İnsanların maddenin esiri haline geldiği, paraya ulaşmak için her yolun meşru kabul edildiği hatta dürüst insanların ahmaklıkla suçlandığı yılları yaşıyoruz. Gerçi bu yıllar dünde yaşanmıştı ama böylesine toplumlara egemen olmuş muydu, bilmiyorum.
Bir hayat kriterine sahip, hesap vereceğine inanan ve hesabını ona göre yapanlar yalnızlaştı. Yalnız kaldık. Bu yalnızlıkta İmam Ali (k.v) Efendimizin o sözü hep aklıma gelir; "İnsanları tanıdıkça yalnızlaşırsınız."
Haliyle bu yalnızlık çekilmez oluyor ve dost arayışına giriyorsunuz. Çünkü dost, kişiye güven verir, huzur verir, zor anında çare olur, ona ummadığı anda umut kapısı olur, hak yolunda yoldaş olur, sürükleyici olur. İşte bu arayış bile insana huzur veriyor ve Allah'ın (c.c) inayetiyle amacına ulaşıyor, dost kavuşuyorsun.
Tabi bu arayışta ince kriterler var. Bakın! Prof. Dr. Haydar Baş ne diyor;
"Günümüzde ne hikmetse hep su-i zanla hareket ediyoruz. Hep insanı suçlayan noktalardan hareket ile üzerine gidip, ille de, bu Müslüman değildir, diye ispatlamaya çalışıyoruz. Sen, kendi nefsinin adam olmasına, nefsinin iman etmesine gayret etsene! Böyle bir gayretimiz yok.
Başkasının üstüne gidiyoruz. Onda çok şey arıyoruz. Birde bakıyoruz kendi halimize, namazı dosdoğru kılmıyoruz, Allah'ı (c.c) zikirden, Allah'ı (c.c) sevmekten, Allah'tan (c.c) korkmaktan mahrumuz.
Sanki İslam başkası için geldi, bizim için gelmedi. Evvela kendi nefsimize dönüp de; "Niçin Allah'ı (c.c) sevemiyorum, neden O'ndan korkamıyorum, niçin huşu içerisinde namaz kılamıyorum?" sorgulamasını, bu muhasebeyi iyi yapmamız gerekirken, elimize bir kâğıt-kalem alıyoruz, başlıyoruz tasnif etmeye. İşte yanlış olan nokta bu?" (Hikmetin Sırları sh:77)
Demek ki, ilk önce kendimizden başlayacağız. Ben kimim, neyim, ne yapıyorum ve ne yapmalıyım, sorularını Allah ve Resulünün istediği şekilde cevaplarsak, dostlarına kavuşmamız an meselesidir, diye düşünüyorum.
İmam Musa Kazım Hazretlerinden bir olay aktarayım. İmam Hazretlerinin en yakın talebelerinde Hişam şu soruyu sorar;
'Eğer hikmeti isteyen bir adam bulsam ve bu adamın aklı, anlatacaklarımı kavrayacak genişlikte değilse, ne yapayım?'
İmam Musa Kazım Hazretlerinin verdiği cevap dost arayışımızda, sosyal hayatımızda bir reçete gibidir.
İmam Hazretleri buyurdu ki: "Ona nasihat ederek nazik davran. Eğer kalbi daralırsa, nefsini fitneye mâruz bırakma. Kibirlilerin cevabından, tepkisinden sakın. Çünkü ilim, gafletten uyanmayanlara anlatıldığı zaman insanı alçaltır.
Dedim ki: 'İlim hakkında soru sormayı akleden birini bulamazsam, ne yapmam gerekir?'
Buyurdu ki: Onun soru sormayı bilmemesini fırsat bil. Böylece söz fitnesinden kurtulmuş olursun. Çünkü fitnelerin en büyüğü tepkidir, reddir. Bil ki, Allah, tevazu gösterenleri tevazularına göre değil, kendisinin azametine ve ululuğuna göre yüceltir. Korkanları, korkularına göre değil, keremine ve cömertliğine göre emin kılar.
Üzülenleri üzüntülerine göre değil, şefkatine ve rahmetine göre sevindirir. Velilerine eziyet edenleri bile rahmetinin kapsamına alan çok şefkatli ve merhametli Allah'ı ne sanıyorsun?
Kendisi uğruna eziyet çekenlere mi merhamet etmeyecek? Kendisine düşmanlık edenlerin bile tevbesini kabul eden, Tevvab ve Rahîm Allah'ı ne sanıyorsun? Kendisinin rızâsını kazanmak için çabalayan ve uğrunda kulların düşmanlığını tercih eden kimselere mi merhamet etmeyecek?"
Rabbim! Bizleri, kendisine dost olmuşlar dost eyledin?
Bir hayat kriterine sahip, hesap vereceğine inanan ve hesabını ona göre yapanlar yalnızlaştı. Yalnız kaldık. Bu yalnızlıkta İmam Ali (k.v) Efendimizin o sözü hep aklıma gelir; "İnsanları tanıdıkça yalnızlaşırsınız."
Haliyle bu yalnızlık çekilmez oluyor ve dost arayışına giriyorsunuz. Çünkü dost, kişiye güven verir, huzur verir, zor anında çare olur, ona ummadığı anda umut kapısı olur, hak yolunda yoldaş olur, sürükleyici olur. İşte bu arayış bile insana huzur veriyor ve Allah'ın (c.c) inayetiyle amacına ulaşıyor, dost kavuşuyorsun.
Tabi bu arayışta ince kriterler var. Bakın! Prof. Dr. Haydar Baş ne diyor;
"Günümüzde ne hikmetse hep su-i zanla hareket ediyoruz. Hep insanı suçlayan noktalardan hareket ile üzerine gidip, ille de, bu Müslüman değildir, diye ispatlamaya çalışıyoruz. Sen, kendi nefsinin adam olmasına, nefsinin iman etmesine gayret etsene! Böyle bir gayretimiz yok.
Başkasının üstüne gidiyoruz. Onda çok şey arıyoruz. Birde bakıyoruz kendi halimize, namazı dosdoğru kılmıyoruz, Allah'ı (c.c) zikirden, Allah'ı (c.c) sevmekten, Allah'tan (c.c) korkmaktan mahrumuz.
Sanki İslam başkası için geldi, bizim için gelmedi. Evvela kendi nefsimize dönüp de; "Niçin Allah'ı (c.c) sevemiyorum, neden O'ndan korkamıyorum, niçin huşu içerisinde namaz kılamıyorum?" sorgulamasını, bu muhasebeyi iyi yapmamız gerekirken, elimize bir kâğıt-kalem alıyoruz, başlıyoruz tasnif etmeye. İşte yanlış olan nokta bu?" (Hikmetin Sırları sh:77)
Demek ki, ilk önce kendimizden başlayacağız. Ben kimim, neyim, ne yapıyorum ve ne yapmalıyım, sorularını Allah ve Resulünün istediği şekilde cevaplarsak, dostlarına kavuşmamız an meselesidir, diye düşünüyorum.
İmam Musa Kazım Hazretlerinden bir olay aktarayım. İmam Hazretlerinin en yakın talebelerinde Hişam şu soruyu sorar;
'Eğer hikmeti isteyen bir adam bulsam ve bu adamın aklı, anlatacaklarımı kavrayacak genişlikte değilse, ne yapayım?'
İmam Musa Kazım Hazretlerinin verdiği cevap dost arayışımızda, sosyal hayatımızda bir reçete gibidir.
İmam Hazretleri buyurdu ki: "Ona nasihat ederek nazik davran. Eğer kalbi daralırsa, nefsini fitneye mâruz bırakma. Kibirlilerin cevabından, tepkisinden sakın. Çünkü ilim, gafletten uyanmayanlara anlatıldığı zaman insanı alçaltır.
Dedim ki: 'İlim hakkında soru sormayı akleden birini bulamazsam, ne yapmam gerekir?'
Buyurdu ki: Onun soru sormayı bilmemesini fırsat bil. Böylece söz fitnesinden kurtulmuş olursun. Çünkü fitnelerin en büyüğü tepkidir, reddir. Bil ki, Allah, tevazu gösterenleri tevazularına göre değil, kendisinin azametine ve ululuğuna göre yüceltir. Korkanları, korkularına göre değil, keremine ve cömertliğine göre emin kılar.
Üzülenleri üzüntülerine göre değil, şefkatine ve rahmetine göre sevindirir. Velilerine eziyet edenleri bile rahmetinin kapsamına alan çok şefkatli ve merhametli Allah'ı ne sanıyorsun?
Kendisi uğruna eziyet çekenlere mi merhamet etmeyecek? Kendisine düşmanlık edenlerin bile tevbesini kabul eden, Tevvab ve Rahîm Allah'ı ne sanıyorsun? Kendisinin rızâsını kazanmak için çabalayan ve uğrunda kulların düşmanlığını tercih eden kimselere mi merhamet etmeyecek?"
Rabbim! Bizleri, kendisine dost olmuşlar dost eyledin?
Akın Aydın / diğer yazıları
- Parası olan kaçırıyor, olmayan kaçıyor / 19.03.2024
- Hüseyin Baş’tan, Ebu Zer duruşu / 18.03.2024
- Ne yereli! Genel seçim bu genel! / 17.03.2024
- Erdoğan ‘bırakıyorum’… ‘Valla bırakmayız’ / 16.03.2024
- Ehli Beyt’e imanımız, Hz Muhammed’e imandır / 15.03.2024
- CHP’nin kimlik arayışı İsmet İnönü ile başladı / 14.03.2024
- Erdoğan’ın dilinde bu sefer ‘kul hakkı’ var / 13.03.2024
- İnsan kıymetini bildiği şeye sahiplenir / 11.03.2024
- Ramazan’da ahir zaman siyasetçilerine ve hocalarına dikkat / 10.03.2024
- Erdoğan’ın korku ve açlıkla terbiye siyaseti / 09.03.2024
- Hüseyin Baş’tan, Ebu Zer duruşu / 18.03.2024
- Ne yereli! Genel seçim bu genel! / 17.03.2024
- Erdoğan ‘bırakıyorum’… ‘Valla bırakmayız’ / 16.03.2024
- Ehli Beyt’e imanımız, Hz Muhammed’e imandır / 15.03.2024
- CHP’nin kimlik arayışı İsmet İnönü ile başladı / 14.03.2024
- Erdoğan’ın dilinde bu sefer ‘kul hakkı’ var / 13.03.2024
- İnsan kıymetini bildiği şeye sahiplenir / 11.03.2024
- Ramazan’da ahir zaman siyasetçilerine ve hocalarına dikkat / 10.03.2024
- Erdoğan’ın korku ve açlıkla terbiye siyaseti / 09.03.2024