Dünya şehri İstanbul? Tarihte üç büyük imparatorluğun başkenti olmuş bir şehir. Ancak 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren aşırı göç alması, plansız büyüme, yağma ve talana feda edilen yeşil alanlar ve dahası mega projelerle, dünya şehrinden sorunlar şehrine dönüştürülmüş, içine edilmiş bir kent.
Beyoğlu'nda başlayıp büyükşehirde devam eden yaklaşık 20 yılı bulan belediye reisliğinde çok başarılı olduğunu ifade ediyordu Kadir Topbaş. Söylemi buydu ama eylemi başka bir tablo koyuyordu karşımıza. İstifa ettirilen başkanın veda konuşması dokunaklıydı da İstanbul'un hali bir başka dokunaklıydı aslında.
İstanbul, bilhassa Topbaş'ın belediye başkanlığı sürecinde göz göre göre yok edilmişti. Plan, program kenarda; gece-kondu ve gök-kondu savaşı meydandaydı.
Gönderilen başkanın mesleği mimarlık olmasına rağmen kentin mimari mirası korunamadı. Galiba arkadaşların derdi plan değil, Turgut Özal'ın deyişiyle "pilav"dı. Bize arsa lazım diye tutturmuşlardı. Önemli olan topraktan gelecek paraydı. Nitekim arsa bulabilmek için "kentsel dönüşüm" e sarıldılar. Mahallelerinde yaşayan parasızları yerlerinden edelim, deprem riskini kullanarak binalarını yıkalım ve gökdelenler dikelim; paralılar gelip safa sürsün dediler. Alan da kazansın satan da.
UNESCO'nun "Dünya Mirası" statüsündeki Yedikule Bostanları, ayrıca "Tabiat Parkı" statüsündeki ormanlık alanda (Park Orman) arena, villalar, restoranlar? Mecidiyeköy'deki "yeşil alan-spor alanı" statüsündeki eski Ali Sami Yen Stadı arsası imtiyazlı imar izniyle yoğun yapılaşmaya açıldı, gökdelenler dikildi. Bitişiğindeki arsada yer alan Erken Cumhuriyet Dönemi mimarlık örneklerinden likör fabrikası yıkıldı.
Ellerindeki arsaları, imar haklarını yükselterek fazla paraya satmak da işin cabası. Hazineye ve belediyeye ait rantı yüksek, yeşil alan olması gereken araziler de amaçları dışında kimi yandaş vakıflara, kurumlara peşkeş çekildi.
En insafsız uygulamalar park ve yeşil alanlara oldu, yapılarla dolduruldu. Milletin orasına burasına koyarım diyenler adrese teslim ihalelerle voleyi vurdular. Çok para kazananlar bundan mutludurlar.
Ama doğaya verdikleri zarardan dolayı doğa, çevre hayli mutsuzdur.
Doğayı kirleten ve yok eden cehalettir. Sadece doğayı mı; irfanı, kültürü ve toplumun kimliğini.
Cehalet demişken Tayyip Erdoğan'ın siyasal iktidarı sağladık, ancak kültürel iktidarı ele geçiremedik şeklindeki AKP'ye yönelik sitem ve endişesine katılmamak mümkün değil. Metal yorgunluğu gerekçesinin arkasındaki gerçek bu. Büyük şehirlerde AKP oylarının düşüşü, kültür kulvarındaki yetersizlikleridir.
Sırada kim var, üç aşağı beş yukarı belli ise de, fatura Kadir Topbaş'a kesildi.
Yerine kim gelirse gelsin bundan başka İstanbul yok!
Sakın ha, "başka" İstanbul düşlemeyin? düşer gidersiniz!
Beyoğlu'nda başlayıp büyükşehirde devam eden yaklaşık 20 yılı bulan belediye reisliğinde çok başarılı olduğunu ifade ediyordu Kadir Topbaş. Söylemi buydu ama eylemi başka bir tablo koyuyordu karşımıza. İstifa ettirilen başkanın veda konuşması dokunaklıydı da İstanbul'un hali bir başka dokunaklıydı aslında.
İstanbul, bilhassa Topbaş'ın belediye başkanlığı sürecinde göz göre göre yok edilmişti. Plan, program kenarda; gece-kondu ve gök-kondu savaşı meydandaydı.
Gönderilen başkanın mesleği mimarlık olmasına rağmen kentin mimari mirası korunamadı. Galiba arkadaşların derdi plan değil, Turgut Özal'ın deyişiyle "pilav"dı. Bize arsa lazım diye tutturmuşlardı. Önemli olan topraktan gelecek paraydı. Nitekim arsa bulabilmek için "kentsel dönüşüm" e sarıldılar. Mahallelerinde yaşayan parasızları yerlerinden edelim, deprem riskini kullanarak binalarını yıkalım ve gökdelenler dikelim; paralılar gelip safa sürsün dediler. Alan da kazansın satan da.
UNESCO'nun "Dünya Mirası" statüsündeki Yedikule Bostanları, ayrıca "Tabiat Parkı" statüsündeki ormanlık alanda (Park Orman) arena, villalar, restoranlar? Mecidiyeköy'deki "yeşil alan-spor alanı" statüsündeki eski Ali Sami Yen Stadı arsası imtiyazlı imar izniyle yoğun yapılaşmaya açıldı, gökdelenler dikildi. Bitişiğindeki arsada yer alan Erken Cumhuriyet Dönemi mimarlık örneklerinden likör fabrikası yıkıldı.
Ellerindeki arsaları, imar haklarını yükselterek fazla paraya satmak da işin cabası. Hazineye ve belediyeye ait rantı yüksek, yeşil alan olması gereken araziler de amaçları dışında kimi yandaş vakıflara, kurumlara peşkeş çekildi.
En insafsız uygulamalar park ve yeşil alanlara oldu, yapılarla dolduruldu. Milletin orasına burasına koyarım diyenler adrese teslim ihalelerle voleyi vurdular. Çok para kazananlar bundan mutludurlar.
Ama doğaya verdikleri zarardan dolayı doğa, çevre hayli mutsuzdur.
Doğayı kirleten ve yok eden cehalettir. Sadece doğayı mı; irfanı, kültürü ve toplumun kimliğini.
Cehalet demişken Tayyip Erdoğan'ın siyasal iktidarı sağladık, ancak kültürel iktidarı ele geçiremedik şeklindeki AKP'ye yönelik sitem ve endişesine katılmamak mümkün değil. Metal yorgunluğu gerekçesinin arkasındaki gerçek bu. Büyük şehirlerde AKP oylarının düşüşü, kültür kulvarındaki yetersizlikleridir.
Sırada kim var, üç aşağı beş yukarı belli ise de, fatura Kadir Topbaş'a kesildi.
Yerine kim gelirse gelsin bundan başka İstanbul yok!
Sakın ha, "başka" İstanbul düşlemeyin? düşer gidersiniz!
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023