Ekonomi denince Necip Fazıl’ın şiirini hatırladım:
“Bir kişiye dokuz pul
Dokuz kişiye bir pul
Bu taksimi kurt yapmaz
Kuzulara şah olsa”
İnsanlığa şah olan, Emperyalist güçler, kurtların bile kuzulara taksim etmeyeceği bir ekonomik düzen ile yıllardır milletleri sömürmüşlerdir.
Sömüren güçler bu işi sosyalizm, kapitalizm ve liberalizm adları altında yapmışlardır. “Kaynaklar sınırlı, ihtiyaçlar sınırsız” kabul edilerek oluşturulan bu sistemlerin hiç birisi milletleri mutlu ve zengin etmemiştir. Çünkü daha yolun başında yanlış yapıp, insanı sistemin dışında tutmuşlardır. Güçlünün kaynakların sahibi olduğu dünyada, savaşlar eksik olmamış ve insan, insanın kurdu olarak birbirini yemiştir.
Sosyalist ya da komünist ekonomide, herkes devlete çalışmış devlet ise bu gücü elinde bulunduran bir mutlu azınlığa hizmet etmiştir, nitekim bu sistem iflas edip yok olup gitmiştir.
Komünist blok çökünce, Kapitalizm kazandı gibi zannedildi ve bu ekonomik sistemin de, şuan çöktüğünü görüyoruz.
Papa “kapitalizmin çöktüğünü söyleyemezsiniz o zaman Hıristiyanlığın çöktüğünü kabul etmemiz gerekir” demiştir. Bundan dolayı ABD ve AB’de baş gösteren büyük ekonomik krizler farklı isimlerle anılmaktadır.
Hıristiyan inancının temelini oluşturduğu Kapitalizm; teslis inancını bu ekonomik görüşün temeline yerleştirmiştir. Nasıl ki teslis inancında baba, oğul, ruhul–kudüs üçlemesi var ise, bu inancın temel olduğu Kapitalizmde de faiz, borsa ve döviz üçlemesi vardır. Üreterek kazanmak yerine bu üçayaklı kumar tezgâhında üretmeden, istihdam sağlamadan spekülasyonlarla ekonomileri iç etme tuzakları vardır.
Kapitalizmin çocuğu sayılacak olan liberalizmi, konu dahi etmeye gerek yoktur. Ülkemizde yıllardır kapitalist bir ekonomiyle yönetilmiş, farklı bir ekonomik görüşmüş gibi kapitalizm yeşile boyanarak, farklı isimler altında takdim edildiği yıllar olsa da, kapitalist sistemin en acımasız oyunları ülkemizde oynanmıştır.
Bir Türkoğlu, Türk evladı çıktı, “Durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak” diyerek insanlığın önüne bir cadde açtı, Öyle bir cadde ki; bu bir lütfu ilahidir. Bu caddeyi tüm insanlığa
Milli Ekonomi Modeli olarak sundu. İktisat ilmine ömrünü veren Dünya ilim adamları, uluslar arası yedi büyük kongreyle bu tezi tartıştılar. “Bunu biz neden bulamadık?” diyerek hayretler içerisinde tüm dünyanın gözü önünde Prof. Dr.
Haydar Baş’a selam durdular elini, eteğini öptüler.
Artık İnsanlık, O’nun sayesinde “kaynaklar sınırlı, ihtiyaçlar sınırsız” yalanına inanmamaktadır.”
Surda bir gedik” açtı Sayın Baş; Kapitalizmin “kahpe rüzgârı” nerden eserse essin, yok olmaya mahkûmdur. Çünkü Milli Ekonomi Modeli doğdu, bütün ekonomiler yıkılarak bunun gelişini haykırıyor.
“Kıskananlar çatlasın”, fikir ve görüşlerine bir cümlecik yorum yapamayanların, kör ve sağırlıkları hiç bir şeyi değiştirmeyecektir.
“Kaynakların sınırsız, ihtiyaçların sınırlı” olduğu gerçeğiyle bayraklaşan bu tez; “Tüketim, en büyük kaynaktır” buluşuyla da insanlığa sınırsız bir kaynak sunmaktadır. Tüketerek var eden bir sistem; tükettikçe, harcadıkça üretimi tetikleyen ve istihdamı sağlayan bir model.
Matematiği, yapılan bu tezin uygulandığı ülkede “fakirlik suç” sayılacaktır.
Para hürriyetine kavuşacak, o paraya sahip olan milletler de hür ve bağımsız olacaktır. Sadece üretimin değil, emeğin karşılığı da para olarak, “ev hanımlarına maaş” olacaktır. Para tüketme kabiliyeti olan herkesin elinde olacak, iş ve aş’a dönüşecek, devlet senyoraj geliriyle “Alan el” değil “veren el” olacak, şimdiye kadar küçültülerek adeta “çocuk devlete” dönüştürülen devletimiz; büyüyerek “Baba Devlet” vasfını kazanacak, sürekli büyüyen ekonomisiyle “kâinat devleti” olacaktır.
Şimdiki gibi borcu büyüyen, hormonlu büyümeden kurtulacaktır.
Çağın yeni modeli Milli Ekonomi Modeli ya da Haydarizm’dir.