15 Temmuz darbe girişiminden sonra Güneydoğu'da bir ayaklanma provasının yapılabileceğine dair endişeli haberler izliyoruz. Kürt aşiretlerin borçlarının İngilizler tarafından kapatıldığına dair iddialar ortalıkta geziyor. Bu haberler dedikodu ise dedikodu sahiplerinin, değilse, "İngilizlerden para alan aşiret reislerinin" üzerine gitmek devletin en başta gelen görevi olsa gerek.
Unutmayalım ki Türkiye her zaman Türkiye'deki etnik grupları ve mezhepleri kışkırtmak için mekik dokuyan istihbarat birimlerinin etki alanı oldu. Bu birimler, devletin güçlü olduğu zamanlarda değil, zaafa uğradığı zamanlarda daha rahat eyleme geçerler.
Mesela;
"15 Temmuz 2016 gecesi Büyükada'da Spilandit Otel'de kalan ve bir dizi toplantı yapan ekipte bulunan Ellen (Elaine) Laipson, CIA'nın Türkiye konusunda baş analizcisi ve ülke timinin başı idi. CIA'nın 2015'de başlattığı görev merkezleri reformu gereği analizciler, önemli operasyonlar esnasında sahada bulunuyorlar. Sonuçta Laipson ve ekibi elini kolunu sallaya sallaya gitti." (Sait Yılmaz, 28 Eylül 2016)
Yeni Mesaj gazetesi yazarı rahmetli Hasan Demir Ağabey'in bu konuda kaleme aldığı ve Irak'ın Amerikan askerlerince işgali sonrası yazdığı güzel bir yazı var. "CIA Ajanı Green ve Türk Çocuğu İbrahim" başlıklı yazıdan bir kesit aktarayım:
"ABD'nin Adana Konsolosluğu sanki CIA'nın Türkiye şubesi.
Bir yandan 2. Konsolos Andre Wilson diğer yandan Konsolos Eric Green gün 24 saat bölücü ve kışkırtıcı faaliyet içerisindeler.
Türkiye'deki Amerikan merkezli misyonerlik faaliyetlerinin de koordine edildiği ABD Adana Konsolosluğu, Doğu ve Güneydoğu'da Kürt kardeşlerimize gidiyor hem, "Ayrılıklarınızı öne çıkarın, Barzani ile birlikte hareket edin!" telkininde bulunuyor, hem de DTP'li yöneticilere "Yüz binlerce Kürdü Ankara'ya doğru yürüyüşe geçirin!" ve "Öcalan zehirlendi!" diye feryat edin, "Nevruz'da Diyarbakır'da milyonlarca Kürdü bir araya getirip Ankara'nın gözünü korkutun!" akılları vererek, bölgede bir 'ayaklanma' provası tezgâhlıyorlar.
? Malatya'da bir toplantıya katılan Wilson'un yüzüne, Bayram Polatbaş isimli genç, sıkılı yumruğu ile şöyle haykırıyor: "Irak'ta yapılan katliamları kınıyoruz. Biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak Alevi'si Sünni'si, Kürdü, Türk'ü ile bir yumruk halindeyiz, var git bunu Başkanın Bush'a söyle!"
Yetmiyor?
Bu hadiseden birkaç gün sonra ABD Adana Konsolosu CIA görevlisi Eric Green, 'Ormancılık Haftası' sebebiyle Adana Sokak Çocukları Derneği'nin etkinliklerine katılıyor. İşte bu törende CIA görevlisi Eric Green'e, 14 yaşındaki Türk çocuğu İbrahim Coşkun yaklaşıyor:
"- Size bir şey sorabilir miyim?"
Kimi büyükleri dolar ve makamla hizaya getirmiş CIA ajanı Green, çocuk çikolata isteyecek sanıyor olmalı ki:
"- Tabii, sor!" diyor.
İşte bizim 'sokak çocuğu' dediğimiz İbrahim Coşkun'un sorusu:
"- Bu Bush Irak'ta neden insanları öldürüyor, suçları ne?"
CIA görevlisi ne desin, eveleyip geveliyor:
"- Irak hükümeti kötü şeyler yaptı!"
Başka ne desin ki?
Saddam kötü şeyler yaptı ise 20 küsur bin kilometre öteden sana ne?
Senin derdin İsrail'in güvenliği ve petrol, bunu bilmeyen mi var?
CIA ajanı, Türk çocuğu İbrahim'e:
"- Televizyon izliyor musun?" diye sorma ihtiyacını hissediyor. O zannediyor ki, bu çocuk satın aldığımız, her köşesine adamlarımızı yerleştirdiğimiz televizyonları izlediyse, belki bizi hoş görecek bir şeyler hatırlar?
Ama hayır?
CIA ajanı Green Türk çocuğu İbrahim'den kaçmak zorunda kalıyor.
Bu çok müthiş bir gelişme?
İnsanımızın ABD'lilere Irak'taki cinayetlerinin sebebini sormaya başlaması Türkiye'mizi Iraklaştırmaktan kurtarmanın yarısıdır."
Rahmetli Hasan Demir, Türkiye'nin Iraklaşmaması için bu ülkedeki "İbrahimlere" güveniyordu.
Amerikan ajanını yanından kaçıran İbrahimlerimize güvenmekte haklıydı elbet.
Türkiye adım adım Iraklaşmaya, Suriyelileşemeye doğru kayarken "Türk insanının her zaman "İbrahimler" çıkarmaya aday bir millet olduğunu, yeter ki gaflet uykusundan bir an önce uyansın temennimizi iletelim.
Ama orta yerde Amerikan ajanlarının uzattığı çikolataları alan ya da almaya can atan o kadar çok ruhsuz türedi ki, biz bile şaşkınız, bu ülke bu hale nasıl geldi diye.
Şaşkınız ama umutlu ve kararlıyız.
Zira biz Haydar Hocamızdan şunu duyduk: "Korkmaz İbrahim olan Nemrut'un ateşinden."