Ehl-i Beyt Külliyatı ile Sünni dünyayı, unutturulan Ehl-i Beyt ile tanıştıran ve karşı saf gösterilen Şia ile kaynaştıran Prof. Dr. Haydar Baş Bey, Esad için, "O Hüseynî duruşa sahiptir. Bugün Hz. Hüseyin'in misyonundadır" demişti.
Malum, İmam Hüseyin, kendi hakkı olan hilafete layık olmayana karşı kıyam etmiş, kanıyla verdiği mesaj İslam'daki sapmalara karşı ilk silahlı direniş örneği olmuştur.
Esad'ın temsil ettiği İslam coğrafyası bugün küfrün karşısında kuşatma altındadır. Esad'ın Filistin davasına ve Hizbullah'a verdiği destek, İslam'ın, Hıristiyan Batı'ya karşı verdiği mücadeleye destektir.
Bu gerekçe ile, haçlının kuşatmasına karşı devletinin devamını, milletinin bütünlüğünü müdafaa maksadı ile yaptığı her şey, iman-küfür mücadelesi içinde değerlendirilmelidir. Yani Esad; halkını koltuğundan olmamak için öldüren bir diktatör değil, devletini, milletini korumaya çalışan ve bölgede İslam dininin hâmisi konumundadır.
Sayın Baş'ın, "Esad Hz. Hüseyin rolündedir" derken kast ettiği de buydu.
Bazıları Esad'a, "halkını öldüren diktatör" yalanını çekinmeden söylese de, Suriye'nin ve Esad'ın çağımızdaki pozisyonu Sayın Baş'ın ifade ettiği gibi; iman-küfür mücadelesinde hakkın tarafıdır.
Arap Alevisi olan Esad, katıldığı her savaşta onlarca kafiri öldürmüş ve Hz. Peygamberin, "Ali gibi yiğit, Zülfikar gibi kılıç olmaz" medhiyesine mazhar olmuş İmam Ali sevdalısı yani Ehl-i Beyt sevdalısıdır.
Bölgede Şii İran'ın da en büyük tehdit olarak görüldüğü düşünüldüğünde, karşımıza yine Şii dünyanın karalanarak Sünnilere karşı düşman gösterildiği bir senaryo çıkıyor.
Suriye'de akan kanın sona ermesi düşünülüyorsa, bu konudaki samimiyet Ehl-i Beyt'i sevmekle ve onları sevenlerle beraber hareket etmekle gösterilebilir. Yoksa, Irak'ta bir buçuk milyon insanı katledenlerle veya 60 bin kadının namusunu kirletenlerle müttefik olarak ya da Afganistan'da, Libya'da, Mısır'da ABD'nin tetikçiliğine soyunarak, milyonlarca müslümanın vebalini boyunlarında taşıyanlarla bu kanın durmasına imkan yoktur.
Dikkat ediniz, bugün Suriye'de muhalif güç olarak varlığını sürdüren üç yüze yakın farklı oluşum sıradan insanlardan oluşmamıştır. Suriye'deki muhalif gruplar; yıllarca eğitim almış, son model silahlarla donatılmış kişilerden oluşmuştur.
Bölgede hesabı olan devletlerin desteklediği Suriye muhalif güçleri, halkın desteğini arkasına almış meşru Esad hükümetine karşıdır. Bu paralı tetikçilerin hiçbirine güvenilmesine de imkan yoktur.
ABD'nin "Irak'ta kimyasal silah var" bahanesi ile yanına İngiltere'yi de alarak giriştiği işgal harekatının üzerinden tam 15 sene geçti. Bugün aynı bahane Suriye'de denendi.
Esad ile yedi yıldır devam eden dava, "ABD'ye ve İsrail'e hayır" dediği; Ortadoğu coğrafyasında tezgâhlanan bu Büyük Ortadoğu Projesi'ne dur diyebildiği için?
Bâtılın karşısında dik duruşumuzu hangi gerekçe ile olursa olsun bozmayacaksak; bizim ve diğer milletlerin can, mal, namus güvenliğinin teminatı olacaksak, "Tevhidin merkezi Ehl-i Beyt'tir" diyen Prof. Dr. Haydar Baş'ın görüşleri istikametinde bir siyasetle Ortadoğu'ya bakabilmeliyiz.
Batının Şii-Sünni oyununu bozmanın da, içte devlet-millet kaynaşması ile var olabilmenin de, sınır ötesi güvenliğimizin de, bölgede akan kanı durdurmanın da yolu bundan geçiyor.
Bu ferasetli liderin bakış açısını görmedikten sonra, Suriye'yi kan gölüne çevirenlerin de dahil olduğu toplantılara katılmak, temennilerde bulunmak kendimizi kandırmaktan başka işe yaramayacaktır.
Malum, İmam Hüseyin, kendi hakkı olan hilafete layık olmayana karşı kıyam etmiş, kanıyla verdiği mesaj İslam'daki sapmalara karşı ilk silahlı direniş örneği olmuştur.
Esad'ın temsil ettiği İslam coğrafyası bugün küfrün karşısında kuşatma altındadır. Esad'ın Filistin davasına ve Hizbullah'a verdiği destek, İslam'ın, Hıristiyan Batı'ya karşı verdiği mücadeleye destektir.
Bu gerekçe ile, haçlının kuşatmasına karşı devletinin devamını, milletinin bütünlüğünü müdafaa maksadı ile yaptığı her şey, iman-küfür mücadelesi içinde değerlendirilmelidir. Yani Esad; halkını koltuğundan olmamak için öldüren bir diktatör değil, devletini, milletini korumaya çalışan ve bölgede İslam dininin hâmisi konumundadır.
Sayın Baş'ın, "Esad Hz. Hüseyin rolündedir" derken kast ettiği de buydu.
Bazıları Esad'a, "halkını öldüren diktatör" yalanını çekinmeden söylese de, Suriye'nin ve Esad'ın çağımızdaki pozisyonu Sayın Baş'ın ifade ettiği gibi; iman-küfür mücadelesinde hakkın tarafıdır.
Arap Alevisi olan Esad, katıldığı her savaşta onlarca kafiri öldürmüş ve Hz. Peygamberin, "Ali gibi yiğit, Zülfikar gibi kılıç olmaz" medhiyesine mazhar olmuş İmam Ali sevdalısı yani Ehl-i Beyt sevdalısıdır.
Bölgede Şii İran'ın da en büyük tehdit olarak görüldüğü düşünüldüğünde, karşımıza yine Şii dünyanın karalanarak Sünnilere karşı düşman gösterildiği bir senaryo çıkıyor.
Suriye'de akan kanın sona ermesi düşünülüyorsa, bu konudaki samimiyet Ehl-i Beyt'i sevmekle ve onları sevenlerle beraber hareket etmekle gösterilebilir. Yoksa, Irak'ta bir buçuk milyon insanı katledenlerle veya 60 bin kadının namusunu kirletenlerle müttefik olarak ya da Afganistan'da, Libya'da, Mısır'da ABD'nin tetikçiliğine soyunarak, milyonlarca müslümanın vebalini boyunlarında taşıyanlarla bu kanın durmasına imkan yoktur.
Dikkat ediniz, bugün Suriye'de muhalif güç olarak varlığını sürdüren üç yüze yakın farklı oluşum sıradan insanlardan oluşmamıştır. Suriye'deki muhalif gruplar; yıllarca eğitim almış, son model silahlarla donatılmış kişilerden oluşmuştur.
Bölgede hesabı olan devletlerin desteklediği Suriye muhalif güçleri, halkın desteğini arkasına almış meşru Esad hükümetine karşıdır. Bu paralı tetikçilerin hiçbirine güvenilmesine de imkan yoktur.
ABD'nin "Irak'ta kimyasal silah var" bahanesi ile yanına İngiltere'yi de alarak giriştiği işgal harekatının üzerinden tam 15 sene geçti. Bugün aynı bahane Suriye'de denendi.
Esad ile yedi yıldır devam eden dava, "ABD'ye ve İsrail'e hayır" dediği; Ortadoğu coğrafyasında tezgâhlanan bu Büyük Ortadoğu Projesi'ne dur diyebildiği için?
Bâtılın karşısında dik duruşumuzu hangi gerekçe ile olursa olsun bozmayacaksak; bizim ve diğer milletlerin can, mal, namus güvenliğinin teminatı olacaksak, "Tevhidin merkezi Ehl-i Beyt'tir" diyen Prof. Dr. Haydar Baş'ın görüşleri istikametinde bir siyasetle Ortadoğu'ya bakabilmeliyiz.
Batının Şii-Sünni oyununu bozmanın da, içte devlet-millet kaynaşması ile var olabilmenin de, sınır ötesi güvenliğimizin de, bölgede akan kanı durdurmanın da yolu bundan geçiyor.
Bu ferasetli liderin bakış açısını görmedikten sonra, Suriye'yi kan gölüne çevirenlerin de dahil olduğu toplantılara katılmak, temennilerde bulunmak kendimizi kandırmaktan başka işe yaramayacaktır.
Sinem Baş / diğer yazıları
- Geçmiş olsun Sayın Baş / 23.03.2020
- Gün BTP iktidarına çalışma günüdür / 19.11.2019
- Tebrikler Türk milleti! / 02.04.2019
- Ne mutlu ‘BTP’liyim’ diyebilene / 06.03.2019
- 2. buluşma iktidarın ayak sesleri / 26.02.2019
- Artık ‘Bağımsız Türkiye Partisi’ demeliyiz / 05.02.2019
- Prof. Dr. Haydar Baş’a çirkin saldırı / 11.01.2019
- Cumhuriyet ve iftiralar / 29.10.2018
- 10. Milli Ekonomi Modeli Kongresi / 29.05.2018
- Yarın 23 Nisan / 22.04.2018
- Gün BTP iktidarına çalışma günüdür / 19.11.2019
- Tebrikler Türk milleti! / 02.04.2019
- Ne mutlu ‘BTP’liyim’ diyebilene / 06.03.2019
- 2. buluşma iktidarın ayak sesleri / 26.02.2019
- Artık ‘Bağımsız Türkiye Partisi’ demeliyiz / 05.02.2019
- Prof. Dr. Haydar Baş’a çirkin saldırı / 11.01.2019
- Cumhuriyet ve iftiralar / 29.10.2018
- 10. Milli Ekonomi Modeli Kongresi / 29.05.2018
- Yarın 23 Nisan / 22.04.2018