Prof. Dr. Saylan, verem mikrobuna benzer bir mikropla meydana gelen cüzzamın aile içi bir hastalık olduğunu belirterek, erişkinlere geçmesinin sözkonusu olmadığını belirtti. Aile içinde tedavisiz bir hasta ile doğuştan direnci düşük çocuğa bulaşma olasılığına dikkat çeken Saylan, "onun dışında kimseye geçmez. Bu nedenle boşuna korkup da o insanları dışlamak, iş vermemek, onlardan uzak durmak gibi önyargılardan kurtulmak gerekiyor" dedi.
Hastalığın o kişinin evine gitmekle ya da aynı evi paylaşmakla bulaşmayacağını ifade eden Prof. Dr. Saylan, insanlık tarihi kadar eski olan cüzzamın hep kötülük, çirkinlik ve günahla özdeşleştirildiğini söyledi.
Erken tanımın önemiErken tanının önemine dikkat çeken Prof. Dr. Saylan, "Cüzzam korkulacak bir hastalık değil. Erken tanı konduğu zaman 6 ayla 2 iki yıl içinde yüz güldürücü şekilde tedavi ediliyor" diye konuştu. Özellikle aile öyküsünde bu tür hasta bulunanlara hekime başvurmaları uyarısında bulunan Prof. Dr. Saylan, sakatlıkların geç tanıda meydana geldiğini ifade etti. Geç tanıda hastalığın el, kol ve yüzde sinir liflerini tuttuğunu ve bu bölgelerde duyu kayıpları oluştuğunu anlatan Prof. Dr. Saylan, bunun da yüz felci, elleri kullanamama gibi şekil bozukluklarına neden olduğunu vurguladı.
Prof. Dr. Saylan, "Türkiye'de 2 bin 500 cüzzam hastası var. Bunların yüzde 75'i geç tanı ve bakımsızlık nedeniyle sakat durumda. Bu hastalık artık Türkiye'de kontrol altına alındı. Senede 7-10 hasta çıkabiliyor. Ancak biz hiç hasta olmasın istiyoruz" dedi. 1976 yılından bu yana cüzzamsız bir Türkiye oluşturma hedefine ulaşmak için çalıştıklarını anlatan Prof. Dr. Türkan Saylan, hastanede tedavinin yanı sıra hastalara fiziksel ve sosyal rehabilitasyon yaptıklarını da ifade etti.