3Kasım seçimlerini bir hatırlayın... Atlantik ötelerinden, Yahudi lobilerinden, Kilise dehlizlerinden, azınlık kesimlerinden ve dahi azgın rantiye kesiminden ve bilumum iç ve dış odakların kağıttan kaplanı medya köşelerinden estirilen "yeni Erdoğan" rüzgarını hatırlayın...
Erdoğan eski Erdoğan değildi ama rüzgar eskisinden güçlüydü. Erdoğan artık değişmişti ve bu sihirli değişim değeneği öyle bir şeydi ki nereye değdirse orası da değişiverirdi. Millete böyle pazarlandı. Millet de böyle inandı. Erdoğan elini uzatsa fabrika bacaları tütecek. Elini atsa işsizlik bitecek. Dokunsa hortumlar kesilecek. Kaşını çatsa baskı ve zulümler sona erecekti.
Ama olmadı. Erdoğan rüzgarı tez söndü, AKP takası karaya vurdu. Şimdilerde Kızılcahamamda parti içinde kızılca kıyamet kopmuş vaziyette. Erdoğan'üzüne karşı liderliğini tartışmaya açanlar var.
AKP tabanında AKP balonu söndükçe bir müddet yerini direkt ABD balonu aldı. Erdoğan'ın şahsında AKP tabanı da hızla değişiyordu. Allah korkusunun yerini ABD korkusu, AKP sempatisi yerini ABD sempatisine bırakıyordu. ABD'nin gücü öylesine abartılmıştıkı, Erdoğan bile bu güç karşısında ayrıntıya dönüşüyor, ne yapalım ABD nderse o olur imanına dönüşüyordu. ABD'nin işgal zulmü, gelecek birkaç milyar dolar yardım için görmezlikten geliniyordu. Ta ki ABD yardımın üstüne yatana ve Irak bataklığında batana kadar.
ABD ırak bataklığında debelenip kaçacak yer arıyor diye sevinip, nihayetAKP tabanı ABD korkusundan da kurtuluyor diye düşünürken şimdi de AB imanı şırınga edilmeye başlandı iktidar tarafından. Tabiri caizse AKP'liler değişim zehrini bir kere tattıktan sonra " putunu kendi yapar, kendi tapar" oldular.
Önce "içerdeki güç odakları müsaade etmediği için hürriyetler konusunda iktidar adım atamıyor, AB sayesinde inanç hürriyetini sağlayacağız" yalanı ile Haçlı kulübünü içselleştirdiler. AB'nin dayattığı uyum yasalarında müslümana dur, hristiyana geç anlayışını görmezlikten geldiler. AB'nin başörtüsü yasağını AB kriterine dönüştürmesine rağmen uyanmadılar. AB bir adım daha ileriye giderek Evroislam, Hristiyanlığa dönüştürülmüş İslam AKP'nin müfredat programını değiştirmesini dahi içlerine sindirebildiler. AKP iktidarı din dersi kitaplarında Peygamberimizin tür resmini çizdirecek kadar azıttı.
Ama olsun AKP'liler AB'ye imanda da ısrarlılar.
Değlmi ki AB'den takvim alırsak ekonomi rahatlayacak, borsa coşacak. AKP'nin umudu artık AB... Daha doğrusu sanal AB... Çünkü AB yirmi yıldan önce üyeliği unutun, serbest dolaşımı ilelebet unutun diyor. Geriye ne kaldı 20 yıl Ab ile oyalanma, AB sürecinde debelenme, AB denetimine tabi olma.
Olsun AKP icraat yapmadan iktidarda kalmak, AKP'ye bel bağlayanlar da çalışmadan kazanmak istiyor ya AB'den gelecek yalan haber onlara yetiyor.
Bu sanal beklenti AB'ci akademisyenleri dahi ürkütmüş olacak ki ilerde millet tarafından linç edilmemek için gerleri itiraf etmeye başladılar. Ekonomist AB'ci Prof. Dr. Hurşit Güneş değil AB'den müzakere takvimi almanın AB üyeliğinin dahi ekonomimize katkısının olmayacağını bakın nasıl anlatıyor:
AB üyelik konusunda üç beklenti var. Birincisi, serbest dolaşım denilen, zengin AB ülkelerinde iş bulma olanağı. Halkımızın büyük çoğunluğu bunu verilecek sanıyor. İpini koparan göç etmeye kalkacak. Ancak, malum bu Türkiye'ye verilmiyor.
İkincisi, tam üyelik sürecinde ekonomik uyum çerçevesinde yüksek yardım alınacağı sanılıyor. Birçoğu sanıyor ki, para yağdıracaklar, her yeri imar edecekler. Zenginleşeceğiz. Daha iki gün önce basında çıkan bir haberde sınırlarımızın AB standardına kavuşması için ciddi bir yardım alındığı yazıyordu. Ancak dikkatlice okunduğunda yapılan harcamanın çok küçük bir oranının AB tarafından sağlandığı anlaşılıyordu. Gerisi bütçemizden sağlanacaktı. Anlaşılan ortada İngilizlerin "wishful thinking" dediği hayali düşünce vardı. AB bütçesinden inanılmaz fonlar akacağı düşüncesi doğru değil. Çünkü tam üye olduğumuzda bu fonlar iyiden iyiye küçülmüş olacak. Ayrıca üye sayısı 30'a yaklaştığı için bize düşen pay da küçülmüş olacak.
Üçüncü sanı, tam üyelik perspektifiyle birlikte inanılmaz boyutta yabancı sermayenin akacağı.
Oysa bu da çok yanlış. Çünkü;
1) Tam üyelik ciddi bir süre alacak. Belki on, belki de yirmi yıl sürecek. Yabancı sermaye de bunu görmeden paldır küldür Türkiye'ye akmayacaktır.
2) Zaten, Türkiye neredeyse on yıldır Gümrük Birliği'ne üye. Gümrük Birliği'ne girerken de aynı tezler ortaya atılıyor, yabancı sermayenin oluk oluk akacağı sanılıyordu. Olmadı. O zaman olmayan şimdi neden olsun?
Denilebilir ki, şimdi işler değişti. Tam üyelik daha yakın. Doğru, ancak bunun için tarihin belli olması gerek. Bir başka sav da, ekonomik konjonktürün on yıl öncesine göre daha iyi olduğu. Bu da kısmen doğru. Çünkü enflasyon daha düşük ve bu ara ciddi bir büyüme yaşanıyor, ama on yıl öncesine göre Türkiye çok daha borçlu bir ülke.
3) Daha önce AB'ye giren birçok ülkede inanılmaz boyutta sermaye girişleri yaşandığı da söyleniyor. Borsanın katlandığı, büyümenin patladığı belirtiliyor. Oysa Türkiye bunlardan çok farklı. Bu ülkelerde sanayi çok eskiydi. Tüketim düzeyi de çok geriydi. Yabancı sermayenin hiç olmadığı bu ülkelere bu alanlarda önemli bir akım oldu. Oysa bizde halihazırda, birçok sektörde yabancı sermaye var. Kaldı ki, Doğu Avrupa ülkelerinde de yabancı sermaye girişlerinde azalma gözleniyor.
Bütün bunlardan çıkan sonuç; AB'ye tam üyeliği bir kurtuluş olarak görmemeliyiz. Elbette Türkiye'nin AB dışında bir doğrultusu olamaz, ancak üyeliğin bizi hemen zengin edeceğini de sanmamalıyız. Her zaman olduğu gibi çalışmadan zengin olmanın kolay yolu yoktur."
Son bir soru da bizden: Ey Türk milleti ve dahi Türk siyasetçisi ve dahi Türk aydını, diyelim ki AB diye bir birlik gavurlar tarafından icad edilmedi ve bizi içlerine almadılar, Türkiye Afrika gibi yerlerde sürünmeye mahkum mu? Türkiye kendi ayakları üzerinde duracak bir tez, bir proje, bir enerji, bir başarı ortaya koyamaz mı? Bunu iddia eden bence gerçek Türk olamaz. Olsa olsa, birkaç günlüğüne Türklük iddiasında bulunanlardan olur.