İyi günler sayın ve sevgili okur müsaadenizle size bir soru sormak istiyorum: Acaba siz var mısınız?
Yani ruh ve beden olarak varoluşunuz mutlak mı?
Öyle mi? Emin misiniz?
Uzun süredir düşünüyor insanoğlu bu soruları, kimi filozof düşündüğü için kimi ise zaman kavramı içinde olduğundan var olduğunu iddia etmiş. Bazıları ise var olduğundan şüphe duymuş ve sonunda varlığın olmadığı fikrine varmıştır. Ontoloji, temel sorunu varlık olan felsefi disiplindir. Varlık ya da varoluş ile bunların temel kategorilerinin araştırılmasıdır. "Varlık" ve "varoluş" ayrımını; "varlık vardır" ve "varlık yoktur" fikirlerini tartışır.
Bu alanda büyük fikirler üretilmiş ancak maalesef insanlık aklen ve manen tatmin olmayı başaramamıştır. En azından insanlığın çok büyük bir kısmı? Tabii olarak bunu söylememin bir sebebi var zira başka birçok problematik ile beraber bu soruya cevap vermenin de bir yolu var fakat farklı bir disiplin bu. Bilenler anlamıştır diye tahmin ediyorum, konumuz tasavvuf.
İnsanın iç dünyası ile günlük hayatı ortak bir odağa sabitlerken birçok konuda tatmin olduğu bir ilim tasavvuf.
Örneğin yukarıda bahsettiğimiz varoluş kaygısı tasavvuf ile tam anlamıyla aşılabilir bir problemdir.
Çoğunlukla bilinenin aksine tasavvuf cübbe giyip sarık takmak değildir. Ayrıca yine bilinenin aksine aklın ve zekanın devre dışına bırakıldığı bir mecra da değildir. Fakat bununla beraber tasavvuf yeni bir kavram iddiası içindedir buna göre akıldan başka insanı insan yapan bir de gönül vardır. Doğduğu günden bu yana bir tatmin arayışı içinde olan insana yalnızca aklını değil gönlünü de tatmin etmeyi ve bu şekilde mükemmel olanı yakalamayı öğretir tasavvuf.
İnsanoğlu gariptir ki, bilinen ve sanılan arasındaki ince çizgiyi görse de reddeder. Bilimi kabul eder zira aklını tatmin etmenin yollarını keşfetmiştir. Fakat olduğunu bir şekilde hissettiği ruhunu tatmine gelince çok kolay bocalar. Bana kalırsa bunun en önemli nedeni ise asıl savaşın akıl değil, gönülde verilmesidir. İnsanlar gönüllerini tatmin etmeye ve eğitmeye hep kuşkuyla bakar üstelik bu körleme oynanan bir oyun değil, tam aksine kuralları olan bir ilimdir.
Bazılarına göre; bu ilmi öğrenmek tek başına yapılabilir bir iştir. İnsan, insan olduğu için bir noktaya gelebilecektir fakat daha pozitif bilimleri bir öğretmen olmadan anlayamayan insan, gönlünde yaşadığı bu mücadele de belli bir aşamadan sonra mutlaka bir öğretmene ihtiyaç duyacaktır.
Bu öğretmene uygun ifade ile mürşid denir.
Bana kalırsa tasavvuf ile pozitif bilimler arasındaki en önemli ortak özellik ikisinin de deneysel olmasıdır. Tasavvufta da tıpkı pozitif bilimlerde olduğu gibi deneme yanılma yöntemi vardır. Şöyle ki insan tüm içtenliği ile gönlünü açtığında doğru yolda olduğunu hemen anlayabilme potansiyeline sahiptir. Burada en önemli husus, turnusol kağıdı görevi gören samimiyettir. Bu şekilde yapılan ibadet sırasında yaşanan tarifsiz duygular daha çok ilerlemenizi teşvik edecek ve sonunda tek ve mutlak olan ile dost olabilme makamına erişebilme şerefine nail olacaksınızdır.
Tarihimizde bu yola baş koymuş kişiler hem sanatta hem de bilimde başarılı olmuştur. Bunun en önemli sebebi ise başta varoluş sancıları olmak üzere birçok yükten kurtulan insanın, zihin ile beraber çalışan bir ruha sahip olabilmesidir.
Tasavvuf için "Bu da eksik kalsın" düşüncesi ise bana göre büyük bir kumar oynamaktır. İnsanı insan yapan ruhu keşfetmekten mahrum olmak onu benliğinden uzaklaştıracaktır. Bu ise varlığın nedenini kaybetmek ve koca bir ummanda kaybolmak olacaktır.
Konuşmanın, anlatmanın anlamsızlaştığı, hal denen kavramın devreye girdiği bu mektebe öğrenci olabilmemiz dileğiyle...
Yani ruh ve beden olarak varoluşunuz mutlak mı?
Öyle mi? Emin misiniz?
Uzun süredir düşünüyor insanoğlu bu soruları, kimi filozof düşündüğü için kimi ise zaman kavramı içinde olduğundan var olduğunu iddia etmiş. Bazıları ise var olduğundan şüphe duymuş ve sonunda varlığın olmadığı fikrine varmıştır. Ontoloji, temel sorunu varlık olan felsefi disiplindir. Varlık ya da varoluş ile bunların temel kategorilerinin araştırılmasıdır. "Varlık" ve "varoluş" ayrımını; "varlık vardır" ve "varlık yoktur" fikirlerini tartışır.
Bu alanda büyük fikirler üretilmiş ancak maalesef insanlık aklen ve manen tatmin olmayı başaramamıştır. En azından insanlığın çok büyük bir kısmı? Tabii olarak bunu söylememin bir sebebi var zira başka birçok problematik ile beraber bu soruya cevap vermenin de bir yolu var fakat farklı bir disiplin bu. Bilenler anlamıştır diye tahmin ediyorum, konumuz tasavvuf.
İnsanın iç dünyası ile günlük hayatı ortak bir odağa sabitlerken birçok konuda tatmin olduğu bir ilim tasavvuf.
Örneğin yukarıda bahsettiğimiz varoluş kaygısı tasavvuf ile tam anlamıyla aşılabilir bir problemdir.
Çoğunlukla bilinenin aksine tasavvuf cübbe giyip sarık takmak değildir. Ayrıca yine bilinenin aksine aklın ve zekanın devre dışına bırakıldığı bir mecra da değildir. Fakat bununla beraber tasavvuf yeni bir kavram iddiası içindedir buna göre akıldan başka insanı insan yapan bir de gönül vardır. Doğduğu günden bu yana bir tatmin arayışı içinde olan insana yalnızca aklını değil gönlünü de tatmin etmeyi ve bu şekilde mükemmel olanı yakalamayı öğretir tasavvuf.
İnsanoğlu gariptir ki, bilinen ve sanılan arasındaki ince çizgiyi görse de reddeder. Bilimi kabul eder zira aklını tatmin etmenin yollarını keşfetmiştir. Fakat olduğunu bir şekilde hissettiği ruhunu tatmine gelince çok kolay bocalar. Bana kalırsa bunun en önemli nedeni ise asıl savaşın akıl değil, gönülde verilmesidir. İnsanlar gönüllerini tatmin etmeye ve eğitmeye hep kuşkuyla bakar üstelik bu körleme oynanan bir oyun değil, tam aksine kuralları olan bir ilimdir.
Bazılarına göre; bu ilmi öğrenmek tek başına yapılabilir bir iştir. İnsan, insan olduğu için bir noktaya gelebilecektir fakat daha pozitif bilimleri bir öğretmen olmadan anlayamayan insan, gönlünde yaşadığı bu mücadele de belli bir aşamadan sonra mutlaka bir öğretmene ihtiyaç duyacaktır.
Bu öğretmene uygun ifade ile mürşid denir.
Bana kalırsa tasavvuf ile pozitif bilimler arasındaki en önemli ortak özellik ikisinin de deneysel olmasıdır. Tasavvufta da tıpkı pozitif bilimlerde olduğu gibi deneme yanılma yöntemi vardır. Şöyle ki insan tüm içtenliği ile gönlünü açtığında doğru yolda olduğunu hemen anlayabilme potansiyeline sahiptir. Burada en önemli husus, turnusol kağıdı görevi gören samimiyettir. Bu şekilde yapılan ibadet sırasında yaşanan tarifsiz duygular daha çok ilerlemenizi teşvik edecek ve sonunda tek ve mutlak olan ile dost olabilme makamına erişebilme şerefine nail olacaksınızdır.
Tarihimizde bu yola baş koymuş kişiler hem sanatta hem de bilimde başarılı olmuştur. Bunun en önemli sebebi ise başta varoluş sancıları olmak üzere birçok yükten kurtulan insanın, zihin ile beraber çalışan bir ruha sahip olabilmesidir.
Tasavvuf için "Bu da eksik kalsın" düşüncesi ise bana göre büyük bir kumar oynamaktır. İnsanı insan yapan ruhu keşfetmekten mahrum olmak onu benliğinden uzaklaştıracaktır. Bu ise varlığın nedenini kaybetmek ve koca bir ummanda kaybolmak olacaktır.
Konuşmanın, anlatmanın anlamsızlaştığı, hal denen kavramın devreye girdiği bu mektebe öğrenci olabilmemiz dileğiyle...
Ali Haydar Bektaş / diğer yazıları
- Süleymani’nin ardından / 10.01.2020
- Sorunların çözümü / 28.12.2019
- Atatürk ilkeleri ve MEM / 15.10.2019
- Hukukçu enflasyonu / 02.07.2019
- Güzel günler / 20.04.2019
- Çileli günler / 18.04.2019
- Bir salonda Türkiye / 02.03.2019
- Bir müzik dehası / 27.01.2019
- İfade özgürlüğü üzerine / 24.11.2018
- Can sıkıcı bir yazı / 21.10.2018
- Sorunların çözümü / 28.12.2019
- Atatürk ilkeleri ve MEM / 15.10.2019
- Hukukçu enflasyonu / 02.07.2019
- Güzel günler / 20.04.2019
- Çileli günler / 18.04.2019
- Bir salonda Türkiye / 02.03.2019
- Bir müzik dehası / 27.01.2019
- İfade özgürlüğü üzerine / 24.11.2018
- Can sıkıcı bir yazı / 21.10.2018