Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hamdi Memişoğlu, behçet hastalığının ilk kez 1937 yılında bir Türk dermatolog olan Prof. Dr. Hulusi Behçet tarafından tanımlandığını ve Dünya'da bu adla anıldığını söyledi.
Ailesel bir takım faktörlere, bağışıklık sisteminde meydana gelen bozukluklara veya tanımlanamayan bir tür virüse ya da bakterilere bağlı olarak gelişen bu hastalığın, kesin nedeni ve tedavisinin tüm araştırmalara rağmen bulanamadığını belirten Prof. Dr. Memişoğlu, şunları söyledi:
"Behçet hastalığının nasıl seyredeceğini ve ne tür komplikasyonlara yol açacağını önceden kestirmek mümkün değildir. Bir takım şiddetlenmeler ve iyileşmelerin yanı sıra zaman zaman da seyrinin durması hastalığın en önemli özelliğidir.
Tedavideki güçlüklere rağmen, erken tanı ile hastalığın yan etkileri kontrol altında tutulabilir. Tedavideki temel prensip, hastayı ciddi komplikasyonlar gelişiminden korumak, hastalığın şiddetini ve seyrini belli bir düzeyde tutabilmektedir. Kullanılan ilaçlar, hastalığın tuttuğu organ ve sistemlere göre seçilmektedir."
BU BELİRTİLERİ HAFİFE ALMAYIN
Prof. Dr. Memişoğlu, iç organlar da dahil olmak üzere vücudun pek çok organında görülebilen bu hastalığın, tuttuğu organa göre belirtiler verdiğini, en sık görüleninin ise ağız içerisinde ve genital bölgelerdeki yaralar olduğunu vurgulayarak, şöyle konuştu:
"Ağızdaki bu belirtilerden sonra göz ve deri belirtileri gelir. Eklemleri, sindirim sistemini, damarları,sinir sistemini, akciğerleri ve böbrekleri de tutabilir ve bunların sonucunda ağır tablolar oluşabilir, hatta ölümlere neden olabilir.
Hastaların hemen hepsinde görülen ve genellikle hastalığın ilk ortaya çıkan belirtilerinden olan ağız içerisindeki yaralar, en çok dudakların iç kısımlarında, yanaklarda ve dilin yan kısımlarında gözlenirler. Bu yaraların nüksi olmaları yani belirli aralıklarla tekrarlanmaları en önemli özellikleridir."
GENİTAL BÖLGELERDEKİ YARALAR
Prof. Dr. Memişoğlu, behçet hastalığının en önemli belirtilerinden birisi olan genital bölgelerdeki yaraların da tıpkı ağızda görülen yaralar gibi ağrılı ve son derece rahatsızlık verici olduğunu ve genellikle ağız yaralarından daha derin özellik taşıdığını söyledi. Memişoğlu, şunları söyledi:
"Bu yaralar iyileştiklerinde, yerlerinde beyaz doku bırakır. Hem kadınlarda hem de erkeklerde görülen yaralar, kanlı-cerahatli bir akıntıya da neden olurlar.
Bunların yanı sıra özellikle bacakların ön yüzlerinde ceviz büyüklüğüne kadar ulaşabilen ağrılı, deriden hafifçe kabarık şişlikler, bacaklarda veya kollarda görülebilen ağrı ve kızarıklıklar, sırtta, göğüste, boyun veya yüzde kırmızı sivilce benzeri lezyonlar dabehçet hastalığının seyrinde görülebilen diğer deri belirtileridir.
"Hastalık en ciddi tahribatı gözde yapıyor ve bu körlüğe kadar varan sonuçlara neden olabiliyor" diyen Prof. Dr. Memişoğlu, şöyle devam etti:
"Gözdeki belirtiler, çoğunlukla ağız ve genital bölgelerdeki yaralardan sonra ortaya çıkar. Gözde genellikle üveit denen tabloya ve buna bağlı körlüğe kadar gidebilen hasarlara yol açabilir. Gözdeki belirtiler, genellikle ağrı, kızarıklık ve ödem şeklinde kendini gösterir"
Prof. Dr. Memişoğlu, bu belirtileri taşıyan kişilerin erken tanısının yapılabilmesi için hiç vakit geçirmeksizin doktora başvurmaları gerektiğini sözlerine ekledi.