Beşköy'deyim. Doğduğum ve gençlik yıllarımı geçirdiğim Beşköy'de.
İlkokulu okuduğum köyümün okulu, kenarında oyun oynadığım, bazen taş attığım, bazen balık avladığım dere aynı dere, ama maalesef sokaklarında oynadığım çarşı yok. Eski dostlardan bir kısmı da yok.
Yeni nesli tanımıyorum desem yalan olmaz.
Çoğunun babası arkadaşım, ama evlatları aslan gibi.
Utana sıkıla soruyorum; sen kimin oğlusun? Falancanın diyor, arkadaşım.
Ne iş yapıyorsun? İşsizim. Askerden yeni geldim, lise mezunuyum, boştayım.
Onlarca genç bu durumda.
Batılının arayıp da bulamadığı delikanlı bizde işsiz.
Afet öncesi, sokaklarında insanların dolaştığı, gülen yüzlerin eksik olmadığı Beşköy yok artık.
1998'in 7 Ağustos gecesinde meydana gelen büyük sel felaketi sonrası çarşı kayboldu.
60 civarında konut, bir o kadar insan sel sularına kapılıp Hakk'ın rahmetine kavuştu. Onlar birer şehittir. Allah onları rahmet ve merhametiyle karşılayacak.
Aradan yıllar geçmiş olmasına rağmen, bana göre 1999 İzmit depreminden daha büyük bir afet olan Beşköy afeti sonrası beldede hiçbir şey yapılmadı.
Şunun için yapılmadı, bunun için yapılmadı... Ama yapılmadı.
Bölge insanı aslında yetkililerden fazla bir şey beklemiyor.
7 Ağustos gecesini hatırlatan şimdiki görüntüyü unutturacak, onun yerine de adına çarşı denecek bir yapılanma istiyordu yetkililerden.
Dile kolay aradan altı yıl geçti, ama beklenenler olmadı.
İnsanların ihtiyaçlarını karşılamak için üç-beş dükkan, çocukların eğitim-öğretim meselesini çözecek bir okul, ibadetlerini, özellikle de Cuma namazlarını kılacak bir cami.
Sosyal kaynaşma sağlansın diye.
Bir düğün vesilesiyle ancak nice arkadaşı görebildim.
Bunun dışında diğer sosyal kuruluşlar olsa ne güzel.
Düğün salonu,
Kütüphane,
Bir pazar yeri,
Tanzim-satış,
Gençlerin sportif etkilikler yapabilecekleri sosyal tesisler.
Bunlar o kadar da zor şeyler değil, asla. Değildi ama, yapmaya niyeti olmayan için her şey o kadar zor ki.
Horon oyna demişler geline,
Yerim dar demiş,
Al sana uygun yer dediler,
Bu kez de yenim dar demiş.
Değimli ki, oynamak istemiyor.
Beşköy; çok muhterem Prof. Dr. Haydar Baş hocamın da çoğu zaman ifade buyurduğu gibi, ülkeye sayısız ilim adamı kazandırmış, bürokrasiden değişik alanlara kadar örnek şahsiyetler yetiştirmiş bir belde.
Dahası; içinden vatan haini hiç çıkmamış bir yer.
Sanki birileri bu özelliğinden dolayı Beşköy'ü cezalandırmış.
Ama Sayın Haydar Baş, bu ve diğer özelliklerinden yola çıkarak Beşköy'ü örnek belediye yapacağını vaat ediyor.
Beşköy'de kurmayı düşündüğü model çarşının bir benzerinin bulunduğu Şanlıurfa'daki Halilurrahman meşrutasının resminin çekilip kendisine ulaştırılmasını istediği zaman ben yanındaydım.
Kendi ifadeleriyle; çok güzel bir çarşı kuracağız Beşköy'de. Öyle hoş bir mekan olacak ki, insanlar dinlenmek için Beşköy'e gidecek.
Dere kenarında çayını yudumlarken, hem dinlenecek, hem de sebep olanlara dua edecek.
"Hoca dedikten sonra, zerre tereddüdüm olmaz" diyor Beşköylü bir arkadaşım.
Bir başkası ise şunu diyor:
"Ben hocayı geçen gün BTP Trabzon İl Başkanlığı'nda ilk kez çok yakınen görüp dinledim. Başka kimseden bir teminat istemiyorum. O'nun sözü benim için senettir."
Beşköylünün "çarşı sevdası" BTP Beşköy Belediye Başkan Adayı Mustafa Karaman'ın 29 Mart sabahı Başkan seçilmesiyle biteceğine benim de inancım tam.
Çünkü bu konuda sayın Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in teminatı var.
Yazımı muhterem hocamın Beşköylülerin dillerde dolaşan şu tarihi sözüyle bitireyim.
"Yetiştirdiği mümtaz şahsiyetlerden Beşköy'e apayrı bir sevgim vardır. Bu sevginin bedeli olarak Beşköy'ü örnek belediye yapacağız." Beşköylü, Haydar Baş'ı sevdi bir kere.
Bu sevgisi hep baki kalacak.
Bekleyip göreceğiz ya da diz döveceğiz
Değerli dostum Nevzat Bakırcı gönderdi.
Bakın ne diyor Nevzat Bey.
Milliyet'ten alıntılanan aşağıdaki ifadeleri okuyunca, emin olun ki çok üzüldüm. Çünkü, büyük bir vatansever olarak tanıdığım Rauf DENKTAŞ, eli kolu bağlanmış bir vaziyette, elinden geldiğince çırpınıp duruyor. Ama anladığım kadarıyla; esas sitemi, kendisine destek yerine köstek olan, şu andaki Türk Hükümeti'dir.
Bakalım zaman her şeyi gösterecek...
Burada, İsviçre'deki görüşmelere katılacağını açıklayan başbakan Erdoğan'a çok büyük bir sorumluluk düşüyor.
Eğer Erdoğan, Denktaş'ın dediği gibi Türk tarafının olmazsa olmazlarını Annan Planı'na ekletmeyi başarabilirse; bu hem Türkiye, hem de Kıbrıs için büyük bir zafer olacaktır.
Adamların görüşünü öğrendiniz. 1960 yılındaki Kıbrıs'ı baz olarak kabul ediyorlar.
Peki adamlara sormazlar mı: Eğer bu dediğiniz devlet yapısı çok ehven bir şey olsaydı, 10.000 insanımız niye öldü?
Niçin Türk askeri adaya girmek zorunda kaldı?
Bu tip sorular arttırılabilir.
Son söz: Bence başbakan Erdoğan büyük bir sınava giriyor. Bu sınavdan inşallah başarı ile çıkar. Aksini - Allah korusun - düşünmek bile istemiyorum.
KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş, İsviçre'ye gitmeme kararının gerekçesini şöyle özetliyor:
"Büyük bir oyun oynanıyor. Pazarlık marjımız kalmadı. Ben de cenazeye gitmek istemedim!"
KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, İsviçre'de yapılacak dörtlü görüşmeleri KKTC ve Kıbrıs Türkü için bir "cenaze töreni" olarak görüyor ve ekliyor:
"Bugüne kadar elimizden geleni yaptık. Ancak karşıdan en küçük bir iyi niyet, müsbet bir adım görmedik."
Bundan sonra da göreceğimizi sanmıyorum. Ben, bu plan bu şekilde görüşülmez dediğimde; yok görüşülür dediler, sizi oturttular.
Ama sonuç ne oldu?
Hiçbir ilerleme yok. Yaklaşımları değişecek gibi değil. Şimdi görelim bakalım İsviçre'de Türkiye devreye girince bir ilerleme sağlayabilecek mi?
Pek umutlu değilim. Ama inşallah sağlanır, inşallah Türk tarafının olmazsa olmazları orada kabul edilir. "Benim tercihim elbette bu olur."
Neyi müzakere edeceğiz ki?
Denktaş, bu karara varmasındaki en önemli etkenlerden birini de şöyle açıklıyor:
"AB ve Avrupa Konseyi temsilcileriyle burada yürüttüğümüz temasların sonuçları dün bize iletildi.
Kabul edilebilecek gibi değil. Bize dedikleri şu: Biz 1960'ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti'yle anlaşma yaptık.
O zaman kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti AB'ye giriyor. Kıbrıs Cumhuriyeti de bu görüşmelere göre yasalarını düzenledi. Onlar AB'ye uyumludur. Siz de bu devlete katılmak istiyorsanız, eklenebilirsiniz."
Yani mevcut Güney Kıbrıs Devleti'ni Kıbrıs Cumhuriyeti olarak kabul ediyorlar ve bize de o devletin bir dairesi gibi onların izin verdiği ölçüde gelin girin diyorlar.
Bu bizi yıkmaktır. Başka anlamı yoktur.
Diyorlar ki, "biz size delegasyonlar konusunda söz vermedik, bundan sonra da veremeyiz."
Türkiye başarırsa sevinirim.
KKTC Cumhurbaşkanı, 23 Mart'ta İsviçre'de başlayacak dörtlü görüşmelerde Türkiye'nin ne yapacağını da görmek istiyor.
"Eğer Türkiye, bu süreçte olmazsa olmazları Annan Planı'na geçirmeyi başarırsa tavrınız ne olur?" diye sorduğumuzda da Denktaş, şunları söylüyor:
"Türkiye'nin nasıl bir tutum göstereceği çok önemli. Eğer olmazsa olmazlarımızı plana taşıyabilirlerse memnun olurum. KKTC halkına durumu anlatırım. Plana evet deyin derim. Ama karşı taraf hiç umut vermiyor. Dörtlü görüşmelerde de bir şey değişmezse, o zaman halkıma destek vermeyin, derim."
İlkokulu okuduğum köyümün okulu, kenarında oyun oynadığım, bazen taş attığım, bazen balık avladığım dere aynı dere, ama maalesef sokaklarında oynadığım çarşı yok. Eski dostlardan bir kısmı da yok.
Yeni nesli tanımıyorum desem yalan olmaz.
Çoğunun babası arkadaşım, ama evlatları aslan gibi.
Utana sıkıla soruyorum; sen kimin oğlusun? Falancanın diyor, arkadaşım.
Ne iş yapıyorsun? İşsizim. Askerden yeni geldim, lise mezunuyum, boştayım.
Onlarca genç bu durumda.
Batılının arayıp da bulamadığı delikanlı bizde işsiz.
Afet öncesi, sokaklarında insanların dolaştığı, gülen yüzlerin eksik olmadığı Beşköy yok artık.
1998'in 7 Ağustos gecesinde meydana gelen büyük sel felaketi sonrası çarşı kayboldu.
60 civarında konut, bir o kadar insan sel sularına kapılıp Hakk'ın rahmetine kavuştu. Onlar birer şehittir. Allah onları rahmet ve merhametiyle karşılayacak.
Aradan yıllar geçmiş olmasına rağmen, bana göre 1999 İzmit depreminden daha büyük bir afet olan Beşköy afeti sonrası beldede hiçbir şey yapılmadı.
Şunun için yapılmadı, bunun için yapılmadı... Ama yapılmadı.
Bölge insanı aslında yetkililerden fazla bir şey beklemiyor.
7 Ağustos gecesini hatırlatan şimdiki görüntüyü unutturacak, onun yerine de adına çarşı denecek bir yapılanma istiyordu yetkililerden.
Dile kolay aradan altı yıl geçti, ama beklenenler olmadı.
İnsanların ihtiyaçlarını karşılamak için üç-beş dükkan, çocukların eğitim-öğretim meselesini çözecek bir okul, ibadetlerini, özellikle de Cuma namazlarını kılacak bir cami.
Sosyal kaynaşma sağlansın diye.
Bir düğün vesilesiyle ancak nice arkadaşı görebildim.
Bunun dışında diğer sosyal kuruluşlar olsa ne güzel.
Düğün salonu,
Kütüphane,
Bir pazar yeri,
Tanzim-satış,
Gençlerin sportif etkilikler yapabilecekleri sosyal tesisler.
Bunlar o kadar da zor şeyler değil, asla. Değildi ama, yapmaya niyeti olmayan için her şey o kadar zor ki.
Horon oyna demişler geline,
Yerim dar demiş,
Al sana uygun yer dediler,
Bu kez de yenim dar demiş.
Değimli ki, oynamak istemiyor.
Beşköy; çok muhterem Prof. Dr. Haydar Baş hocamın da çoğu zaman ifade buyurduğu gibi, ülkeye sayısız ilim adamı kazandırmış, bürokrasiden değişik alanlara kadar örnek şahsiyetler yetiştirmiş bir belde.
Dahası; içinden vatan haini hiç çıkmamış bir yer.
Sanki birileri bu özelliğinden dolayı Beşköy'ü cezalandırmış.
Ama Sayın Haydar Baş, bu ve diğer özelliklerinden yola çıkarak Beşköy'ü örnek belediye yapacağını vaat ediyor.
Beşköy'de kurmayı düşündüğü model çarşının bir benzerinin bulunduğu Şanlıurfa'daki Halilurrahman meşrutasının resminin çekilip kendisine ulaştırılmasını istediği zaman ben yanındaydım.
Kendi ifadeleriyle; çok güzel bir çarşı kuracağız Beşköy'de. Öyle hoş bir mekan olacak ki, insanlar dinlenmek için Beşköy'e gidecek.
Dere kenarında çayını yudumlarken, hem dinlenecek, hem de sebep olanlara dua edecek.
"Hoca dedikten sonra, zerre tereddüdüm olmaz" diyor Beşköylü bir arkadaşım.
Bir başkası ise şunu diyor:
"Ben hocayı geçen gün BTP Trabzon İl Başkanlığı'nda ilk kez çok yakınen görüp dinledim. Başka kimseden bir teminat istemiyorum. O'nun sözü benim için senettir."
Beşköylünün "çarşı sevdası" BTP Beşköy Belediye Başkan Adayı Mustafa Karaman'ın 29 Mart sabahı Başkan seçilmesiyle biteceğine benim de inancım tam.
Çünkü bu konuda sayın Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in teminatı var.
Yazımı muhterem hocamın Beşköylülerin dillerde dolaşan şu tarihi sözüyle bitireyim.
"Yetiştirdiği mümtaz şahsiyetlerden Beşköy'e apayrı bir sevgim vardır. Bu sevginin bedeli olarak Beşköy'ü örnek belediye yapacağız." Beşköylü, Haydar Baş'ı sevdi bir kere.
Bu sevgisi hep baki kalacak.
Bekleyip göreceğiz ya da diz döveceğiz
Değerli dostum Nevzat Bakırcı gönderdi.
Bakın ne diyor Nevzat Bey.
Milliyet'ten alıntılanan aşağıdaki ifadeleri okuyunca, emin olun ki çok üzüldüm. Çünkü, büyük bir vatansever olarak tanıdığım Rauf DENKTAŞ, eli kolu bağlanmış bir vaziyette, elinden geldiğince çırpınıp duruyor. Ama anladığım kadarıyla; esas sitemi, kendisine destek yerine köstek olan, şu andaki Türk Hükümeti'dir.
Bakalım zaman her şeyi gösterecek...
Burada, İsviçre'deki görüşmelere katılacağını açıklayan başbakan Erdoğan'a çok büyük bir sorumluluk düşüyor.
Eğer Erdoğan, Denktaş'ın dediği gibi Türk tarafının olmazsa olmazlarını Annan Planı'na ekletmeyi başarabilirse; bu hem Türkiye, hem de Kıbrıs için büyük bir zafer olacaktır.
Adamların görüşünü öğrendiniz. 1960 yılındaki Kıbrıs'ı baz olarak kabul ediyorlar.
Peki adamlara sormazlar mı: Eğer bu dediğiniz devlet yapısı çok ehven bir şey olsaydı, 10.000 insanımız niye öldü?
Niçin Türk askeri adaya girmek zorunda kaldı?
Bu tip sorular arttırılabilir.
Son söz: Bence başbakan Erdoğan büyük bir sınava giriyor. Bu sınavdan inşallah başarı ile çıkar. Aksini - Allah korusun - düşünmek bile istemiyorum.
KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş, İsviçre'ye gitmeme kararının gerekçesini şöyle özetliyor:
"Büyük bir oyun oynanıyor. Pazarlık marjımız kalmadı. Ben de cenazeye gitmek istemedim!"
KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, İsviçre'de yapılacak dörtlü görüşmeleri KKTC ve Kıbrıs Türkü için bir "cenaze töreni" olarak görüyor ve ekliyor:
"Bugüne kadar elimizden geleni yaptık. Ancak karşıdan en küçük bir iyi niyet, müsbet bir adım görmedik."
Bundan sonra da göreceğimizi sanmıyorum. Ben, bu plan bu şekilde görüşülmez dediğimde; yok görüşülür dediler, sizi oturttular.
Ama sonuç ne oldu?
Hiçbir ilerleme yok. Yaklaşımları değişecek gibi değil. Şimdi görelim bakalım İsviçre'de Türkiye devreye girince bir ilerleme sağlayabilecek mi?
Pek umutlu değilim. Ama inşallah sağlanır, inşallah Türk tarafının olmazsa olmazları orada kabul edilir. "Benim tercihim elbette bu olur."
Neyi müzakere edeceğiz ki?
Denktaş, bu karara varmasındaki en önemli etkenlerden birini de şöyle açıklıyor:
"AB ve Avrupa Konseyi temsilcileriyle burada yürüttüğümüz temasların sonuçları dün bize iletildi.
Kabul edilebilecek gibi değil. Bize dedikleri şu: Biz 1960'ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti'yle anlaşma yaptık.
O zaman kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti AB'ye giriyor. Kıbrıs Cumhuriyeti de bu görüşmelere göre yasalarını düzenledi. Onlar AB'ye uyumludur. Siz de bu devlete katılmak istiyorsanız, eklenebilirsiniz."
Yani mevcut Güney Kıbrıs Devleti'ni Kıbrıs Cumhuriyeti olarak kabul ediyorlar ve bize de o devletin bir dairesi gibi onların izin verdiği ölçüde gelin girin diyorlar.
Bu bizi yıkmaktır. Başka anlamı yoktur.
Diyorlar ki, "biz size delegasyonlar konusunda söz vermedik, bundan sonra da veremeyiz."
Türkiye başarırsa sevinirim.
KKTC Cumhurbaşkanı, 23 Mart'ta İsviçre'de başlayacak dörtlü görüşmelerde Türkiye'nin ne yapacağını da görmek istiyor.
"Eğer Türkiye, bu süreçte olmazsa olmazları Annan Planı'na geçirmeyi başarırsa tavrınız ne olur?" diye sorduğumuzda da Denktaş, şunları söylüyor:
"Türkiye'nin nasıl bir tutum göstereceği çok önemli. Eğer olmazsa olmazlarımızı plana taşıyabilirlerse memnun olurum. KKTC halkına durumu anlatırım. Plana evet deyin derim. Ama karşı taraf hiç umut vermiyor. Dörtlü görüşmelerde de bir şey değişmezse, o zaman halkıma destek vermeyin, derim."
Müslim Karabacak / diğer yazıları
- Hz. Muhammed'den (saa) kim niye rahatsız olur? / 17.03.2024
- Metro Entelijansiyasi / 14.03.2024
- Aşık Neyanî'ce... / 10.03.2024
- Müslümanın Allah'ı "zengin" Ehl-i Kitab'ın tanrısı fakirdir ve Milli Ekonomi Modeli de "zengin Allah" inancının üründür / 09.03.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 29.02.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 28.02.2024
- Bir Kerbela mersiyesi... (Ahmed Edib Harâbî) / 23.02.2024
- Bohem hayat Necip Fazıl / 20.02.2024
- Kelimelerin ahenkle dansı / 17.02.2024
- Çok şeye tercüman, hayatımıza dair... / 16.02.2024
- Metro Entelijansiyasi / 14.03.2024
- Aşık Neyanî'ce... / 10.03.2024
- Müslümanın Allah'ı "zengin" Ehl-i Kitab'ın tanrısı fakirdir ve Milli Ekonomi Modeli de "zengin Allah" inancının üründür / 09.03.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 29.02.2024
- Hak Teâlâ ayırmadı sana ne oluyor? / 28.02.2024
- Bir Kerbela mersiyesi... (Ahmed Edib Harâbî) / 23.02.2024
- Bohem hayat Necip Fazıl / 20.02.2024
- Kelimelerin ahenkle dansı / 17.02.2024
- Çok şeye tercüman, hayatımıza dair... / 16.02.2024