Hükumet 8.5 Milyar Dolarlık "satış" ile ilgili tepkiler üzerine karar değiştirmiş;
"Önce tezkere geçsin, ondan sonra bu anlaşmayı Amerikalılarla daha güçlü bir şekilde oturup konuşuruz."
Şimdi bu temel iddianın "neresinden girmek gerekiyor" onu bir yana bırakalım ama, bu "mantık saptırmacasına" da birkaç soru sormadan atlamayalım.
1- Hükumet özellikle şu tezkereler süreci için söylüyorum; Amerikalılarla ne zaman doğru dürüst pazarlık yaptı ki şimdi aynı şeyi tekrarlayabilsin?
2- Hükumet'in adına pazarlık dediği şeyler, bugüne kadar karşımıza ne hikmetse hep "gizli anlaşmalar" olarak çıkmadı mı?
3- "8.5 Milyar Dolarlık anlaşma" bildiğimiz kadarıyla Cumhuriyet tarihinin en kötü kredi sözleşmesi. Anlaşmayı bu sıfatla imzalayan ve bu hale getiren hükumet'in; bunu düzelteceğinin bırakalım garantisini, en ufak bir izi mi var ki bir de "tezkere geçsin elimiz güçlenir, daha iyi pazarlık yaparız" diyebiliyor?
4- Son iddia yani "tezkereden sonra elimiz güçlenir daha iyi pazarlık yaparız" iddiası sakın tezkereyi geçirmek için bir yutturmaca olmasın?
5- Kredi şartlarının değişmesi için ABD kongresinin karar değiştirmesi gerekiyor. Hükumet neyine güveniyor da "en üst seviyede" bu lafı edebiliyor. Eğer aldığı bir söz varsa bunu açıklaması gerekmiyor mu?
6- Türkiye'nin Irak'taki pozisyonunu belirleyecek bu anlaşmayı hükumet, bırakınız Amerikalılarla pazarlık etmeyi TBMM'nin önüne getirecek mi, getirmeyecek mi?
Sorularımız bunlar ama bizde, medyada, Hükümet'te gayet iyi biliyor ki bu kredi anlaşması "buz gibi" imzalandı ve de geriye dönüş yok...
Hükumet'in bu anlaşmayla ilgili pazarlık mı, yoksa ayıp mı dersiniz bilinmez ama getirdiği en iyi teklif Uğur Ziyal aracılığıyla dillendirilmişti. Dışişleri Müsteşarı'nın hani o ünlü "Kırmızı çizgilerimizin pembeleştiği" Washington ziyaretinde...
Ne demişti Ziyal hatırlayalım;
"8.5 milyar dolarlık krediyi Irak'ın imar ve inşaasında kullanmamızı izin verir misiniz?"
Hepsi bundan ibaret bir pazarlık ve alınan hayır. İşte hükumet'in yaptığı da yapacağı da sadece bu ve bundan ibaret.
Onun için kimseyi kandırmaya, tezkere hassasiyetli milletvekillerine tuzak kurmaya gerek yok!
Her şey ortada, hükumet verilebilecek ne varsa fazlasıyla, kayıtsız şartsız ödüyor ve ardından da "sizin en iyi müttefikiniz benim, başkaları değil" oyununu oynuyor.
Neye karşılık ve
nereye kadar?
Peki hükumet bu oyunu nereye kadar oynayacak? Yada bu kötü oyunu üzerinden sahnelendiği "güç" daha ne kadar filmin devamına izin verecek?
Açıkçası "Başkentin sivil kısmı" ülke kaybediyor teferruatı! bir yana açık ara önde gidiyor. Hatta sahaya çıkmadan kazandığı maçlar bile var.
"Hayır bu kadarı da olamaz" dedirtecek ne varsa "evet ötesi de var" diyerek veriyor da, veriyor...
"Başkentin bürokratik kısmı"na düşen şeyse çaresizlik ve ağzı açık olanları seyretmekten ibaret.
Soğuk savaş alışkanlıklarıyla "dost, düşman" tanımını bile değiştiremeyenler, hala "Laiklik" filan gibi kavramlarla karşı tarafı alt edebilecek zannediyorlar.
Oysa onlar çok ta atı da aldı, Üsküdarı da geçti. Değil laiklik, Patrik Bartelemeus en iyi dost, "islam uygarlığı 2. sınıf medeniyettir" diyen Berlusconi en iyi müttefik.
Yapılacak şeyi, bir katkı sağlayacaksa biz söyleyelim;
"Korkularımızla yüzleşeceğiz ve tercihimizi halktan yana koyacağız."
Bakın o zaman ortada ne satış kalır, ne anlaşma nede tezkere!
Azıcık konulan tavrın 1 Mart tezkeresini nasıl gerisin geriye döndürdüğünü, Amerikalıların tası tarağı toplayıp topraklarımızından ayrıldıklarını unutmayalım.
"Önce tezkere geçsin, ondan sonra bu anlaşmayı Amerikalılarla daha güçlü bir şekilde oturup konuşuruz."
Şimdi bu temel iddianın "neresinden girmek gerekiyor" onu bir yana bırakalım ama, bu "mantık saptırmacasına" da birkaç soru sormadan atlamayalım.
1- Hükumet özellikle şu tezkereler süreci için söylüyorum; Amerikalılarla ne zaman doğru dürüst pazarlık yaptı ki şimdi aynı şeyi tekrarlayabilsin?
2- Hükumet'in adına pazarlık dediği şeyler, bugüne kadar karşımıza ne hikmetse hep "gizli anlaşmalar" olarak çıkmadı mı?
3- "8.5 Milyar Dolarlık anlaşma" bildiğimiz kadarıyla Cumhuriyet tarihinin en kötü kredi sözleşmesi. Anlaşmayı bu sıfatla imzalayan ve bu hale getiren hükumet'in; bunu düzelteceğinin bırakalım garantisini, en ufak bir izi mi var ki bir de "tezkere geçsin elimiz güçlenir, daha iyi pazarlık yaparız" diyebiliyor?
4- Son iddia yani "tezkereden sonra elimiz güçlenir daha iyi pazarlık yaparız" iddiası sakın tezkereyi geçirmek için bir yutturmaca olmasın?
5- Kredi şartlarının değişmesi için ABD kongresinin karar değiştirmesi gerekiyor. Hükumet neyine güveniyor da "en üst seviyede" bu lafı edebiliyor. Eğer aldığı bir söz varsa bunu açıklaması gerekmiyor mu?
6- Türkiye'nin Irak'taki pozisyonunu belirleyecek bu anlaşmayı hükumet, bırakınız Amerikalılarla pazarlık etmeyi TBMM'nin önüne getirecek mi, getirmeyecek mi?
Sorularımız bunlar ama bizde, medyada, Hükümet'te gayet iyi biliyor ki bu kredi anlaşması "buz gibi" imzalandı ve de geriye dönüş yok...
Hükumet'in bu anlaşmayla ilgili pazarlık mı, yoksa ayıp mı dersiniz bilinmez ama getirdiği en iyi teklif Uğur Ziyal aracılığıyla dillendirilmişti. Dışişleri Müsteşarı'nın hani o ünlü "Kırmızı çizgilerimizin pembeleştiği" Washington ziyaretinde...
Ne demişti Ziyal hatırlayalım;
"8.5 milyar dolarlık krediyi Irak'ın imar ve inşaasında kullanmamızı izin verir misiniz?"
Hepsi bundan ibaret bir pazarlık ve alınan hayır. İşte hükumet'in yaptığı da yapacağı da sadece bu ve bundan ibaret.
Onun için kimseyi kandırmaya, tezkere hassasiyetli milletvekillerine tuzak kurmaya gerek yok!
Her şey ortada, hükumet verilebilecek ne varsa fazlasıyla, kayıtsız şartsız ödüyor ve ardından da "sizin en iyi müttefikiniz benim, başkaları değil" oyununu oynuyor.
Neye karşılık ve
nereye kadar?
Peki hükumet bu oyunu nereye kadar oynayacak? Yada bu kötü oyunu üzerinden sahnelendiği "güç" daha ne kadar filmin devamına izin verecek?
Açıkçası "Başkentin sivil kısmı" ülke kaybediyor teferruatı! bir yana açık ara önde gidiyor. Hatta sahaya çıkmadan kazandığı maçlar bile var.
"Hayır bu kadarı da olamaz" dedirtecek ne varsa "evet ötesi de var" diyerek veriyor da, veriyor...
"Başkentin bürokratik kısmı"na düşen şeyse çaresizlik ve ağzı açık olanları seyretmekten ibaret.
Soğuk savaş alışkanlıklarıyla "dost, düşman" tanımını bile değiştiremeyenler, hala "Laiklik" filan gibi kavramlarla karşı tarafı alt edebilecek zannediyorlar.
Oysa onlar çok ta atı da aldı, Üsküdarı da geçti. Değil laiklik, Patrik Bartelemeus en iyi dost, "islam uygarlığı 2. sınıf medeniyettir" diyen Berlusconi en iyi müttefik.
Yapılacak şeyi, bir katkı sağlayacaksa biz söyleyelim;
"Korkularımızla yüzleşeceğiz ve tercihimizi halktan yana koyacağız."
Bakın o zaman ortada ne satış kalır, ne anlaşma nede tezkere!
Azıcık konulan tavrın 1 Mart tezkeresini nasıl gerisin geriye döndürdüğünü, Amerikalıların tası tarağı toplayıp topraklarımızından ayrıldıklarını unutmayalım.
Ahmet Erimhan / diğer yazıları
- Sahili olmayan umman / 14.04.2022
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 09.06.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 06.06.2021
- Birlik ve beraberlik ölümden başka her şeyi yener / 17.05.2021
- Ermeni Meselesi ve Gerçekler / 25.04.2021
- Osmanlı İslamı / 18.04.2021
- Sensizlik, benim şiirim / 11.04.2021
- Fikirlerin halledemediği davaları kan halleder / 04.04.2021
- Dünya bir leştir, taliplileri köpektir! / 28.03.2021
- Rüzgâr eken fırtına biçer / 23.03.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 09.06.2021
- Ümit Özdağ, Hüseyin Baş… Uzaklarda Arama / 06.06.2021
- Birlik ve beraberlik ölümden başka her şeyi yener / 17.05.2021
- Ermeni Meselesi ve Gerçekler / 25.04.2021
- Osmanlı İslamı / 18.04.2021
- Sensizlik, benim şiirim / 11.04.2021
- Fikirlerin halledemediği davaları kan halleder / 04.04.2021
- Dünya bir leştir, taliplileri köpektir! / 28.03.2021
- Rüzgâr eken fırtına biçer / 23.03.2021