Dünyanın durumu gerçekten içler acısı. Her yerde adaletsizlik, zulüm, işkence, terör, savaş, kan ve gözyaşı hâkim durumda. Bu kötülüklerden en büyük pay ise Müslümanlara düşmektedir. Müslümanlar, bütün sorumluluğu dış güçlere yükleyerek, geçmişin altın sayfalarına sığınarak, teselli bulamazlar. Müslümanların, geçmişte büyük ve parlak bir medeniyet kurduğunu, dost-düşman herkes biliyor. Bilmesine biliyor, ama o medeniyetten faydalanmayı, medeniyetin mirasçıları dahi düşünmüyor. Ne büyük bir nasipsizlik!
Peki, böyle yapılıyor da, dünyada yaşanan sorunlara çözüm bulunuyor mu? Hayır, çözüm diye ortaya konulanlar, ayrı bir sorun oluyor. Tabiri caizse, insanlık çıkmaz sokakta, bir aşağı, bir yukarı koşuşuyor. Öyle bir terslik yaşanıyor ki, akıllara ziyan. Dünyanın bu duruma düşmesinin yegâne müsebbibi Batı medeniyetidir. Ne yazık ki, çözüm de yine o medeniyette arandığı için bulunamıyor.
Daha acısı, geçmişiyle övünen, iftihar eden Müslümanlardan bazıları da, çözümü Batı medeniyetinde arayanlar kervanında. Hâlbuki dünya sorunlarının tek çözücüsü Müslümanlardır. Müslüman Türkler ise çözüm bulmada öncü olmak konumundadır. Öyle de, öncü olabiliyorlar mı? Ne gezer. Uzun yıllardır, ülkemizi idare edenler, öncü olmayı değil, Batı’nın değerlerini taşımayı görev bilmişlerdir.
AKP hükümeti, “önceki hükümetler, Ortadoğu sorunlarıyla ilgilenmiyordu, biz ilgileniyoruz” diyerek, kendine övünç payı çıkarıyor. Müslümanların, birbirlerinin sorunlarıyla ilgilenmeleri, kardeşlik görevidir. Buna kimsenin bir diyeceği olamaz. Ancak, hükümetimizin ilgilenişi, bu çerçevede bir ilgileniş değildir. İlgileniş amacı, tarzı, yol ve yöntemi çok yanlıştır. Herkes biliyor ki, Türkiye’nin Ortadoğu sorunlarıyla ilgilenişi, Ortadoğu’da oyun kuran, fitne ve fesat çıkaranların işine yarıyor.
Ne ilginçtir ki, bu ilgileniş, ABD, AB ve İsrail’i rahatsız etmiyor. Tam aksine, o ülkeler, Ortadoğu ülkelerine Türkiye’nin örnek alınmasını salık veriyorlar. Türkiye’ye övgüler diziyorlar. Bazı idarecilerimiz ve aydın geçinenlerimiz de, bundan sevinç duyuyor.
Aynı yanlışı ve hezimeti, bağımsızlığını yeni kazanan Türk cumhuriyetlerinde de yaşadık. O cumhuriyetler, Türkiye’den ağabeylik, kardeşlik bekledi. Ama o zamanki yöneticilerimiz, onlara, “Biz, size Batı medeniyetinin değerlerini ve şarabını, yanlış duymadınız, evet şarabını, taşıyacağız” dediler. Bu tutumumuz, Türk cumhuriyetlerini hayal kırıklığına sevk etti. O ülkelerde itibarımız düştü.
Aynı hatayı, şimdi Ortadoğu’da tekrarlıyoruz. Ortadoğu ülkelerinin sorunlarıyla ilgilenelim, onlara yardım edelim, destek sağlayalım, ama bunlar milletimize yakışan şekilde olsun. Batılılar, Ortadoğu ülkelerine Türkiye’nin örnek alınmasını telkin ediyor, iyi de Türkiye de Batı’yı örnek almıyor mu? Dolayısıyla, bu durumda Türkiye, Batı’nın taşeronu seçilmiş olmuyor mu?
Bir kere şunu hiç unutmayalım, İslâm medeniyetinin, Avrupa içlerine doğru yayılması, askeri ve teknik üstünlük sebebiyle olmamıştı. Üstünlük, sorunlara çözüm bulmada, sergilenen güzellikte, adalette ve taşınan mesajda idi. Bugün de o mesaj, aynı saflığı ile ortada. Eksik olan, o mesajı, insanlığa sunacak dava adamlarıdır. Bu gerçekleşebilirse, geçmişte olduğu gibi insanlar, yine Müslümanlara ‘kurtarıcı’ olarak sarılacaktır. İnsanlığın önünde başka bir çıkış yolu bulunmamaktadır.
Batılı bazı bilim adamları bile, bu gerçeği görüyor, Batı medeniyetinin çöktüğünü, çürüdüğünü, batmakta olduğunu dile getiriyor. Buna rağmen, hâlâ sorunlarımıza, Batı’dan çözüm beklemek büyük bir bedbahtlıktır. Maalesef, Müslümanlar, tarihin bir nesnesi olmuş durumdalar. Geçmişte iletişim bu kadar yaygın olmadığı halde, Müslümanlar, bütün dünyayı etkiliyordu. Günümüzde de aynı başarıyı göstermek mümkün. Yeter ki, Batı’nın peşine takılmayalım, sorunlarımıza kendi medeniyetimizden çözümler bulalım. Ezcümle insanlığı için düştüğü bunalımdan kurtaracak çözümü, Müslümanlar da, diğer insanlar gibi başka yerlerde ararlarsa, çözümsüzlük kaçınılmaz olur.
Peki, böyle yapılıyor da, dünyada yaşanan sorunlara çözüm bulunuyor mu? Hayır, çözüm diye ortaya konulanlar, ayrı bir sorun oluyor. Tabiri caizse, insanlık çıkmaz sokakta, bir aşağı, bir yukarı koşuşuyor. Öyle bir terslik yaşanıyor ki, akıllara ziyan. Dünyanın bu duruma düşmesinin yegâne müsebbibi Batı medeniyetidir. Ne yazık ki, çözüm de yine o medeniyette arandığı için bulunamıyor.
Daha acısı, geçmişiyle övünen, iftihar eden Müslümanlardan bazıları da, çözümü Batı medeniyetinde arayanlar kervanında. Hâlbuki dünya sorunlarının tek çözücüsü Müslümanlardır. Müslüman Türkler ise çözüm bulmada öncü olmak konumundadır. Öyle de, öncü olabiliyorlar mı? Ne gezer. Uzun yıllardır, ülkemizi idare edenler, öncü olmayı değil, Batı’nın değerlerini taşımayı görev bilmişlerdir.
AKP hükümeti, “önceki hükümetler, Ortadoğu sorunlarıyla ilgilenmiyordu, biz ilgileniyoruz” diyerek, kendine övünç payı çıkarıyor. Müslümanların, birbirlerinin sorunlarıyla ilgilenmeleri, kardeşlik görevidir. Buna kimsenin bir diyeceği olamaz. Ancak, hükümetimizin ilgilenişi, bu çerçevede bir ilgileniş değildir. İlgileniş amacı, tarzı, yol ve yöntemi çok yanlıştır. Herkes biliyor ki, Türkiye’nin Ortadoğu sorunlarıyla ilgilenişi, Ortadoğu’da oyun kuran, fitne ve fesat çıkaranların işine yarıyor.
Ne ilginçtir ki, bu ilgileniş, ABD, AB ve İsrail’i rahatsız etmiyor. Tam aksine, o ülkeler, Ortadoğu ülkelerine Türkiye’nin örnek alınmasını salık veriyorlar. Türkiye’ye övgüler diziyorlar. Bazı idarecilerimiz ve aydın geçinenlerimiz de, bundan sevinç duyuyor.
Aynı yanlışı ve hezimeti, bağımsızlığını yeni kazanan Türk cumhuriyetlerinde de yaşadık. O cumhuriyetler, Türkiye’den ağabeylik, kardeşlik bekledi. Ama o zamanki yöneticilerimiz, onlara, “Biz, size Batı medeniyetinin değerlerini ve şarabını, yanlış duymadınız, evet şarabını, taşıyacağız” dediler. Bu tutumumuz, Türk cumhuriyetlerini hayal kırıklığına sevk etti. O ülkelerde itibarımız düştü.
Aynı hatayı, şimdi Ortadoğu’da tekrarlıyoruz. Ortadoğu ülkelerinin sorunlarıyla ilgilenelim, onlara yardım edelim, destek sağlayalım, ama bunlar milletimize yakışan şekilde olsun. Batılılar, Ortadoğu ülkelerine Türkiye’nin örnek alınmasını telkin ediyor, iyi de Türkiye de Batı’yı örnek almıyor mu? Dolayısıyla, bu durumda Türkiye, Batı’nın taşeronu seçilmiş olmuyor mu?
Bir kere şunu hiç unutmayalım, İslâm medeniyetinin, Avrupa içlerine doğru yayılması, askeri ve teknik üstünlük sebebiyle olmamıştı. Üstünlük, sorunlara çözüm bulmada, sergilenen güzellikte, adalette ve taşınan mesajda idi. Bugün de o mesaj, aynı saflığı ile ortada. Eksik olan, o mesajı, insanlığa sunacak dava adamlarıdır. Bu gerçekleşebilirse, geçmişte olduğu gibi insanlar, yine Müslümanlara ‘kurtarıcı’ olarak sarılacaktır. İnsanlığın önünde başka bir çıkış yolu bulunmamaktadır.
Batılı bazı bilim adamları bile, bu gerçeği görüyor, Batı medeniyetinin çöktüğünü, çürüdüğünü, batmakta olduğunu dile getiriyor. Buna rağmen, hâlâ sorunlarımıza, Batı’dan çözüm beklemek büyük bir bedbahtlıktır. Maalesef, Müslümanlar, tarihin bir nesnesi olmuş durumdalar. Geçmişte iletişim bu kadar yaygın olmadığı halde, Müslümanlar, bütün dünyayı etkiliyordu. Günümüzde de aynı başarıyı göstermek mümkün. Yeter ki, Batı’nın peşine takılmayalım, sorunlarımıza kendi medeniyetimizden çözümler bulalım. Ezcümle insanlığı için düştüğü bunalımdan kurtaracak çözümü, Müslümanlar da, diğer insanlar gibi başka yerlerde ararlarsa, çözümsüzlük kaçınılmaz olur.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018