Ergenekon ve Balyoz davaları dünya hukuk tarihine 'masum insanlara kurulan' kumpasın en acı örneklerinden biri olarak geçecek davalardandır. Bu davalarda yüzlerce kişi 'uydurma' delillerle yıllarca zindanlarda yattı. Birçoğu hayatını kaybetti, ağır hastalıklara yakalandı.Kumpas davalarının savcıları şimdi bir biri ardına ülkeyi ya terk ediyor ya da terk etme hazırlığı yapıyor.Siyasetin emrindeki yargı, insanlık ve hukuk tarihinin en utanç verici örneklerinden biri olarak karşımızda duruyor.Bu süreçte mağdur olan pek çok kişi ile dostluğum vardı. Bazılarını televizyon programlarında konuk etmiş, saatlerce konuşma imkânı bulmuştum.Balyoz Davasında darbecilikle suçlanan komutanlar arasında bulunanlardan biri de Jandarma Kurmay Albay Mustafa Önsel'di. Önsel Albay, Balyoz Davasında Fatih Camiini bombalayacak ekip arasında gösteriliyordu. Trabzon'un Beşikdüzü ilçesinde doğan ve oldukça dindar bir ailenin çocuğu olan Mustafa Albay'a hayatı boyunca asla unutamayacağı bir iftira atılıyordu. Şerefli bir Türk subayının zaman zaman Cuma Namazı kılmak için gittiği bir camiyi bombalaması mümkün müydü?"Beşiktaş'ta Sırtlan Pususu" kitabında bu süreci anlatırken 'ölsem daha iyiydi' diyordu Mustafa Albay.Böylesine acı ve aşağılık iftiralara maruz kalıp çoluk çocuğunuzdan ayrılıp hapse atılan bir subaya ve onun gibi yüzlerce komutana doğal olarak kimin sahip çıkması gerekirdi?Elbette Genelkurmay Başkanlığı'nın!Sahip çıktı mı peki?Maalesef çıkmadı.Görevini devredecek olan Necdet Özel veda konuşmasında şöyle diyordu:"Genelkurmay Başkanlığı şerefini devraldığım dönemde TSK muvazzafıyla, emeklisiyle tam anlamıyla bir travma yaşıyordu. Personelimize yönelik sürdürülen davalarla ve kurumsal itibarımızın sorgulandığı bir gündemle karşı karşıya bulunuyorduk. Bu süreçte komutan arkadaşlarımla birlikte öncelikle bu durumun düzeltilmesini ve iç bünyedeki çöküntünün ortadan kaldırılmasını amaçladık. Bazı kişi ve çevrelerin mesnetsiz algı operasyonlarına rağmen Türk Silahlı Kuvvetlerinin aile olma özelliğinin gereği olarak personelimize ve ailelerine sahip çıktık. Maddi, manevi destek vermeye ve yanlarında olmaya çalıştık. Devlet erkânı ve ilgili yetkililerle çok sık görüşmelerde bulunarak problemleri çözmeye çalıştık. Bazı konularda sessiz kaldığımızı iddia eden kişi ve çevreler tarafından eleştirilsek bile komuta kademesindeki arkadaşlarımla birlikte hukuk devletinin ve devlet adabının gereklerine uymaya ve sabırla çözüm üreterek sonuç almaya da gayret ettik."Özel Paşa, Balyoz sürecinde travma yaşayan TSK personeline her türlü maddi manevi desteği verdiklerini, problemlerini çözmek için uğraştıklarını anlatıyor ama 'hikaye anlatıyor.'Türk ordusu 7 sene önce yapılan ve küflü raflara terk edilen bir seminerden dolayı darbecilikle suçlanırken, Genelkurmay Başkanlığı askerlerine sahip çıkmadı, onlara destek vermedi, onların mağduriyetini gidermedi, onların masumiyetine inanmadı, onlar hakkında uydurulan yüzlerce sahte delile itiraz etmedi.Albay Mustafa Önsel'in 21 Eylül 2012'de Silivri'de yüzlerce subayın mahkûmiyetinin ilan edildiği gün Genelkurmay Başkanı Necdet Özel'e 'canım komutanım' diye yazdığı bir mektup var.Uzun mektuptan bir kesit aktarmak istiyorum sizlere:"Dava boyunca; mahkemeyi oluşturan yargıç cüppesi giymişler, sanıklara hakaret ettiler, ailelerimizi azarlayarak dışarı attılar, dalga geçtiler, şerefleriyle oynadılar, kendi askerimize (jandarma) emir vererek bir kısım sanığı zorla duruşma salonundan dışarı attırdılar. Bunların hepsi sizin emriniz gereği, çoğunluk tarafından sineye çekildi.Öyle oldu böyle oldu derken, 21 Eylül gününe gelindi. Mahkeme, aslında çok önceden çeşitli odaklara danışıp hazırladığı kararı okuyacaktı. Böyle inanılıyordu. Bilmiyorum torununuz var mı? Pek çok arkadaşın sizin torununuz yaşında çocukları vardı. Hepsi babalarının görevde olduğunu zannediyordu, biliyor musunuz? Görüş günlerindeki yaşananlara yüreği taş olan dayanmaz. Neyse, özellikle bizden daha genç arkadaşlarımız tahliye olacaklarına o kadar inanıyorlardı ki, Cumartesi 'Görevden döndüm, seni nereye götüreyim yavrum' diyerek çocuklarını götürecekleri yerlerin planını bile yapmışlardı.Karar açıklanırken hınca hınç dolu salonda adeta sinek uçsa duyulurdu. Verilen kararlar açıklandıkça, herkese 'ancak bu kadar olur' dedirtti. Toplam iki dakikadan başka konuşma yapmamış, sessiz sessiz oturmuş pek çok sanığa bile 'iyi hal' indirimi uygulanmamış, verilen cezaları artırmak için kanunlara takla attırmışlardı. Bizi betona gömdülerBu ne kindi, bu ne hınçtı. Benim onlarla öncesinde bir husumetim yoktu, diğer sanıklar gibi. Bana şahsi kin duymaları mümkün değildi. Bu kin çok açık ki, şu an komuta ettiğiniz Türk Silahlı Kuvvetlerineydi. Vesselam bırakın tahliyeyi, göz göre göre katledildik. Söz konusu durum terör saldırısından hiç de farklı değildi. Bir 'hukuk cinayeti' işlendi. Bir 'hukuk katliamı' gerçekleştirildi. Bu bir terör saldırısından çok daha alçakça idi, çünkü bu saldırı, hukuk kullanılarak kamuoyunda meşru hale getirilmeye çalışıldı. Bizi şehitlerimiz gibi toprağa değil, betona gömdüler? Tüm bu yaşananlar sizin gözünüzün önünde oldu komutanım. Başbakanın, davadaki kararları kast ederek 'daha çok şaşıracaklar' ifadesi ile aynı mekânda Numan Kurtulmuş'un 'Halka komplo düzenlemek isteyenlerin kafalarına balyoz indi' demesi, hele bazı yorumcuların 'Bakın Genelkurmaydan bir ses çıkmıyor, bu balyozcuları sahiplenmiyor, demek onlar da bunların suç işlediklerine inanıyor' yaklaşımları, aldığımız cezanın ruhumuzda yarattığı kırılmaları derinleştirmiştir. Bu katliama, bu zulme seyirci kalmamanız gerekmez miydi Komutanım? Komutan sorumluluğu değil midir astlarına sahip çıkmak? Siz, öz çocuğunuz iftiraya uğrayıp, bu şekilde betona gömülse aynı mı davranırdınız? Komutan, astlarının hem silah arkadaşı, hem babası değil mi canım komutanım? Bize öyle öğretmediniz mi?"Albay Mustafa Önsel, Necdet Özel Paşa'ya "Bu zulme neden seyirci kaldınız? Bizi betona gömdüklerinde neden bize sahip çıkmadınız?" diye feryat ediyor.Dün Genelkurmay Başkanı komutanlarına sahip çıksa idi bugün Türk ordusu çok farklı bir noktada olurdu.