Ne hayasızca tahaşşüd ki ufuklar kapalı!Nerde-gösterdiği vahşetle "bu: bir Avrupalı"Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesiVarsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahluk-i asil,Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle sefil,Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;Döktü karnındaki esrarı hayasızcasına,
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.Saçıyor zırha bürünmüş de namerd eller,Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.
Asım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.Şuheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...O, rukü olmasa, dünyaya eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid'i...Bedr'in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.Sana dar gelmeyecek makber'i kimler kazsın?"Gömelim gel seni tarihe"desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab...Seni ancak ebediyetler eder istiab."Bu, taşındır" diyerek Ka'be'yi diksem başına;Ruhumun vayhini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle;Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle;Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
Sen ki, a'sara gömülsen taşacaksın... Heyhat,Sana gelmez bu ufukalar, seni almaz bu cihat...Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.MEHMET AKİF ERSOY