İkinci Abdülhamit'in siyasi, askeri ve diplomatik yönünü başarılı bulmadığımı ifade eden pek çok yazı yazdım. Herkes eteğindeki taşları, elindeki bilgileri ortaya dökmeli ki gerçekler ortaya çıksın. Hele hele tarihi konularda bu durum çok daha büyük önem arz ediyor. Vesikalar konuşsun, herkes aydınlansın, hakikatler ortaya çıksın.
Yoksa futbol takımı tutar gibi tarih övgüsü yapmanın, padişah hayranlığı ya da Abdülhamit sevdalısı kesilmenin bir anlamı yok.
Bazı gazetelerde ortaya konulan 2. Abdülhamit profili ve hayranlığının 2. Abdülhamit'in gerçek kişiliğinden çok uzak olduğunu düşünüyorum.
Oysa bu arkadaşlara Abdülhamit'in şu yönlerini de gündeme getirmelerini öneriyorum:
Abdülhamit, her gece uyumadan önce mutlaka kitap okurdu. Kitaba olan ilgisi ve merakı üst düzeydeydi. Yıldız Sarayı'ndaki kütüphanesinde, yabancı dillerde Türkiye hakkında yazılmış ve özel olarak tercümesi -yaklaşık 6 bin adet- yapılıp telif hakkı ödenmiş eserler, roman ve hikâyeler, coğrafya ve seyahatname koleksiyonu ve Avrupa'da çıkan bütün önemli gazeteler bulunuyordu.
Abdülhamit'i öven yazarlara bu yönünü de anlatmalarını, bu yönünü de örnek almalarını öneririm.
Abdülhamit, tarih, siyaset ve hukuk alanında kendini yetiştirmişti. 1850'den itibaren devrinin âlimlerinden musiki, hat, Arapça, Farsça, Osmanlı Edebiyatı ve Tarihi ve diğer İslâmî İlimleri tahsil etmişti. Osmanlı tarihini değişik kaynaklardan okuyup incelemişti. Geçmişe ait olayları kimsenin bilmediği şekilde teferruatıyla hikâye ederdi.
Abdülhamit'i öven yazarlara tarih, dil, edebiyat, hat sanatı ve musiki konusundaki maharetlerini de gündeme getirmelerini öneririm.
Abdülhamit roman okumayı çok severdi. Özellikle polisiye (dedektif) romanlar okurdu. Saraydaki tercümanlara özel olarak çevirttiği romanlar bir kütüphane dolduracak kadar fazlaydı. Özellikle de Victor Hugo'ya ve Arthur Conan Doyle'ye büyük hayranlığı vardı.
Abdülhamit'i öven yazalar; siz en son ne zaman roman okudunuz, Victor Hugo'yu elinize aldınız?
Abdülhamit'in Saray'ında resim salonu, fotoğraf atölyesi, musiki salonu ile bilhassa uğraştığı marangoz atölyesi vardı. Marangozluğa özellikle meraklıydı ve Avrupa'dan getirttiği yeni sistem birçok aletin bulunduğu geniş bir marangoz atölyesi mevcuttu. Pek çok sedefli ve oymalı eşyalar yapmıştı.
Tablo yapardı, fotoğraf çekerdi, çok güzel marangozluk eserleri imal ederdi. Marangozluk konusunda sanatkâr olan bir padişahın bu yönünü hiç dile getirme gereği duydunuz mu?
Abdülhamit'i öven yazarlar, resimle alakalı, musiki ile alakalı tek bir yazınız var mı?
Yoksa fotoğrafçılıktan, tablolardan nefret mi ediyorsunuz?
Abdülhamit, tiyatro ve konserleri çok severdi; Cuma, Çarşamba ve Pazar akşamları hususî tiyatrosunda bir temsil veya konser verdirirdi.
Abdülhamit'i öven yazarlara sesleniyorum: Ülkede tiyatronun düştüğü hali yazmayayım, en son ne zaman tiyatroya gittiniz? Özeli geçtik, devlet tiyatrolarının, şehir tiyatrolarının hangi oyununu izlediniz? Hayatınızda hiç konsere gittiniz mi?
İkinci Abdülhamit'i övün, hayran kalın ama bu yönlerini neden gizliyorsunuz?