Altınoluk Dergisi Mayıs sayısını misyonerliğe ayırdı.
Dergi, misyonerliğin özelde Türkiye, genelde Türk dünyası için ne kadar tehlikeli boyutlara vardığına dikkat çekiyor.
Bunu yaparken de, bu tehlikeli sürecin başlangıcını oluşturan ya da aleniyet kazanmasının "Dinlerarası Diyalog" olduğunu görmezlikten geliyor.
Dergiyi görünce aklım dört - beş sene öncesine gitti.
Papa'ya sunulan o tarihi(!) mektubun yayınlandığı yıllardı. Aralarında benim de bulunduğum bir gurup arkadaşla derginin ve diğer faaliyetlerin manevî hamisi olan zata bir ziyarette bulunmuştuk.
O ziyarette, derginin yazar kadrosundan bir akademisyen de vardı.
Kendilerine Türkiye yoğun bir misyonerlik akımıyla karşı karşıya olduğunu, böyle devam ederse, ülkemizde yakın bir gelecekte, açılan kilise sayısında bir patlama olacağını ve İslam'dan yeterince nasiplenmemiş gençlerin Hıristiyanlığa geçebileceğini uzun uzun anlatmıştık.
Bu sürecin "Dinlerarası Diyalog" ile başladığını, bunun için de bir cemaatin görevlendirildiğini, bu cemaat tarafından organize edilen iftar yemeklerinde papazlara ve hahamlara iftar duası yaptırıldığını söyleyince, bu haberi ilk kez duymanın yüzünde oluşturduğu hayret, şaşkınlık ve tepkisi hala gözlerimin önündedir.
Biz bütün bu tehlikeli süreç öncesi meydana gelen gelişmeleri kendilerine tek tek anlattık. Bir yandan bizi büyük bir dikkatle izlerken, bir yandan da yanındaki akademisyene "bütün bunlar olurken sen niye beni bilgilendirmedin" anlamında göz ucuyla bakıyordu.
Akademisyen de kendini şu sihirli cümleyle savunmak zorunda kalmıştı; "İyi ama, cemaatler arasında taassup etmemek lazım."
İşte tam bu anda muhterem Ali Değirmenci sözü alıp, şunu söyledi;
"Muhterem, burada bir iman - küfür meselesi var, siz hangi taassuptan dem vuruyorsunuz?"
Sohbetin bir yerinde şu olayı anlattı işin hamisi olan zat.
Bir okulumuz vardı, işletemedik. Bizden biridir diye düşünerek o cemaate verdik okulu. Onlar bu işte daha mahirdir diye düşündük.
Aradan üç ay geçti, bizim öğretmen arkadaşları çeşitli bahanelerle okuldan uzaklaştırdılar. Onların yerine ABD'li ve İngiliz okutmanlar aldılar; yabancı dil için.
"Haftada bir de -yanlış hatırlamıyorsam- Robert Koleji'nin müdürü de okula gelip derslere giriyor" dedi ve ironi yaparak ekledi: "Para almıyor, pir aşkına yapıyor bunu".
Yaklaşık iki saat süren bu sohbetimizden sonra dua ve hayırlar dileyerek vedalaştık.
Aradan yaklaşık beş sene geçti ve bu konu dergilerinde gündeme geldi.
Geç de olsa, "Ba'de harab-ı Basra/Basra harap olduktan sonra" da olsa, ona da şükür.
Ama maalesef o büyülü kelime; "aman cemaatler arasında taassup olmasın" cümlesi hala tazeliğini koruyor olacak ki, işin bir yönü ele alındı.
Ah keşke biz meseleye dikkat çektiğimiz zaman olayın vahameti farkedilseydi.
Ah keşke biz taassup ediyor olsaydık.
Ah keşke biz pir aşkına bir şeyler yapsaydık.
Dergi, misyonerliğin özelde Türkiye, genelde Türk dünyası için ne kadar tehlikeli boyutlara vardığına dikkat çekiyor.
Bunu yaparken de, bu tehlikeli sürecin başlangıcını oluşturan ya da aleniyet kazanmasının "Dinlerarası Diyalog" olduğunu görmezlikten geliyor.
Dergiyi görünce aklım dört - beş sene öncesine gitti.
Papa'ya sunulan o tarihi(!) mektubun yayınlandığı yıllardı. Aralarında benim de bulunduğum bir gurup arkadaşla derginin ve diğer faaliyetlerin manevî hamisi olan zata bir ziyarette bulunmuştuk.
O ziyarette, derginin yazar kadrosundan bir akademisyen de vardı.
Kendilerine Türkiye yoğun bir misyonerlik akımıyla karşı karşıya olduğunu, böyle devam ederse, ülkemizde yakın bir gelecekte, açılan kilise sayısında bir patlama olacağını ve İslam'dan yeterince nasiplenmemiş gençlerin Hıristiyanlığa geçebileceğini uzun uzun anlatmıştık.
Bu sürecin "Dinlerarası Diyalog" ile başladığını, bunun için de bir cemaatin görevlendirildiğini, bu cemaat tarafından organize edilen iftar yemeklerinde papazlara ve hahamlara iftar duası yaptırıldığını söyleyince, bu haberi ilk kez duymanın yüzünde oluşturduğu hayret, şaşkınlık ve tepkisi hala gözlerimin önündedir.
Biz bütün bu tehlikeli süreç öncesi meydana gelen gelişmeleri kendilerine tek tek anlattık. Bir yandan bizi büyük bir dikkatle izlerken, bir yandan da yanındaki akademisyene "bütün bunlar olurken sen niye beni bilgilendirmedin" anlamında göz ucuyla bakıyordu.
Akademisyen de kendini şu sihirli cümleyle savunmak zorunda kalmıştı; "İyi ama, cemaatler arasında taassup etmemek lazım."
İşte tam bu anda muhterem Ali Değirmenci sözü alıp, şunu söyledi;
"Muhterem, burada bir iman - küfür meselesi var, siz hangi taassuptan dem vuruyorsunuz?"
Sohbetin bir yerinde şu olayı anlattı işin hamisi olan zat.
Bir okulumuz vardı, işletemedik. Bizden biridir diye düşünerek o cemaate verdik okulu. Onlar bu işte daha mahirdir diye düşündük.
Aradan üç ay geçti, bizim öğretmen arkadaşları çeşitli bahanelerle okuldan uzaklaştırdılar. Onların yerine ABD'li ve İngiliz okutmanlar aldılar; yabancı dil için.
"Haftada bir de -yanlış hatırlamıyorsam- Robert Koleji'nin müdürü de okula gelip derslere giriyor" dedi ve ironi yaparak ekledi: "Para almıyor, pir aşkına yapıyor bunu".
Yaklaşık iki saat süren bu sohbetimizden sonra dua ve hayırlar dileyerek vedalaştık.
Aradan yaklaşık beş sene geçti ve bu konu dergilerinde gündeme geldi.
Geç de olsa, "Ba'de harab-ı Basra/Basra harap olduktan sonra" da olsa, ona da şükür.
Ama maalesef o büyülü kelime; "aman cemaatler arasında taassup olmasın" cümlesi hala tazeliğini koruyor olacak ki, işin bir yönü ele alındı.
Ah keşke biz meseleye dikkat çektiğimiz zaman olayın vahameti farkedilseydi.
Ah keşke biz taassup ediyor olsaydık.
Ah keşke biz pir aşkına bir şeyler yapsaydık.
Müslim Karabacak / diğer yazıları
- Hz. Muhammed'den (saa) kim niye rahatsız olur? / 17.03.2024
- Metro Entelijansiyasi / 14.03.2024
- Aşık Neyanî'ce... / 10.03.2024
- Müslümanın Allah'ı "zengin" Ehl-i Kitab'ın tanrısı fakirdir ve Milli Ekonomi Modeli de "zengin Allah" inancının üründür / 09.03.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 29.02.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 28.02.2024
- Bir Kerbela mersiyesi... (Ahmed Edib Harâbî) / 23.02.2024
- Bohem hayat Necip Fazıl / 20.02.2024
- Kelimelerin ahenkle dansı / 17.02.2024
- Çok şeye tercüman, hayatımıza dair... / 16.02.2024
- Metro Entelijansiyasi / 14.03.2024
- Aşık Neyanî'ce... / 10.03.2024
- Müslümanın Allah'ı "zengin" Ehl-i Kitab'ın tanrısı fakirdir ve Milli Ekonomi Modeli de "zengin Allah" inancının üründür / 09.03.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 29.02.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 28.02.2024
- Bir Kerbela mersiyesi... (Ahmed Edib Harâbî) / 23.02.2024
- Bohem hayat Necip Fazıl / 20.02.2024
- Kelimelerin ahenkle dansı / 17.02.2024
- Çok şeye tercüman, hayatımıza dair... / 16.02.2024