Dün seyirci kapasitesi 52 bine çıkarılmış Şükrü Saraçoğlu Stadı, Fenerbahçe ile Galatasaray arasında maçın ilk yarısı dikkate alındığında hakikaten görkemli bir karşılaşmaya şahit oldu. Maçtan önceki medyatik abartıların ne kadar da 'hamhayal' ürünü olduğu açıkça ortaya çıkmıştı. Ama ya o ikinci yarı? Maçın bu diliminde futbol adına 'rezil dakikalar' yaşandı. Bu kesitteki manzaralar, İkitelli medyasının bir bölümünce yoktan yere yükseltilen tansiyonu haklı çıkardı!
Tanık olunanlar, başka derdimiz yokmuş gibi 'topa' kilitlenilmesini de haklı kıldı. Alaka açısından söylüyorum, benzer bir hava Türkiye'nin 48 yıl aradan sonra Dünya Kupası gibi yaşadığımız gezegenin 'en büyük spor organizasyonu'na katılabilmemizin bağlı olduğu İsveç ve Avusturya maçlarında görülmemişti!
Galatasaray'da 4 fulbolcunun birden ikinci yarıda kırmızı kart görmesi, maçın havasını da, değerlendirilme tarzını da önemli ölçüde değiştirdi. Ama futbolda kurallar açık. Ekmeğini bu meslekten kazanan futbolcular, hangi hareketi yaptıklarında ne tür bir ceza ile karşılaşacaklarını biliyor olmalılar. Bilmeseler bile 'kanunu bilmemek mazeret' değildir. Cimbomlu futbolcular, 'kurallara uymazlığı' hep yapıyor. Kötü futbol oynadıklarında, işi şarlatanlığa veriyorlar. Dün de futbol adına 'tek bir olumlu hareket' sergilemeyen Sarı-Kırmızılılar, işi 'kaba kuvvete ve kaba ağza' döktüler. Dillerine, kafalarına ve ayaklarına hakim olamayan bu futbolculara gösterilen kartlar 'yerinde' hareketlerdi. Galatasaraylı futbolcular, bu özelliklerine artık 'holigan' olarak isimlendirilen bir yöneticilerinden almış olmasınlar? Bu tarz davranışlar onlarda kronikleşti çünkü.
Sarı-Lacivertliler, maçın ilk dakikalarından itibaren sağ ve sol kulvarlardan seri şekilde akmaya başladı. Gerçi soldan Rapaiç ilk 10 dakika içinde iki top kaybederek, ilerleyen dakikalar için olumlu sinyal vermedi ancak Hırvat futbolcu daha sonra 'ölü toplardaki' klasını konuşturarak, Fenerbahçe için 'önemli bir değer' olduğunu ortaya koydu. Gerçekten nefis bir gol attı, nefis bir şutunu da Mondragon aynı güzellikte 'doksan noktasından' çıkardı. Bu karşılaşmada futbol adına akılda kalan hareketler de bunlardı.
Fenerbahçe, maçın genelinde 'Avrupalı' Cimbomdan çok üstündü. Hatta kaleci Rüştü, son yılların en rahat maçlarından birini çıkardı. Çünkü onu rahatsız edecek bir Galatasaraylı futbolcu yoktu!
Galatasaray açısından üzgünüm. Önümüzdeki Çarşamba günü bu futbol anlayışıyla, İngiltere Premier Ligi'nde müthiş bir hava yakalayan Liverpol karşısında ne yapacaklar? Sarı-Kırmızılı futbolcular eski 'futbol zihniyetlerine' geri dönmeliler. Bu şok terapi ile mi olur, başka bir şey ile mi olur, onlara kalmış!
Galatasaray'da dün orta alan diye birşey yoktu. Sergen hararetle arandı. Karşılaşma öncesinde oyuncularına nasıl davranacaklarına dair yeterince ders vermeyen Lucescu'nun taktiksel açıdan da bu maçı 'ihmal ettiği' söylenebilir. Maalesef formdaki bir Ergün de bu alandaki eksikliği gideremedi. Galatasaray'ın dinamosu Hasan Şaş da dünkü maçta olmayınca, mukadderat kaçınılmazdı.
Son söz: İyi olan hakkıyla kazandı, kötü olan da 'kabalığı' seçti.