaklaşık 20 kişilik bir topluluğa ulaştı. Arkadaşların bir kısmı kendini cumhuriyetçi, solcu hatta Atatürkçü olarak tanımlarken diğer arkadaşlar muhafazakâr, milliyetçi, dini hassasiyetlere daha fazla değer veren bir tavır içindeler.
Gerçekte ise hepsi Müslüman, hepsi bu vatanın evladı, hepsinin ortak paydası İslam, Cumhuriyet, Atatürk. Ama bakıyorsun birbirlerinden o kadar uzak hatta bir tetikleyici olsa birbirlerinin soluğunu kesecek bir tavır içindeler.
Malumunuz gündem Kudüs olduğu için herkes bir şeyler söylüyor. İlginçtir, benim, Prof. Dr. Haydar Baş ekibinden olduğumu bildikleri için en son bana, "Siz, ne diyorsunuz?" diye soruyorlar. İnsan kendini mahkeme hâkimi gibi hissediyor.
Şunu araya sıkıştırayım ki, Prof. Dr. Haydar Baş, Türk siyasetinin hâkimi, terazisidir. Diğer siyasi partiler bu gerçeği saklamak isteseler de hayati bir konu olduğu zaman Haydar Baş ne diyecek, diye meraklanırlar. Nedeni Haydar Baş'ın Furkan sahibi olmasıdır. Yani olaylara şahsi ve partici bir anlayışlar değil milli ve imani gerçekler ışığında değerlendiren, kalbi boyutta gören, doğruyu, yanlıştan ayırabilen bir basiret ehli olmasıdır.
Arkadaşların bir kısmı, (dikkat edin Kudüs demiyorlar) "Bize ne Filistin'den, bize ne Araplardan, zaten bizi arkadan vuran Araplar değil mi, Allah belalarını veriyor" derken diğerleri, "Ne demek bu! Kudüs bizim kırmızıçizgimizdir, namus meselemizdir, Kudüs'ten vazgeçmeyiz" diyorlar.
Arkasından laf kavgaları? Hepsi haklı çıkmak için birilerinden duydukları sözleri delil olarak masaya koyuyorlar.
Tabi ortak payda bulunamadığı için netice de ortaya çıkmıyor. "Akın! Sen ne düşünüyorsun?" Gel de cevap ver.
"Arkadaşlar! Konu Araplar veya Filistin Devleti değil. Doğru, Araplar bizleri arkadan vurdu. Filistin isimli devlet aynen Kıbrıs'ta olduğu gibi 40, 50 yıldır barış görüşmeleri adı altında İslam dünyasının, İsrail vahşetini görmesinin, müdahale etmesinin karşısında bir kukla olarak oynatılıyor. Ama buna bakarak Allah ve Resûlünün övdüğü, kutsallaştırdığı değerlerimizden vaz mı geçelim? Eğer inanıyorsak, bundan vazgeçemeyiz."
Arkadaşların bir kısmı evet derken diğer kısmı yine Araplar şöyle yaptı, böyle yaptı diyor.
"Arkadaşlar! Mevzu Araplar değil. Bakın! 1900 ile 1923 yılları arasında 6 milyona yakın birinci kuşak atalarımızı yani dedeni, nineni İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar, Yunanlılar, katletti. Geldi bu toprakları işgal ettiler. O gün atalarımız M. Kemal önderliğinde Haçlıyı bu topraklardan kovdu. Bugün biz ne yapıyoruz? Vatanımıza kasteden, dedelerimizi, ninelerimizi katleden bu Batı'ya karşı bir duruşumuz var mı? Yok. Tam aksine onlara benzemek için onlardan olmak için bin bir takla atıyoruz. Öyle değil mi?
Araplar, bizi sırtımızdan vurdu. Doğru. Batı ise sırtımızdan, göğsümüzden, alnımızdan her yerimizden vurdu ve halen vurmakta. Biz ne yapıyoruz? Onun için konu Araplar filan değil. Konu imandır, imanımızı ispattır."
Tabi iman lafzını duyanlar mutlu oldu. Ama Akın Aydın'ın söyleyecekleri henüz bitmemişti:
"Amma" dedim "Bu konuda da iman hırsızlarına, sömürücülerine dikkat etmek lazım. Bugün insanımızı, İslami kavramlarla sokağa çağıranlar, slogan attıranlara bakın. Bunlar dünden bugüne İsrail ile el ele, kol kola yürüyenlerdir. Cumhuriyet tarihinde İsrail ile askeri, siyasi ve ekonomik anlaşmaları bunlar imzalamış, her ABD ziyaretlerinde Yahudi ve Mason örgütleriyle görüşmüş, Yahudi Hizmet Madalyası alan ilk Müslüman sıfatını elde etmişlerdir.
Mavi Marmara ortada, mahkeme kararları ortada, İsrail ile ticaret hacmi ortada. 'İsrail'e ihtiyacımız var' sözleri hala taze, 2006 yılında İsrail'in başkenti Kudüs'tür, belgesinin altına atılan imza ortada.
Her şey bu kadar netken kalkıp da birilerinin sözcülüğünü yaparsan, tetikçiliğine soyunursan sadece kendini tatmin edersin. Kudüs yine işgal altındadır, İsrail vahşeti yine devam etmektedir. ABD yine senin gizli efendindir."
Bu sefer diğer arkadaşlarda tatlı birer gülümseme oluştu.
Bakın! Devletimizi yönetenlerin yapacakları şey nettir. Milletimizin de bu yapılacak şeyde ısrar etmeleri lazımdır. İsrail'in (Yahudilerin) başkenti Kudüs mü? İslam'ın (Müslümanların) başkenti de Kudüs'tür. Ne demektir bu? Başkentlerin statüsünü açıp okuyun. Ey İsrail, katil İsrail yerine Kürecik'i kapattım, suyu kestim, ithalat ve ihracatı kestim?
Ey ABD yerine İncirlik ve diğer tüm üsleri kapattım, ilişkileri askıya aldım, doları kasamdan çıkardım, kendi paramı koydum?
Şimdi cevap verin; Muhatabınıza laf mı etkili olur, icraat mı? İcraat. İyi de devleti yönetenler neden hep laf yapıyorlar da icraata geçmiyor?
Gerçekte ise hepsi Müslüman, hepsi bu vatanın evladı, hepsinin ortak paydası İslam, Cumhuriyet, Atatürk. Ama bakıyorsun birbirlerinden o kadar uzak hatta bir tetikleyici olsa birbirlerinin soluğunu kesecek bir tavır içindeler.
Malumunuz gündem Kudüs olduğu için herkes bir şeyler söylüyor. İlginçtir, benim, Prof. Dr. Haydar Baş ekibinden olduğumu bildikleri için en son bana, "Siz, ne diyorsunuz?" diye soruyorlar. İnsan kendini mahkeme hâkimi gibi hissediyor.
Şunu araya sıkıştırayım ki, Prof. Dr. Haydar Baş, Türk siyasetinin hâkimi, terazisidir. Diğer siyasi partiler bu gerçeği saklamak isteseler de hayati bir konu olduğu zaman Haydar Baş ne diyecek, diye meraklanırlar. Nedeni Haydar Baş'ın Furkan sahibi olmasıdır. Yani olaylara şahsi ve partici bir anlayışlar değil milli ve imani gerçekler ışığında değerlendiren, kalbi boyutta gören, doğruyu, yanlıştan ayırabilen bir basiret ehli olmasıdır.
Arkadaşların bir kısmı, (dikkat edin Kudüs demiyorlar) "Bize ne Filistin'den, bize ne Araplardan, zaten bizi arkadan vuran Araplar değil mi, Allah belalarını veriyor" derken diğerleri, "Ne demek bu! Kudüs bizim kırmızıçizgimizdir, namus meselemizdir, Kudüs'ten vazgeçmeyiz" diyorlar.
Arkasından laf kavgaları? Hepsi haklı çıkmak için birilerinden duydukları sözleri delil olarak masaya koyuyorlar.
Tabi ortak payda bulunamadığı için netice de ortaya çıkmıyor. "Akın! Sen ne düşünüyorsun?" Gel de cevap ver.
"Arkadaşlar! Konu Araplar veya Filistin Devleti değil. Doğru, Araplar bizleri arkadan vurdu. Filistin isimli devlet aynen Kıbrıs'ta olduğu gibi 40, 50 yıldır barış görüşmeleri adı altında İslam dünyasının, İsrail vahşetini görmesinin, müdahale etmesinin karşısında bir kukla olarak oynatılıyor. Ama buna bakarak Allah ve Resûlünün övdüğü, kutsallaştırdığı değerlerimizden vaz mı geçelim? Eğer inanıyorsak, bundan vazgeçemeyiz."
Arkadaşların bir kısmı evet derken diğer kısmı yine Araplar şöyle yaptı, böyle yaptı diyor.
"Arkadaşlar! Mevzu Araplar değil. Bakın! 1900 ile 1923 yılları arasında 6 milyona yakın birinci kuşak atalarımızı yani dedeni, nineni İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar, Yunanlılar, katletti. Geldi bu toprakları işgal ettiler. O gün atalarımız M. Kemal önderliğinde Haçlıyı bu topraklardan kovdu. Bugün biz ne yapıyoruz? Vatanımıza kasteden, dedelerimizi, ninelerimizi katleden bu Batı'ya karşı bir duruşumuz var mı? Yok. Tam aksine onlara benzemek için onlardan olmak için bin bir takla atıyoruz. Öyle değil mi?
Araplar, bizi sırtımızdan vurdu. Doğru. Batı ise sırtımızdan, göğsümüzden, alnımızdan her yerimizden vurdu ve halen vurmakta. Biz ne yapıyoruz? Onun için konu Araplar filan değil. Konu imandır, imanımızı ispattır."
Tabi iman lafzını duyanlar mutlu oldu. Ama Akın Aydın'ın söyleyecekleri henüz bitmemişti:
"Amma" dedim "Bu konuda da iman hırsızlarına, sömürücülerine dikkat etmek lazım. Bugün insanımızı, İslami kavramlarla sokağa çağıranlar, slogan attıranlara bakın. Bunlar dünden bugüne İsrail ile el ele, kol kola yürüyenlerdir. Cumhuriyet tarihinde İsrail ile askeri, siyasi ve ekonomik anlaşmaları bunlar imzalamış, her ABD ziyaretlerinde Yahudi ve Mason örgütleriyle görüşmüş, Yahudi Hizmet Madalyası alan ilk Müslüman sıfatını elde etmişlerdir.
Mavi Marmara ortada, mahkeme kararları ortada, İsrail ile ticaret hacmi ortada. 'İsrail'e ihtiyacımız var' sözleri hala taze, 2006 yılında İsrail'in başkenti Kudüs'tür, belgesinin altına atılan imza ortada.
Her şey bu kadar netken kalkıp da birilerinin sözcülüğünü yaparsan, tetikçiliğine soyunursan sadece kendini tatmin edersin. Kudüs yine işgal altındadır, İsrail vahşeti yine devam etmektedir. ABD yine senin gizli efendindir."
Bu sefer diğer arkadaşlarda tatlı birer gülümseme oluştu.
Bakın! Devletimizi yönetenlerin yapacakları şey nettir. Milletimizin de bu yapılacak şeyde ısrar etmeleri lazımdır. İsrail'in (Yahudilerin) başkenti Kudüs mü? İslam'ın (Müslümanların) başkenti de Kudüs'tür. Ne demektir bu? Başkentlerin statüsünü açıp okuyun. Ey İsrail, katil İsrail yerine Kürecik'i kapattım, suyu kestim, ithalat ve ihracatı kestim?
Ey ABD yerine İncirlik ve diğer tüm üsleri kapattım, ilişkileri askıya aldım, doları kasamdan çıkardım, kendi paramı koydum?
Şimdi cevap verin; Muhatabınıza laf mı etkili olur, icraat mı? İcraat. İyi de devleti yönetenler neden hep laf yapıyorlar da icraata geçmiyor?
Akın Aydın / diğer yazıları
- Parası olan kaçırıyor, olmayan kaçıyor / 19.03.2024
- Hüseyin Baş’tan, Ebu Zer duruşu / 18.03.2024
- Ne yereli! Genel seçim bu genel! / 17.03.2024
- Erdoğan ‘bırakıyorum’… ‘Valla bırakmayız’ / 16.03.2024
- Ehli Beyt’e imanımız, Hz Muhammed’e imandır / 15.03.2024
- CHP’nin kimlik arayışı İsmet İnönü ile başladı / 14.03.2024
- Erdoğan’ın dilinde bu sefer ‘kul hakkı’ var / 13.03.2024
- İnsan kıymetini bildiği şeye sahiplenir / 11.03.2024
- Ramazan’da ahir zaman siyasetçilerine ve hocalarına dikkat / 10.03.2024
- Erdoğan’ın korku ve açlıkla terbiye siyaseti / 09.03.2024
- Hüseyin Baş’tan, Ebu Zer duruşu / 18.03.2024
- Ne yereli! Genel seçim bu genel! / 17.03.2024
- Erdoğan ‘bırakıyorum’… ‘Valla bırakmayız’ / 16.03.2024
- Ehli Beyt’e imanımız, Hz Muhammed’e imandır / 15.03.2024
- CHP’nin kimlik arayışı İsmet İnönü ile başladı / 14.03.2024
- Erdoğan’ın dilinde bu sefer ‘kul hakkı’ var / 13.03.2024
- İnsan kıymetini bildiği şeye sahiplenir / 11.03.2024
- Ramazan’da ahir zaman siyasetçilerine ve hocalarına dikkat / 10.03.2024
- Erdoğan’ın korku ve açlıkla terbiye siyaseti / 09.03.2024