Baş ağrısını baş keserek halletme anlayışı

Devletin bazı üst düzey yetkilileri "başörtüsü sorunu bitirilmiştir" diyerek, bu sorunu tartışmak dahi istemiyorlar. Bu kişilere göre, "kamusal alanda başörtüsü takmak yasaktır", denilmiş ve iş bitirilmiştir. Bu anlayışa hiç yabancı değiliz. Çünkü dünyada bunun örnekleri çok görülmüştür. Mesela: "Bir zamanlar ABD'de bu anlayışın eseri olarak şöyle bir kanun çıkarılmıştı. "Zenciler insan olmadığı için, onlara yapılan hiçbir kötü muamele suç teşkil etmez, öldürmek dahil". Buna "baş ağrısını baş keserek halletme anlayışı" derler. Ecdadımız bu anlayışı yıkmak için asırlarca mücadele etmiş ve bütün insanlığa din hürriyetini doya doya yaşatmayı görev bilmiştir. Ne hazin tecellidir ki, bu anlayış, o şanlı ecdadın özyurdunda hortlatılmak istenmektedir.

Beyler, kusura bakmayınız, sorunlar yok sayılarak, üstü örtülerek çözülmez. Uzun yıllar Türk siyasetinde arzı endam etmiş 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel bile, bu gerçeği sonunda itiraf etmek zorunda kaldı. Sayın Demirel'in itirafı şöyle: "Biz Osmanlı'dan kalan hiçbir temel sorunu çözemedik. Bu sorunları yok saydık, üzerini örttük. Böylece onları çözdük zannettik. Bir zaman sonra şalı kaldırınca, bir de ne görelim. Bütün sorunlar olduğu gibi duruyor. Din ve devlet ilişkileri bu sorunlardan biridir". İşte Türkiye'nin asıl sorunu budur. Başörtüsü sorunu da bundan, yani yanlış laiklik anlayışından kaynaklanmakadır. Onun için ilk önce bu anlayışın düzeltilmesi gerekmektedir.

Peki, bu konuda dünyanın geldiği nokta nedir? Gelin, bunu biraz irdeleyelim. Fizikteki etki ve tepki kanunu, sosyal alanda da geçerlidir. Eğer devlet, devlet gücünü kullanarak, dini toplumsal alanının dışına atmak isterse, toplum arasından bir grup da, devlet gücünü ele geçirip dini topluma egemen kılmak ister. Bu kural değişmez. Böyle olunca ne olur? O zaman din siyasallaşır. Dinin siyasallaşmasından ise hem din, hem de devlet zarar görür. Toplumda bitmez, tükenmez tartışmalar, zıtlaşmalar alır başını gider. Bu işin sonu, toplumsal çözülmeye kadar varır.

Bu acı tecrübelerden ders alan devletler, şu çözümü ortaya koymuşlar. Din alanında hürriyetçi olmayı esas almışlar. Din hürriyeti savunucuları şöyle demişler: "Din kalbi bir olaydır. Kalbe hüküm koymak ise insanların elinde olmadığına göre, din için de hüküm konulamaz. Din kalbi ve ulvi olduğu için beşeri kanunun konusu yapılamaz". Din hürriyeti savunucuları biraz daha ileri giderek şunları söylemişler: "Din serbesttir, dindarlar hürdür demek bile dine müdahele sayılır. Çünkü bir devletin (dini serbest bırakıyorum) demesi, kendisini asıl kabul etmesi, kendi iradesiyle dini hür bırakması anlamı taşıyacağı için, o da bir müdaheledir. Halbuki asıl olan devlet değil, insandır. Din de insanın ayrılmaz bir parçası olduğuna göre, devletin (dini serbest bırakıyorum) demesine gerek yoktur". Bu düşünceler, bazılarına çok orjinal gelebilir. Ama bize hiç de öyle gelmiyor. Çünkü asılar önce Şeyh Edebali, insanın asıl olduğunu şu veciz sözlerle özetlemişti: "insanı yaşat ki devlet yaşasın". İşte bu millet, bu anlayışla çok ırklı, çok dinli olan cihan devletini kurmuş ve onu yıllar yılı yaşatmıştır. Türk milleti, sadece kendi milletine değil, bütün insanlığa din hürriyetini yaşatacak olgunluğa, tecrübeye, gönül zenginliğine sahip bir millettir.

Bu gerçekleri görmek, sonra da görmeyenlere göstermek, tek başına iktidara gelen AKP'nin görevidir. AKP'li yetkililer,"öncelikli sorun başörtüsü değil, yoksulluktur" diyerek bu sorunu savsaklama yoluna gidemezler, gitmemelidirler. Yoksulluk surunu akşamdan sabaha çözülecek bir sorun değildir. Dahası, bunun çözüleceği ne belli. "Önce yoksulluk, sonra başörtüsü" demek yanlış bir yaklaşımdır. Başörtüsü sorunu, din ve devlet ilişkilerinin, daha doğrusu laikliği yanlış yorumlamanın ve uygulamanın sonucu doğduğu için çok önemlidir ve çözülmesi gereken temel bir sorundur. AKP yetkilileri, "bu sorun toplumsal uzlaşma ile ancak çözülür" diyerek, topu taça atıp kurtulamaz. En azından bu sorunun çözümüne öncülük etmek zorundadırlar. Toplum laiklik çerçevesinde bu sorunun bir an önce çözülmesini beklemektedir. Aksi halde, AKP'de diğer partilerin akıbetini yaşamaktan kurtulamaz.