Sokak çocuğu ‘göç'ün eseri
Türkiye'de 1950'lerden bu yana her yıl giderek artan ve 60 yıldır ülkenin adeta kaderi haline gelen göç olgusunun en çok çocukları etkilediği ve ‘sokak çocuğu' kavramının göçler sonucu ortaya çıktığı belirtildi
16.01.2012 00:00:00
Karadeniz Bölgesi baz alınarak hazırlanan ‘Göç Sorununun Bölge Halkı Üzerindeki Sosyolojik Etkileri ve Çözüm Önerileri' konulu raporda, bölgeler arasında meydana gelen göçlerde en büyük zararı çocukların yaşadığına dikkat çekildi. Türkiye genelinde en çok göç veren bölgelerin sırasıyla Güneydoğu Anadolu, Ortadoğu Anadolu, Kuzeydoğu Anadolu, Orta Anadolu, Batı Karadeniz olduğu, en çok göç alan bölgelerin de Doğu Marmara, İstanbul, Batı Anadolu, Ege, Batı Marmara, Akdeniz ve Doğu Karadeniz olduğuna dikkat çekilen raporda, gerek göç alan gerekse göç veren bölgelerde en çok görülen olumsuz etkenin ailelerin parçalanması ve çocukların yaşadığı travma olduğu vurgulandı.
Göç veren bölgelerde görülen geçici aile parçalanması sonucu ailenin erkeğinin önce göç ettiği, ailesinden uzakta çalışmak durumunda kaldığı, geride kadının yalnız kalarak çeşitli sorunlarla yüzleşmek zorunda bırakıldığı, yoksulluk ve ailelerin parçalanması gibi sorunların ortaya çıktığına değinildi. Raporda bu konu da, “Çocuklarının başında kalan kadınlar, onların kontrolünü sağlamakta birçok zorlukla karşı karşıya kalmaktadır. Kadın, eşinden gerekli ekonomik desteği çoğu zaman alamamakta ve yoksulluğu derinden yaşayabilmektedir. En iyi çözümün erkeğin yanına göç etmek olduğu görülmektedir” denildi.
Göç eden yabancılaşıyor
Raporda, göç alan bölgelerde ortaya çıkan sorunların başında sosyal uyumsuzluk olduğu belirtilerek, şu görüşlere yer verildi: “Göçle gelenler, kent merkezinden uzak mekanlara yerleşmekte ve kentle sosyal entegrasyon açısından sorunlar yaşamaktadırlar. Bu durum, kişilerin kendilerini kente yabancı hissetmelerine yol açmaktadır. Göç edenlerin (Doğudan veya Güneydoğudan) duygu paylaşımları son derece sınırlı olmaktadır. Duygularını anlatmada sıkıntı çekmektedirler. Aynı zamanda özellikle kadınların becerilerinin yetersiz ya da sınırlı olduğu görülmektedir. Göç eden kişiler kendilerini ifade edemezler ve yapılan hizmetlere inanmazlarsa hizmetler başarısızlığa uğrayabilmektedirler. Muhtarlıklarda göç edenlerin bazılarının kayıtları mevcut değildir. Çünkü bir hanede nüfus kayıtlarına göre 6-7 kişi görünmesine rağmen, gerçekte 30 kişi yaşayabilmektedir. Kişiler hemşerilerinin yanına yerleşmeyi tercih etmekte ve göç sonucu kümeleşmiş gruplar oluşturmaktadırlar.”
Arada kalan çocuklar
Raporun en can alıcı bölümünü ise çocuklar oluşturdu. Göçler sonucunda en çok zararı çocukların gördüğü belirtilerek, dilimize yerleşen ‘sokak çocuğu' kavramının göçler sonucu ortaya çıktığına dikkat çekildi. Raporda, göçle gelen çocukların durumu hakkında şu tespitlere yer verildi: “Çocuklar sokaklarda takipsiz büyümektedir. Kentte çocuk nüfusun fazlalığı problem olmaktadır. Göçle gelen ailelerde çocuklar genelde geçim kaynağı olarak görülmektedir. Bu çocuklar okuldan sonra çalışmak zorunda bırakılmaktadır. Çocuk güç olarak görülmekte ve doğurganlık oldukça yüksek seviyede tutulmaktadır. Özellikle göçle gelen ailelerin kız çocukları çeşitli nedenlerden dolayı (uyum sorunları) dolayı okula gitmek istememektedirler. Bu çocuklar 15-16 yaşında akraba evliliği yapmakta ve çocuk yaşta çocuk sahibi olmaktadırlar.” (İHA)
Göç veren bölgelerde görülen geçici aile parçalanması sonucu ailenin erkeğinin önce göç ettiği, ailesinden uzakta çalışmak durumunda kaldığı, geride kadının yalnız kalarak çeşitli sorunlarla yüzleşmek zorunda bırakıldığı, yoksulluk ve ailelerin parçalanması gibi sorunların ortaya çıktığına değinildi. Raporda bu konu da, “Çocuklarının başında kalan kadınlar, onların kontrolünü sağlamakta birçok zorlukla karşı karşıya kalmaktadır. Kadın, eşinden gerekli ekonomik desteği çoğu zaman alamamakta ve yoksulluğu derinden yaşayabilmektedir. En iyi çözümün erkeğin yanına göç etmek olduğu görülmektedir” denildi.
Göç eden yabancılaşıyor
Raporda, göç alan bölgelerde ortaya çıkan sorunların başında sosyal uyumsuzluk olduğu belirtilerek, şu görüşlere yer verildi: “Göçle gelenler, kent merkezinden uzak mekanlara yerleşmekte ve kentle sosyal entegrasyon açısından sorunlar yaşamaktadırlar. Bu durum, kişilerin kendilerini kente yabancı hissetmelerine yol açmaktadır. Göç edenlerin (Doğudan veya Güneydoğudan) duygu paylaşımları son derece sınırlı olmaktadır. Duygularını anlatmada sıkıntı çekmektedirler. Aynı zamanda özellikle kadınların becerilerinin yetersiz ya da sınırlı olduğu görülmektedir. Göç eden kişiler kendilerini ifade edemezler ve yapılan hizmetlere inanmazlarsa hizmetler başarısızlığa uğrayabilmektedirler. Muhtarlıklarda göç edenlerin bazılarının kayıtları mevcut değildir. Çünkü bir hanede nüfus kayıtlarına göre 6-7 kişi görünmesine rağmen, gerçekte 30 kişi yaşayabilmektedir. Kişiler hemşerilerinin yanına yerleşmeyi tercih etmekte ve göç sonucu kümeleşmiş gruplar oluşturmaktadırlar.”
Arada kalan çocuklar
Raporun en can alıcı bölümünü ise çocuklar oluşturdu. Göçler sonucunda en çok zararı çocukların gördüğü belirtilerek, dilimize yerleşen ‘sokak çocuğu' kavramının göçler sonucu ortaya çıktığına dikkat çekildi. Raporda, göçle gelen çocukların durumu hakkında şu tespitlere yer verildi: “Çocuklar sokaklarda takipsiz büyümektedir. Kentte çocuk nüfusun fazlalığı problem olmaktadır. Göçle gelen ailelerde çocuklar genelde geçim kaynağı olarak görülmektedir. Bu çocuklar okuldan sonra çalışmak zorunda bırakılmaktadır. Çocuk güç olarak görülmekte ve doğurganlık oldukça yüksek seviyede tutulmaktadır. Özellikle göçle gelen ailelerin kız çocukları çeşitli nedenlerden dolayı (uyum sorunları) dolayı okula gitmek istememektedirler. Bu çocuklar 15-16 yaşında akraba evliliği yapmakta ve çocuk yaşta çocuk sahibi olmaktadırlar.” (İHA)