Gündem malum; Musul, Rakka, çatışmalar, katliamlar, göçler, terör, başkanlık tartışmaları, ekonomik çıkmazlar, işsizlik, açlık ve yoksulluk, iç karartıcı toplumsal hadiseler vs vs.
Zifiri karanlık bir gündem içinde boğuşup dururken, bu yaşadığımız kasvetli günlerin sebebinin Cenab-ı Hakk'ın "Sadıklarla beraber olun", "Bilmediklerinizi zikir ehline sorun" emirlerine uymamamızın bir neticesi olduğundan da habersiz günlerimizi geçirip gidiyoruz.
Beraber olmamız gereken "sadıklar"ın ve bilmediklerimizi sormamız gereken "zikir ehli"nin; Allah'ın sevdiği ve seçtiği, sevmemizi farz kıldığı Ehl-i Beyt, onların nurlu soyundan gelen yine seçilmiş imamlar ve Ehl-i Beyt yani velayet yolunun yolcusu olan, kendilerine Allah tarafından özel bir ilim verilmiş icazet ehli Hak dostlarının olduğunun altını çizmemiz lazım.
Onların nasıl bir ilme sahip olduklarını görmemiz açısından, Prof. Dr. Haydar Baş'ın İmam Muhammed Bakır (a.s.) eserinden örnekleri sizlere aktarmaya devam edeceğim. Belki bu sayede o büyük insanların şefaatlerine mazhar oluruz.
Hükümdarlık koltuğuna oturup çok güzel işler de yapsak, Allah'ın murad ettiği siz değilseniz, ne yaparsanız yapın Allah bundan razı olmayacaktır.
Ebu Basir diyor: Mescidde İmam Bakır (a.s.) ile birlikte idim. Bu sırada Ömer b. Abdülaziz kölelerine dayalı bir halde içeri girdi. Hazret buyurdu:
"Bu genç saltanata yetişecek, dört yıl yaşadıktan sonra ölecek. Hakkı olmadığı bir makamda oturduğu için yer ehli ona ağlayacak, gök ehli ise ona lanet edecektir."
Sevilmiş ve seçilmiş insanlar, niyetinde samimi olan nasipli insanları toplumun içinden çeker alırlar ve sahip oldukları özel ilim ve yeteneklerle, onları her yönüyle çok iyi tanırlar.
Hamza Tayyar diyor ki: İmam Bakır'ın hizmetine varmak için izin istedim, başkalarına izin verdiler ama bana vermediler. Kederli bir halde evime döndüm ve kendimi evdeki tahtın üzerine attım. Artık uykum kaçtı ve düşünmeye başladım.
"Hangi gruba katılayım?" diye düşünmeye başladım. Falan akideye sahip olan Mürcie fırkasına mı? Filan itikada sahip olan Kaderiyye'ye mi? Harevriye fırkasına mı? Zeydiyye'ye mi? Bunların inançları hem bozuk hem de tezatlarla doludur.
Ben bunları düşünürken müezzinin ezan sesi yükselmeye başladı. Bu esnada kapının çalındığını duydum. "Kimdir?" diye seslenince, "İmam Bakır'ın hizmetçisiyim" dedi. Dışarı çıkınca, "Mevla'na icabet et" dedi.
Bunun üzerine elbisemi giyip gittim. Hazretin huzuruna vardığımda şöyle buyurdular: "Ey İbn-i Muhammed! Ne Mürcie'ye katıl, ne Zeydiyye'ye, ne Kaderiye'ye, ne de Harevriye'ye, bize doğru gel. Sana giriş izni vermem bunlardan dolayı idi."
Sonra İmam'ın sözünü kabul ederek O'nun imametine itikad ettim.
O büyük zatlar yaklaşan ve yaşanacak tehlikelerden haberdardırlar. Ve bu noktada gerekli uyarıları yaparlar. Nasibi olanlar da bu uyarıları dikkate alır, harfiyen uygular ve tehlikelerden uzaklaşmış olur.
Numan b. Beşir diyor ki: Hac vazifesi esnasında uzun boylu bir süvari bir mektup getirerek Cabir'e verdi. Cabir, mektubu alıp öptü ve alnına koydu. Zira mektup İmam Bakır'dan (a.s.) idi.
Cabir, "Ne zaman server ve baş tacının hizmetinde idin?" diye sordu. Süvari, "Az önce" diye cevap verdi. Cabir daha sonra mührü açtı. Mektubu okur okumaz, yüzünün rengi değişti. Mektubu sonuna kadar okuyup onu sakladı. Artık Kufe'ye kadar onun güldüğünü görmedim.
Kufe'ye gece yetiştiğimiz için ben o gece yattım, sabah erken ihtiramı için onu görmeye gittim. Ama şaşılacak bir halde onunla karşılaştım. Zira evden dışarıya çıktığında bir takım kemikleri boynuna asmıştı ve bir kamışa bindiği halde, "Mensur b. Cumhur komutandır; komuta uyan değildir" diyor ve bu tür şiirler okuyordu.
Birbirimize baktık ama ne o benimle konuştu ve ne ben onunla. Bu durumdan dolayı çok ağladım. Halk ve çocuklar etrafımızı sardılar. Cabir, Kufe meydanına giderek çocuklarla oynuyordu. Halk, "Cabir b. Yezid deli olmuştur" diyorlardı.
Allah'a and olsun ki, çok geçmeden, Hişam b. Abdülmelik tarafından valiye şöyle bir mektup geldi: "Cabir b. Yezid isimli şahsı yakala, boynunu vur ve başını bana gönder."
Hakim yanındakilere, "Cabir b. Yezid-i Cufi kimdir?" diye sordu.
Cevabında, "O ilim ehli, fazilet sahibi ve hadis bilgini biri idi. Hacca gidip divane oldu. Şimdi Kufe meydanında kamıştan ata biniyor ve çocuklarla oynuyor" dediler.
Hakim gidip onu uzaktan seyretti. Çocuklarla oynadığını görünce şöyle dedi: "Hamd o Allah'a ki, beni bu adamı öldürmekten alıkoydu."
Numan b. Beşir diyor: Çok geçmeden Mensur b. Cumhur Kufe'ye girip, Cabir'in dediklerini yaptı.
İmam Bakır, Abbasiler hakkında bütün bilgileri daha devlet kurulmadan anlatıyor.
İmam Bakır (a.s.) buyurdu ki: "Abbasoğulları'ndan on iki kişi saltanat edecek ve son dördü ise öldürülecektir. Onlardan biri gırtlak ağrısına yakalanarak boğulacaktır. Bunların ömürleri kısa, müddetleri az, batınları ise pis ve bozuktur. Onlardan birisi oldukça fasıktır ve Hadi, Natık ve Gavi lakaplarına sahiptir."
Yazdığı 14 ciltlik Ehl-i Beyt Külliyatı ile bilmediğimiz bu gerçeklerle bizleri buluşturan Prof. Dr. Haydar Baş'a sonsuz teşekkürler.
Cenab-ı Hakk'ın verdiği bu özel ilim sadece o dönemlere ait değildir. Kıyamete kadar bu özel ilmin verildiği büyük insanlar var olacaktır. Ve bu özel insanlar ortaya koydukları, o güne kadar hiç kimsenin ortaya koyamadığı eserlerle, sürekli doğru çıkan öngörüleriyle, devrim niteliğindeki çözümleriyle her dönem ve devirde tanınacaktır.
Allah onlarla beraber olmayı ve istifade etmeyi bizlere nasip etsin.
Zifiri karanlık bir gündem içinde boğuşup dururken, bu yaşadığımız kasvetli günlerin sebebinin Cenab-ı Hakk'ın "Sadıklarla beraber olun", "Bilmediklerinizi zikir ehline sorun" emirlerine uymamamızın bir neticesi olduğundan da habersiz günlerimizi geçirip gidiyoruz.
Beraber olmamız gereken "sadıklar"ın ve bilmediklerimizi sormamız gereken "zikir ehli"nin; Allah'ın sevdiği ve seçtiği, sevmemizi farz kıldığı Ehl-i Beyt, onların nurlu soyundan gelen yine seçilmiş imamlar ve Ehl-i Beyt yani velayet yolunun yolcusu olan, kendilerine Allah tarafından özel bir ilim verilmiş icazet ehli Hak dostlarının olduğunun altını çizmemiz lazım.
Onların nasıl bir ilme sahip olduklarını görmemiz açısından, Prof. Dr. Haydar Baş'ın İmam Muhammed Bakır (a.s.) eserinden örnekleri sizlere aktarmaya devam edeceğim. Belki bu sayede o büyük insanların şefaatlerine mazhar oluruz.
Hükümdarlık koltuğuna oturup çok güzel işler de yapsak, Allah'ın murad ettiği siz değilseniz, ne yaparsanız yapın Allah bundan razı olmayacaktır.
Ebu Basir diyor: Mescidde İmam Bakır (a.s.) ile birlikte idim. Bu sırada Ömer b. Abdülaziz kölelerine dayalı bir halde içeri girdi. Hazret buyurdu:
"Bu genç saltanata yetişecek, dört yıl yaşadıktan sonra ölecek. Hakkı olmadığı bir makamda oturduğu için yer ehli ona ağlayacak, gök ehli ise ona lanet edecektir."
Sevilmiş ve seçilmiş insanlar, niyetinde samimi olan nasipli insanları toplumun içinden çeker alırlar ve sahip oldukları özel ilim ve yeteneklerle, onları her yönüyle çok iyi tanırlar.
Hamza Tayyar diyor ki: İmam Bakır'ın hizmetine varmak için izin istedim, başkalarına izin verdiler ama bana vermediler. Kederli bir halde evime döndüm ve kendimi evdeki tahtın üzerine attım. Artık uykum kaçtı ve düşünmeye başladım.
"Hangi gruba katılayım?" diye düşünmeye başladım. Falan akideye sahip olan Mürcie fırkasına mı? Filan itikada sahip olan Kaderiyye'ye mi? Harevriye fırkasına mı? Zeydiyye'ye mi? Bunların inançları hem bozuk hem de tezatlarla doludur.
Ben bunları düşünürken müezzinin ezan sesi yükselmeye başladı. Bu esnada kapının çalındığını duydum. "Kimdir?" diye seslenince, "İmam Bakır'ın hizmetçisiyim" dedi. Dışarı çıkınca, "Mevla'na icabet et" dedi.
Bunun üzerine elbisemi giyip gittim. Hazretin huzuruna vardığımda şöyle buyurdular: "Ey İbn-i Muhammed! Ne Mürcie'ye katıl, ne Zeydiyye'ye, ne Kaderiye'ye, ne de Harevriye'ye, bize doğru gel. Sana giriş izni vermem bunlardan dolayı idi."
Sonra İmam'ın sözünü kabul ederek O'nun imametine itikad ettim.
O büyük zatlar yaklaşan ve yaşanacak tehlikelerden haberdardırlar. Ve bu noktada gerekli uyarıları yaparlar. Nasibi olanlar da bu uyarıları dikkate alır, harfiyen uygular ve tehlikelerden uzaklaşmış olur.
Numan b. Beşir diyor ki: Hac vazifesi esnasında uzun boylu bir süvari bir mektup getirerek Cabir'e verdi. Cabir, mektubu alıp öptü ve alnına koydu. Zira mektup İmam Bakır'dan (a.s.) idi.
Cabir, "Ne zaman server ve baş tacının hizmetinde idin?" diye sordu. Süvari, "Az önce" diye cevap verdi. Cabir daha sonra mührü açtı. Mektubu okur okumaz, yüzünün rengi değişti. Mektubu sonuna kadar okuyup onu sakladı. Artık Kufe'ye kadar onun güldüğünü görmedim.
Kufe'ye gece yetiştiğimiz için ben o gece yattım, sabah erken ihtiramı için onu görmeye gittim. Ama şaşılacak bir halde onunla karşılaştım. Zira evden dışarıya çıktığında bir takım kemikleri boynuna asmıştı ve bir kamışa bindiği halde, "Mensur b. Cumhur komutandır; komuta uyan değildir" diyor ve bu tür şiirler okuyordu.
Birbirimize baktık ama ne o benimle konuştu ve ne ben onunla. Bu durumdan dolayı çok ağladım. Halk ve çocuklar etrafımızı sardılar. Cabir, Kufe meydanına giderek çocuklarla oynuyordu. Halk, "Cabir b. Yezid deli olmuştur" diyorlardı.
Allah'a and olsun ki, çok geçmeden, Hişam b. Abdülmelik tarafından valiye şöyle bir mektup geldi: "Cabir b. Yezid isimli şahsı yakala, boynunu vur ve başını bana gönder."
Hakim yanındakilere, "Cabir b. Yezid-i Cufi kimdir?" diye sordu.
Cevabında, "O ilim ehli, fazilet sahibi ve hadis bilgini biri idi. Hacca gidip divane oldu. Şimdi Kufe meydanında kamıştan ata biniyor ve çocuklarla oynuyor" dediler.
Hakim gidip onu uzaktan seyretti. Çocuklarla oynadığını görünce şöyle dedi: "Hamd o Allah'a ki, beni bu adamı öldürmekten alıkoydu."
Numan b. Beşir diyor: Çok geçmeden Mensur b. Cumhur Kufe'ye girip, Cabir'in dediklerini yaptı.
İmam Bakır, Abbasiler hakkında bütün bilgileri daha devlet kurulmadan anlatıyor.
İmam Bakır (a.s.) buyurdu ki: "Abbasoğulları'ndan on iki kişi saltanat edecek ve son dördü ise öldürülecektir. Onlardan biri gırtlak ağrısına yakalanarak boğulacaktır. Bunların ömürleri kısa, müddetleri az, batınları ise pis ve bozuktur. Onlardan birisi oldukça fasıktır ve Hadi, Natık ve Gavi lakaplarına sahiptir."
Yazdığı 14 ciltlik Ehl-i Beyt Külliyatı ile bilmediğimiz bu gerçeklerle bizleri buluşturan Prof. Dr. Haydar Baş'a sonsuz teşekkürler.
Cenab-ı Hakk'ın verdiği bu özel ilim sadece o dönemlere ait değildir. Kıyamete kadar bu özel ilmin verildiği büyük insanlar var olacaktır. Ve bu özel insanlar ortaya koydukları, o güne kadar hiç kimsenin ortaya koyamadığı eserlerle, sürekli doğru çıkan öngörüleriyle, devrim niteliğindeki çözümleriyle her dönem ve devirde tanınacaktır.
Allah onlarla beraber olmayı ve istifade etmeyi bizlere nasip etsin.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Churchill: Sadece Mustafa Kemal’i hesaba katmamışız / 19.03.2024
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024
- Rahmet ve bereket ayına ulaştık / 09.03.2024
- Emekliler yılında emekli can çekişiyor / 08.03.2024
- Anketlere aldanmayın! / 06.03.2024
- Türk milleti ‘değişim’ istiyor / 05.03.2024
- 13 bin dolar kişi başı milli gelir nerede? / 02.03.2024
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024
- Rahmet ve bereket ayına ulaştık / 09.03.2024
- Emekliler yılında emekli can çekişiyor / 08.03.2024
- Anketlere aldanmayın! / 06.03.2024
- Türk milleti ‘değişim’ istiyor / 05.03.2024
- 13 bin dolar kişi başı milli gelir nerede? / 02.03.2024