Ülkemiz, Suriye topraklarından füze, top ve uzun menzilli silahlarla yapılan saldırılara maruz kalıyor. Can ve mal kaybı yaşıyoruz. Bildiğim kadarıyla uluslararası hukuka göre de kendimizi müdafaa etme hakkımız var.
Artı dört yıldır Suriye'ye girme hevesiyle yanıp, tutuşan hatta ve hatta 'aman namazım kazaya kalmasın' korkusuyla bu girişi 3 saatte başarmalıyız azminde (!) olan bir anlayışla idare ediliyoruz.
Şimdi! Yaşadığımız can ve mal kayıpları ortada. Ateş edilen bölge belli... Ateş edenlerde belli... Neden Suriye'ye girmiyoruz? Hadi girmedik (!) neden iki uçağımız o hedefleri komple ortadan kaldırmak için havalanamıyor?
Evet, neden'e gelmeden önce nasıl bu noktaya geldiğimizi kısaca hatırlayalım.
04-10-2012 tarihinde Erdoğan hükümeti meclise getirdiği Suriye'ye askeri müdahale tezkeresi MHP'nin de desteğiyle geçti.
10-05-2013. Yer New York. Eski Başbakan Erdoğan, Başkan Obama ile görüşmeden önce NBC televizyon kanalında, "ABD askerlerinin, Suriye'ye gönderilmesini destekleyip desteklemeyecekleri yönündeki soruya; "En başından beri biz evet, dedik" yanıtını verdi.
Esad, ülkesindeki isyanı bitirmeye başlamıştı ki, bir el IŞİD'ı ortaya sürdü. ABD hemen "bu örgütle mücadele yıllar alabilir" açıklamasını yaptı.
IŞİD'ın devreye konulmasıyla ABD, kara harekatından vazgeçti. Hava harekatı yeterli dedi. Erdoğan ise sadece hava harekatına karşıydı. Israrla kara harekatı da istiyordu.
O günlerde ABD'ye gitti. Bu ziyaretten, "hava harekatı da yeter" diyerek döndü. Başbakan Erdoğan, Cumhurbaşkanı seçildi. Yerine Davutoğlu geçti.
IŞİD, vahşetini her gün arttırırken, kimse bu örgüt nasıl var oldu, silahlarını nerden, kimden ve nasıl sağlıyor gibi sorulara adam gibi cevap aramadı. Uluslararası bir komisyon filanda kurulmadı. Sahi IŞİD kimin çocuğuydu?
Diğer yandan ise IŞİD'ın vahşeti tüm dünyada konuşulurken, lafta kınamalar yapılırken bu örgüte katılımlar azalacak yerde çoğalıyordu. Bunun sebepleri de araştırılmadı.
Türkiye'de şov rüzgarları esiyordu. Saray ve Hükümet bir taraftan 'katil Esad' diye bağırırken diğer taraftan da 'Ortadoğu'da, bizden habersiz yaprak bile kımıldamaz', 'biz, Arap baharına kan pompalıyoruz' gibi cümleler kuruyorlardı.
Esad'ın güçlenerek ayakta kalması, ABD'nin Esad varlığını kabul etmesini, Erdoğan ve Davutoğlu hükümetini sessiz isyana götürdü. Kadim dostları ile ters düşmeye başladılar.
Mesela! Başbakan Davutoğlu: "ABD'nin Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ı hedef alması halinde Suriye'ye kara birlikleri gönderebiliriz." Derken, ABD Dışişleri sözcüsü Jehn Psaki, "Bizim pozisyonumuz değişmedi. IŞİD'e odaklanmış durumdayız." Diyordu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan: "PYD terör örgütüdür." derken, ABD, "PKK terörist gruptur, PYD değil. Bu bizim devlet politikamızdır." Diyordu.
Tabi "kadim dostlarıyla" giriştikleri bu restleşmeler ülkemiz ve AKP üzerindeki herkesin bildiği gizli eli de deşifre ediyordu.
Erdoğan (dün): "Peşmerge'ye koridor açılmasını ben istedim." derken, ABD Dışişleri Bakanı Kerry (bugün); "Türkiye'nin bu adımı taleplerimizin bir sonucudur." Diyordu.
AKP hükümeti; "ABD'nin, Suriye ve Irak koalisyonunda yer almayacağız." derken, ABD Dışişleri Bakanı Kerry: "Türkiye koalisyonda ön safta yer alacak." Diyordu.
Ve 24 Nisan'da ABD başkanı noktayı koydu; "Suriye'ye kara birliği göndermeyeceğiz. ABD, İngiltere veya batılı ülkelerin Suriye'ye kara birlikleri gönderip, Esad rejimini devirmesi hata olur" dedi.
Şimdi! Türkiye'yi bombalayan Esad değil IŞİD. ABD ve batı da, IŞİD'a karşıyız (!) diyor. Peki, Türkiye sınırımızın birkaç yüz metre ilerisinde mevzilenen ve ülkemize saldıran IŞİD hedeflerini havadan vurup, karadan da girip imha etmiyor?
Tabi hemen akla mazeret olarak düşürdüğümüz Rus uçağı ve Suriye hava sahasını kontrol eden Rusya aklımıza geliyor. Rusya ile karşı karşıya gelmek istemeyebiliriz.
Amma sınırımıza 35 kilometre mesafedeki Süleyman Şah türbesini bir gece ansızın kimsenin ruhu bile duymadan ülkemize kaçırma emrini verenler, sınırımıza birkaç yüz metredeki IŞİD mevzilerini bir gece ansızın yok et, emrini de verebilirler.
Askerimizin bunu başaracağından şüphem yok. Sorum, o emir neden verilmiyor?
Artı dört yıldır Suriye'ye girme hevesiyle yanıp, tutuşan hatta ve hatta 'aman namazım kazaya kalmasın' korkusuyla bu girişi 3 saatte başarmalıyız azminde (!) olan bir anlayışla idare ediliyoruz.
Şimdi! Yaşadığımız can ve mal kayıpları ortada. Ateş edilen bölge belli... Ateş edenlerde belli... Neden Suriye'ye girmiyoruz? Hadi girmedik (!) neden iki uçağımız o hedefleri komple ortadan kaldırmak için havalanamıyor?
Evet, neden'e gelmeden önce nasıl bu noktaya geldiğimizi kısaca hatırlayalım.
04-10-2012 tarihinde Erdoğan hükümeti meclise getirdiği Suriye'ye askeri müdahale tezkeresi MHP'nin de desteğiyle geçti.
10-05-2013. Yer New York. Eski Başbakan Erdoğan, Başkan Obama ile görüşmeden önce NBC televizyon kanalında, "ABD askerlerinin, Suriye'ye gönderilmesini destekleyip desteklemeyecekleri yönündeki soruya; "En başından beri biz evet, dedik" yanıtını verdi.
Esad, ülkesindeki isyanı bitirmeye başlamıştı ki, bir el IŞİD'ı ortaya sürdü. ABD hemen "bu örgütle mücadele yıllar alabilir" açıklamasını yaptı.
IŞİD'ın devreye konulmasıyla ABD, kara harekatından vazgeçti. Hava harekatı yeterli dedi. Erdoğan ise sadece hava harekatına karşıydı. Israrla kara harekatı da istiyordu.
O günlerde ABD'ye gitti. Bu ziyaretten, "hava harekatı da yeter" diyerek döndü. Başbakan Erdoğan, Cumhurbaşkanı seçildi. Yerine Davutoğlu geçti.
IŞİD, vahşetini her gün arttırırken, kimse bu örgüt nasıl var oldu, silahlarını nerden, kimden ve nasıl sağlıyor gibi sorulara adam gibi cevap aramadı. Uluslararası bir komisyon filanda kurulmadı. Sahi IŞİD kimin çocuğuydu?
Diğer yandan ise IŞİD'ın vahşeti tüm dünyada konuşulurken, lafta kınamalar yapılırken bu örgüte katılımlar azalacak yerde çoğalıyordu. Bunun sebepleri de araştırılmadı.
Türkiye'de şov rüzgarları esiyordu. Saray ve Hükümet bir taraftan 'katil Esad' diye bağırırken diğer taraftan da 'Ortadoğu'da, bizden habersiz yaprak bile kımıldamaz', 'biz, Arap baharına kan pompalıyoruz' gibi cümleler kuruyorlardı.
Esad'ın güçlenerek ayakta kalması, ABD'nin Esad varlığını kabul etmesini, Erdoğan ve Davutoğlu hükümetini sessiz isyana götürdü. Kadim dostları ile ters düşmeye başladılar.
Mesela! Başbakan Davutoğlu: "ABD'nin Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ı hedef alması halinde Suriye'ye kara birlikleri gönderebiliriz." Derken, ABD Dışişleri sözcüsü Jehn Psaki, "Bizim pozisyonumuz değişmedi. IŞİD'e odaklanmış durumdayız." Diyordu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan: "PYD terör örgütüdür." derken, ABD, "PKK terörist gruptur, PYD değil. Bu bizim devlet politikamızdır." Diyordu.
Tabi "kadim dostlarıyla" giriştikleri bu restleşmeler ülkemiz ve AKP üzerindeki herkesin bildiği gizli eli de deşifre ediyordu.
Erdoğan (dün): "Peşmerge'ye koridor açılmasını ben istedim." derken, ABD Dışişleri Bakanı Kerry (bugün); "Türkiye'nin bu adımı taleplerimizin bir sonucudur." Diyordu.
AKP hükümeti; "ABD'nin, Suriye ve Irak koalisyonunda yer almayacağız." derken, ABD Dışişleri Bakanı Kerry: "Türkiye koalisyonda ön safta yer alacak." Diyordu.
Ve 24 Nisan'da ABD başkanı noktayı koydu; "Suriye'ye kara birliği göndermeyeceğiz. ABD, İngiltere veya batılı ülkelerin Suriye'ye kara birlikleri gönderip, Esad rejimini devirmesi hata olur" dedi.
Şimdi! Türkiye'yi bombalayan Esad değil IŞİD. ABD ve batı da, IŞİD'a karşıyız (!) diyor. Peki, Türkiye sınırımızın birkaç yüz metre ilerisinde mevzilenen ve ülkemize saldıran IŞİD hedeflerini havadan vurup, karadan da girip imha etmiyor?
Tabi hemen akla mazeret olarak düşürdüğümüz Rus uçağı ve Suriye hava sahasını kontrol eden Rusya aklımıza geliyor. Rusya ile karşı karşıya gelmek istemeyebiliriz.
Amma sınırımıza 35 kilometre mesafedeki Süleyman Şah türbesini bir gece ansızın kimsenin ruhu bile duymadan ülkemize kaçırma emrini verenler, sınırımıza birkaç yüz metredeki IŞİD mevzilerini bir gece ansızın yok et, emrini de verebilirler.
Askerimizin bunu başaracağından şüphem yok. Sorum, o emir neden verilmiyor?
Akın Aydın / diğer yazıları
- Fuhuş kökünden fahiş fiyatlar / 24.04.2024
- Arzusu millî egemenliğe dayanan Türk devleti kurmaktı / 23.04.2024
- Ekrem İmamoğlu’na açık mektup / 22.04.2024
- Erdoğan anlattığı kıssayı bile unuttu / 21.04.2024
- Devletin malı deniz, yiyen ıstakoz / 20.04.2024
- Hayber’deki 'Demir Kubbe'yi yıkan adam / 19.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -2- / 18.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -1- / 17.04.2024
- İsrail, İslam dünyasının acziyetini ispatladı / 15.04.2024
- ‘Artık demir almak günü gelmişse zamandan’ / 14.04.2024
- Arzusu millî egemenliğe dayanan Türk devleti kurmaktı / 23.04.2024
- Ekrem İmamoğlu’na açık mektup / 22.04.2024
- Erdoğan anlattığı kıssayı bile unuttu / 21.04.2024
- Devletin malı deniz, yiyen ıstakoz / 20.04.2024
- Hayber’deki 'Demir Kubbe'yi yıkan adam / 19.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -2- / 18.04.2024
- Dünkü Hayber bugünkü İsrail’den daha güçlüydü -1- / 17.04.2024
- İsrail, İslam dünyasının acziyetini ispatladı / 15.04.2024
- ‘Artık demir almak günü gelmişse zamandan’ / 14.04.2024