Sayın Erdoğan ve AKP hükümeti tam bir çıkmazın içerisinde...
Aşağıya tükürseler sakal, yukarıya tükürseler bıyık.
Sayın Erdoğan, son zamanlarda AB 'yi eleştiren sözler ifade ediyor:
"AB'den birçok dayatmalar geldiği doğrudur. Hatta bizi parçalamaya yönelik gayretler içerisinde önümüze tezler geldiği de oluyor"
"AB üyesi ülkelerin hepsi, PKK'yı 'terör örgütü' olarak ilan ediyor. Fakat yaptırıma gelince, bir yaptırımın olmadığını görüyoruz. Bizdeki terör örgütü hala mali kaynaklarını Avrupa ülkelerinden temin ediyor"
"AB, Kıbrıs'ta çözüme 'evet' diyen Türk tarafına yönelik vaatlerini yerine getirmedi"
"Zaman zaman Avrupa'dan duyduğumuz, 'Haksızlığın farkındayız, ama gereğini yapamıyoruz' yönündeki izahların, AB'nin inandırıcılığını zedelediği açıktır. Biz yıllarca uyardık ama maalesef muhataplarımız aynı ileri görüşlülüğü gösteremediler"
"Avrupa'da kimi kesimlerde gayri resmi şekilde dile getirilen ve esasen üyelik süreciyle alakası olmayan konular, bu kez resmi AB çevrelerince dillendirilmeye çalışılıyor. Bu yanlıştır. Bu, bizim halk olarak kapsamlı bir bütünleşme sürecine girmeyi öngördüğümüz AB'den beklediğimiz "Avrupalı" bir tavır değildir"
Erdoğan'dan daha ne inciler...
AB uğruna vermedikleri taviz kalmadı. AB'ye aşk ve teslimiyetlerini ilan ettiler, ama yine de yaranamadılar.
Kıbrıs konusunda bizler taviz üstüne taviz verirken, onlar hiçbir vaatlerini tutmadı.
Sözde Ermeni soykırımı safsatasında tamamen karşımıza geçtiler, ağızlarındaki baklaları bir bir çıkardılar.
Ülkemizde bulunan terörist unsurların Başbakan Erdoğan'ın da dediği gibi "finanse ettiler". Üniter yapımızı bozma konusunda ciddi adımlar attılar.
Bugünlerde teröristbaşı APO'nun yeniden yargılanması konusunda baskı yaparak terörizmin siyasal zemine kaymasının önünü açmak istiyorlar.
Ege, Pontus meselesi, Patrikhane, İstanbul, Güneydoğu, azınlıklar, misyonerlik, milli eğitim, din eğitimi, toprak satışları, madenler, özelleştirme, tarım... gibi birçok konuda bizi yonttukça yontuyorlar.
Buraya kadar zaten milletimiz ve askerimiz hemfikirdi. Fakat AKP hükümeti ve Sayın Erdoğan ya durumu görmüyordu, ya da görmezlikten geliyordu.
AB'nin bir dediğini iki etmedi, hatta Hıristiyan Demokratlara üye oldu, Papa'nın cenazesine, kilise ayinlerine katıldı, bununla da yetinmedi, kızının düğününe Katolik nikahıyla bağlı olduğu İtalyan Başbakanı Berlusconi'yi nikah şahidi bile yaptı.
Ama ne fayda. AB zaten kararını vermişti, bu kadar teslimiyet ehli bir Türk iktidarı olmasına rağmen, bir adım ileri attıysa iki adım geri attı.
Bizler birçok taviz verirken, onlar Nuh deyip Peygamber demediler.
Sayın Erdoğan da başladı veryansın etmeye.
Yalnız burada bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum, Sayın Erdoğan ne zaman sert(!) açıklamalar yapsa arkasından mutlaka çok ciddi tavizler geliyor.
AB'nin bu tavırlarına karşılık "Madem öyle, ben de Kıbrıs ek protokolünü imzalamayacağım, Ermenistan'a asla sınırları açmayacağım, 36 bin ev tipi kiliseyi kapatacağım, misyonerliğe asla müsaade etmeyeceğim, APO'yu hemen asacağım, bir daha AB tavsiyelerine göre değil kendi milli politikalarıma göre hareket edeceğim, askerimin sayısını ve silah gücünü arttıracağım" gibi pratik uygulamalar yapsa, deriz ki " Vay be! Sayın Erdoğan gerçekten de sitemlerinde samimiymiş".
Sayın Erdoğan'ın tavrı nasıl? AB verdikleri hiçbir sözde durmamasına rağmen, referandumda "hayır" diyen taraf Rumlar olmasına rağmen, KKTC'nin sonu olan "Ek protokolü imzalayacağız diyor. Ermenistan'la gizli toplantılar yapılıyor.
Sayın Erdoğan AB için sarfettiğiniz sözler gerçekten sitem mi, uyarı mı yoksa sinek vızıltısı gibi bir şey mi?
Sayın Erdoğan'ın AB'ye yaptığı eleştirilerden sonra kara kara düşünmeye başladık, "yine hangi tavizleri vereceğiz" diye. Şu ana kadar yapılanlar yapılacakların göstergesi.
Üzerinde durulması gereken bir diğer önemli husus ise Sayın Erdoğan AB'ye eleştirilerde bulunurken ABD'ye ise övgüler dizmesiydi.
Sayın Erdoğan "Türk halkı, yarım asır boyunca dayanışma içinde olduğumuz ABD'nin AB üyeliğimizden terörle mücadeleye ve enerji güzergâhlarının belirlenmesine kadar birçok konuda bize verdiği desteği unutmadığı gibi, bugün ve gelecekte de birbirimize ihtiyaç duyacağımızın bilincindedir" ifadelerini kullandı.
Yahu bu ABD, Süleymaniye'de askerimizin başına çuval geçirerek terörist muamelesi yapan ABD değil mi?
Bu, Komşumuz Irak'ta 150 bin masum sivili, kadınıyla, erkeğiyle, hatta kundaktaki bebeğiyle acımasızca katleden ABD değil mi?
Bu, KKTC'nin elçilik bürosunu ülkesinde açtırmayan ABD değil mi?
Bu, bu yıl İncirlik sebebiyle soykırım ifadesini es geçen, ama soykırım demeden Osmanlının 1,5 milyon Ermeni'yi sözde soykırıma tabi tuttuğunu ifade den ABD değil mi?
Bu, gönderdiği Protestan misyonerleri ve İncilleriyle ülkemizin gençlerini Hıristiyan yapma gayretleri olan ABD değil mi? Hatta bu misyonerlerin çalışmalarından Ermeni Patrik Mutafyan bile rahatsız olduğunu beyan etmişti.
Bu, Pentagon'un yayınladığı rapora göre, Türkiye'yi "Küresel tehdit" olan ülkeler listesinde gösteren ABD değil mi?
Bu, BOP kapsamında sahte kuranlar ve din adamları üreterek İslam dünyasını ve Türkiye'yi sözde demokrasi getirmek bahanesiyle bölmek parçalamak isteyen ABD değil mi?
Bu, Kuzey Irak'ta terörist gruplara devlet kurdurtan, onlara ordu kurdurtan, silah ve askeri eğitim veren, seçimlerle beraber onları legal hale getiren, Irak'ın başına da "Kürdistan" hayalleriyle yanıp tutuşan, Kerkük, Diyarbakır ve de Güneydoğumuz hakkında fikirlerini yakından bildiğimiz birini getiren ABD değil mi?
Sayın Erdoğan, hangi dayanışma, hangi ihtiyaçtan bahsediyorsunuz.
Bir yanlışı ifade ederken, diğer bir yanlışa atlıyorsunuz.
Çözümü hala dışarılarda arıyoruz, peşlerinde koşuyoruz. Onlar da dün yiyemedikleri ama bugün tam teslimiyetle önlerine gelen bu hazır lokmayı zevkini çıkara çıkara yemeye çalışıyorlar.
Batılı ülkelerle olan diyalogumuzun özeti bu.
İnönü'nün bir ifadesi var: "Büyük ülkelerle ilişki kurmak ayıyla yatağa girmeye benzer" diye.
Niçin kendimize ve kendi değerlerimize bu kadar yabancıyız?
İçimizden biri, Prof. Dr. Haydar Baş Bey "milli projeler var, kaynaklarımız var, çözüme vakıfız, bu ülkeyi kainat devleti yapacağız" diyor, duymuyoruz, görmüyoruz, hatta engel olmaya çalışıyoruz.
Çözüm illaki ABD'den , AB'den mi gelmesi lazım? Onların çözümü kendi faydalarına bizimse zararımıza. O halde yanlışta ısrarın anlamı ne?
Lütfen niyetimizi ve samimiyetimizi tekrar gözden geçirelim.
Aşağıya tükürseler sakal, yukarıya tükürseler bıyık.
Sayın Erdoğan, son zamanlarda AB 'yi eleştiren sözler ifade ediyor:
"AB'den birçok dayatmalar geldiği doğrudur. Hatta bizi parçalamaya yönelik gayretler içerisinde önümüze tezler geldiği de oluyor"
"AB üyesi ülkelerin hepsi, PKK'yı 'terör örgütü' olarak ilan ediyor. Fakat yaptırıma gelince, bir yaptırımın olmadığını görüyoruz. Bizdeki terör örgütü hala mali kaynaklarını Avrupa ülkelerinden temin ediyor"
"AB, Kıbrıs'ta çözüme 'evet' diyen Türk tarafına yönelik vaatlerini yerine getirmedi"
"Zaman zaman Avrupa'dan duyduğumuz, 'Haksızlığın farkındayız, ama gereğini yapamıyoruz' yönündeki izahların, AB'nin inandırıcılığını zedelediği açıktır. Biz yıllarca uyardık ama maalesef muhataplarımız aynı ileri görüşlülüğü gösteremediler"
"Avrupa'da kimi kesimlerde gayri resmi şekilde dile getirilen ve esasen üyelik süreciyle alakası olmayan konular, bu kez resmi AB çevrelerince dillendirilmeye çalışılıyor. Bu yanlıştır. Bu, bizim halk olarak kapsamlı bir bütünleşme sürecine girmeyi öngördüğümüz AB'den beklediğimiz "Avrupalı" bir tavır değildir"
Erdoğan'dan daha ne inciler...
AB uğruna vermedikleri taviz kalmadı. AB'ye aşk ve teslimiyetlerini ilan ettiler, ama yine de yaranamadılar.
Kıbrıs konusunda bizler taviz üstüne taviz verirken, onlar hiçbir vaatlerini tutmadı.
Sözde Ermeni soykırımı safsatasında tamamen karşımıza geçtiler, ağızlarındaki baklaları bir bir çıkardılar.
Ülkemizde bulunan terörist unsurların Başbakan Erdoğan'ın da dediği gibi "finanse ettiler". Üniter yapımızı bozma konusunda ciddi adımlar attılar.
Bugünlerde teröristbaşı APO'nun yeniden yargılanması konusunda baskı yaparak terörizmin siyasal zemine kaymasının önünü açmak istiyorlar.
Ege, Pontus meselesi, Patrikhane, İstanbul, Güneydoğu, azınlıklar, misyonerlik, milli eğitim, din eğitimi, toprak satışları, madenler, özelleştirme, tarım... gibi birçok konuda bizi yonttukça yontuyorlar.
Buraya kadar zaten milletimiz ve askerimiz hemfikirdi. Fakat AKP hükümeti ve Sayın Erdoğan ya durumu görmüyordu, ya da görmezlikten geliyordu.
AB'nin bir dediğini iki etmedi, hatta Hıristiyan Demokratlara üye oldu, Papa'nın cenazesine, kilise ayinlerine katıldı, bununla da yetinmedi, kızının düğününe Katolik nikahıyla bağlı olduğu İtalyan Başbakanı Berlusconi'yi nikah şahidi bile yaptı.
Ama ne fayda. AB zaten kararını vermişti, bu kadar teslimiyet ehli bir Türk iktidarı olmasına rağmen, bir adım ileri attıysa iki adım geri attı.
Bizler birçok taviz verirken, onlar Nuh deyip Peygamber demediler.
Sayın Erdoğan da başladı veryansın etmeye.
Yalnız burada bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum, Sayın Erdoğan ne zaman sert(!) açıklamalar yapsa arkasından mutlaka çok ciddi tavizler geliyor.
AB'nin bu tavırlarına karşılık "Madem öyle, ben de Kıbrıs ek protokolünü imzalamayacağım, Ermenistan'a asla sınırları açmayacağım, 36 bin ev tipi kiliseyi kapatacağım, misyonerliğe asla müsaade etmeyeceğim, APO'yu hemen asacağım, bir daha AB tavsiyelerine göre değil kendi milli politikalarıma göre hareket edeceğim, askerimin sayısını ve silah gücünü arttıracağım" gibi pratik uygulamalar yapsa, deriz ki " Vay be! Sayın Erdoğan gerçekten de sitemlerinde samimiymiş".
Sayın Erdoğan'ın tavrı nasıl? AB verdikleri hiçbir sözde durmamasına rağmen, referandumda "hayır" diyen taraf Rumlar olmasına rağmen, KKTC'nin sonu olan "Ek protokolü imzalayacağız diyor. Ermenistan'la gizli toplantılar yapılıyor.
Sayın Erdoğan AB için sarfettiğiniz sözler gerçekten sitem mi, uyarı mı yoksa sinek vızıltısı gibi bir şey mi?
Sayın Erdoğan'ın AB'ye yaptığı eleştirilerden sonra kara kara düşünmeye başladık, "yine hangi tavizleri vereceğiz" diye. Şu ana kadar yapılanlar yapılacakların göstergesi.
Üzerinde durulması gereken bir diğer önemli husus ise Sayın Erdoğan AB'ye eleştirilerde bulunurken ABD'ye ise övgüler dizmesiydi.
Sayın Erdoğan "Türk halkı, yarım asır boyunca dayanışma içinde olduğumuz ABD'nin AB üyeliğimizden terörle mücadeleye ve enerji güzergâhlarının belirlenmesine kadar birçok konuda bize verdiği desteği unutmadığı gibi, bugün ve gelecekte de birbirimize ihtiyaç duyacağımızın bilincindedir" ifadelerini kullandı.
Yahu bu ABD, Süleymaniye'de askerimizin başına çuval geçirerek terörist muamelesi yapan ABD değil mi?
Bu, Komşumuz Irak'ta 150 bin masum sivili, kadınıyla, erkeğiyle, hatta kundaktaki bebeğiyle acımasızca katleden ABD değil mi?
Bu, KKTC'nin elçilik bürosunu ülkesinde açtırmayan ABD değil mi?
Bu, bu yıl İncirlik sebebiyle soykırım ifadesini es geçen, ama soykırım demeden Osmanlının 1,5 milyon Ermeni'yi sözde soykırıma tabi tuttuğunu ifade den ABD değil mi?
Bu, gönderdiği Protestan misyonerleri ve İncilleriyle ülkemizin gençlerini Hıristiyan yapma gayretleri olan ABD değil mi? Hatta bu misyonerlerin çalışmalarından Ermeni Patrik Mutafyan bile rahatsız olduğunu beyan etmişti.
Bu, Pentagon'un yayınladığı rapora göre, Türkiye'yi "Küresel tehdit" olan ülkeler listesinde gösteren ABD değil mi?
Bu, BOP kapsamında sahte kuranlar ve din adamları üreterek İslam dünyasını ve Türkiye'yi sözde demokrasi getirmek bahanesiyle bölmek parçalamak isteyen ABD değil mi?
Bu, Kuzey Irak'ta terörist gruplara devlet kurdurtan, onlara ordu kurdurtan, silah ve askeri eğitim veren, seçimlerle beraber onları legal hale getiren, Irak'ın başına da "Kürdistan" hayalleriyle yanıp tutuşan, Kerkük, Diyarbakır ve de Güneydoğumuz hakkında fikirlerini yakından bildiğimiz birini getiren ABD değil mi?
Sayın Erdoğan, hangi dayanışma, hangi ihtiyaçtan bahsediyorsunuz.
Bir yanlışı ifade ederken, diğer bir yanlışa atlıyorsunuz.
Çözümü hala dışarılarda arıyoruz, peşlerinde koşuyoruz. Onlar da dün yiyemedikleri ama bugün tam teslimiyetle önlerine gelen bu hazır lokmayı zevkini çıkara çıkara yemeye çalışıyorlar.
Batılı ülkelerle olan diyalogumuzun özeti bu.
İnönü'nün bir ifadesi var: "Büyük ülkelerle ilişki kurmak ayıyla yatağa girmeye benzer" diye.
Niçin kendimize ve kendi değerlerimize bu kadar yabancıyız?
İçimizden biri, Prof. Dr. Haydar Baş Bey "milli projeler var, kaynaklarımız var, çözüme vakıfız, bu ülkeyi kainat devleti yapacağız" diyor, duymuyoruz, görmüyoruz, hatta engel olmaya çalışıyoruz.
Çözüm illaki ABD'den , AB'den mi gelmesi lazım? Onların çözümü kendi faydalarına bizimse zararımıza. O halde yanlışta ısrarın anlamı ne?
Lütfen niyetimizi ve samimiyetimizi tekrar gözden geçirelim.
Murat Çabas / diğer yazıları
- “Oyları böleceğiz, vatanı böldürmeyeceğiz” / 29.03.2024
- “Oyları böleceğiz, vatanı böldürmeyeceğiz” / 27.03.2024
- Seçimde tiyatrolara aldanmayın! / 26.03.2024
- Oylar bölünmezse hizmet gelmez! / 23.03.2024
- Oyları bölün ki, demokrasi açığa çıksın! / 22.03.2024
- 52’ye 48 düzeni Türkiye’ye zarar veriyor / 20.03.2024
- Churchill: Sadece Mustafa Kemal’i hesaba katmamışız / 19.03.2024
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- “Oyları böleceğiz, vatanı böldürmeyeceğiz” / 27.03.2024
- Seçimde tiyatrolara aldanmayın! / 26.03.2024
- Oylar bölünmezse hizmet gelmez! / 23.03.2024
- Oyları bölün ki, demokrasi açığa çıksın! / 22.03.2024
- 52’ye 48 düzeni Türkiye’ye zarar veriyor / 20.03.2024
- Churchill: Sadece Mustafa Kemal’i hesaba katmamışız / 19.03.2024
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024