Bugün köşemi Yılmaz Dikbaş'a teslim ediyorum. Yılmaz Dikbaş, Kalinka adlı sitesinde tabiri caizse hem kalemiyle hem konuşmalarıyla döktürüyor. Ben sürekli takip ediyorum. Size de öneriyorum. Tiryakilik yapıyor! Ortalıkta sürüyle yağdanlık yazarın adamım diye dolaştığı Bab-ı Ali'de "en cesur" kalemlerden birinin nasıl görmezden gelindiğini görün. İşte Yılmaz Dikbaş'ın son yazısı: "SİZİN İÇİNİZDE CASUS VARDIR!" Gedikpaşa Orta Okulu'nda Türkçe öğretmenimiz, öğrenimini Fransa'da yapmış güzel ve çok nazik bir hanımefendiydi. Ne zaman tahtaya kaldırdığı bir öğrenci sorduğu soruyu biraz geç anlasa, ağzından Fransızca tek bir sözcük çıkar:"Bonjour!" derdi. Yani, "Günaydın!" Biz bu öğretmenimizin adını "Bonjour" koymuştuk. "Bonjour" öğretmenimi bakın neden anımsadım. İnternet ortamında yayınlanan yasadışı ses kayıtlarında eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner şunları söylüyor: "Arkadaşlar, Birinci Orduda her şeyimizi çaldırmışız. Her şeyimizi! Seminerle ilgili neyimiz var neyimiz yok çaldırmışız! Konuşmalarımız dahil yetkisiz kişilere ulaşmış! Esas rezalet bu! Nasıl bu olur yahu, nasıl bu olur? Ne konuşuyorsak var adamların elinde! Nasıl olur yahu, bir ordu karargâhından bu bilgiler nasıl çıkar yaa! Nasıl çıkar, izahı yok! İzahı yok!" Vah zavallı Işık Koşaner vah! Ben size, "Bonjour!" desem yeterli olur mu? Söylemek zorundayım. Başta Işık Koşaner olmak üzere bizim yüksek komutanlarımızın çoğu, öyle anlaşılıyor ki, Kurtuluş Savaşı'nın evrelerini ayrıntılı olarak okumamışlar, incelememişler, irdelememişler, dersler çıkarmamışlardır! Başta Işık Koşaner olmak üzere, bizim yüksek komutanlarımız, öyle anlaşılıyor ki, Mustafa Kemal'i de doğru dürüst okumamışlar, öğrenmemişler, anlamamışlar, özümsememişlerdir! Bu ağır ama haklı eleştirimin bir dayanağını işte sizlere sunuyorum.
Tarih: 29 Ocak 1921 Cumartesi. Yer: Türkiye Büyük Millet Meclisi, Ankara. Gündemin en önemli maddesi: Mustafa Kemal Paşa'nın, Londra'ya gönderilecek Türk delegasyonu ile ilgili olarak İstanbul'da Tevfik Paşa ile yaptığı yazışmalara ait beyanatı. Ancak daha önce, Meclis'te Mustafa Kemal'e karşı olanların başını çeken Erzurum milletvekili Hüseyin Avni, on dört arkadaşıyla birlikte bir önerge vererek, Mustafa Kemal'in İstanbul hükümetiyle doğrudan iletişim kurmasını eleştirmiş, muhatap olarak Meclis'in alınmasını istemişlerdir. Meclis'in içi kaynamaktadır. Mustafa Kemal yanlıları ve karşıtları, bir birlerine bağırarak, suçlamalar yağdırarak konuşmakta, gürültüler arasında ne söylendiği tam anlaşılmamaktadır. Yüzü gergin, kaşları çatık Mustafa Kemal kürsüye çıkar ve şunları söyler: "Efendiler! Meclisinize gayet acı bir gerçeği söylemek zorundayım: Sizin içinizde casus vardır! Efendiler! En gizli oturumunuzda görüşülen, ulusa ve yurda ait en gizli noktalar, yabancılara raporla verilmiştir!.." Meclis'te korkunç bir uğultu? Gürültülere "kahrolsun" sesleri karışıyor? Mustafa Kemal, konuşmasını sürdürür: "Boş yere durumu karıştırmayınız?Yalnız şuna güveniniz ki izlenen yol, burada namuslu ve vicdanlı üyelerin görüşlerine tıpatıp uygundur. Efendiler! Bu önergeye imza koyanlar arasında hafiye vardır!" Mecliste, milletvekilleri arasında casusların bulunduğu öyküsü, bir kitap olacak kadar uzundur. (1)Bu öykünün sonunda, Mustafa Kemal, hepimizin kulağına küpe olması gereken bir ders verir: "Muhterem Efendiler! Meclislerle yönetilen ülkelerde en tehlikeli yön, bazı milletvekillerinin yabancılar adına ve hesabına çalışmış ve satın alınmış olmalarıdır! Millet meclislerine kadar girmek yolunu bulabilen vatansızlara rastlanmasının uzak bir ihtimal olmayacağına tarihin bu konuda örnekleriyle hükmetmek zorunludur. Bunun için millet, vekillerini seçerken çok dikkatli ve kıskanç olmalıdır." Mustafa Kemal, meclisin içine bile yabancılar adına çalışan hainlerin girebileceğini vurguluyor ama Işık Koşaner, ordunun içine de casusların, satılmışların girebileceğini hiç hesaba katmıyor! Sonra tutup, çaresiz yaşlı bir zavallı gibi, "Nasıl olur yahu, bir ordu karargâhından bu bilgiler nasıl çıkar yahu!" diye sızlanıp ağlaşıyor! Yılmaz Dikbaş 1 Eylül 2011
[email protected]