Sömürgeleştirme faaliyetlerini ‘medenileştirme’ adı altında sürdüren Batılılar, şöyle diyorlardı: “Batı medeniyetinin dışında kalan herkes barbardır, mutlaka medenileştirilmesi gerekir.” Günümüzde aynı faaliyetleri ‘demokrasi ihracı’ ile sürdürmeye çalışıyorlar. Afganistan, Irak ve Libya’nın işgali, sözde bu amaç için gerçekleştirilmiştir.
Batılılar, demokrasi ihracında yeni hedef olarak Afrika’yı, başrol oyuncusu da Türkiye’yi seçtiler. ABD Başkanı Obama, ülkemizi ziyaret ettiğinde “model ortaklık” kavramını gündeme getirmişti. O zaman bu kavram üzerinde çok tartışmalar yapıldı. Sonra gelişmelerden anlaşıldı ki, model ortaklık kavramıyla kast edilen, demokrasi ihracında Türkiye’nin başrol oynaması ve öncülük yapmasıdır.
Batılıların, Müslüman ülkelere demokrasi ihraç etmekteki asıl maksadı nedir? Doğru, düzgün işleyen bir demokratik yönetim mi? Hayır, Batılılar onu değil, demokratik düşünce tarzının ihracı için uğraşıyorlar. Demokratik düşünce tarzında kesin doğru ve kutsal olan çoğunluğun dediğidir. Bu ise, İslâm’a aykırıdır. Batılılar bunu, İslâm inancının yerine kaim kılmayı, demokrasi ihracı diyerek allayıp pulluyorlar.
Batılılar, Müslüman ülkelerde, özgür ve adaletli bir seçimle iktidarların değişmesini, yani demokrasinin işlemesini isterler mi? Asla istemezler, onların istediği, halkın oyuyla işbirlikçilerinin iktidara gelmesidir. Bunun aksi olursa, onu kabul etmezler, seçimlere hile karıştırıldığını ilân ederler, kargaşa çıkarmak için ellerinden geleni yaparlar. Bu konuda örnekler çok, tipik bir örnek de Hamas’tır. Şimon Peres, seçimle gelen Hamas’ın demokratik meşruiyeti olmadığını ileri sürmüş ve şöyle demişti: “Demokrasi, oy vermek değildir. Demokrasi bir medeniyettir.” İslâm ülkelerine ihraç etmek istedikleri işte bu medeniyettir.
Batılılar, “demokrasiyi halk kurar ve korur” derler. Öyleyse sorarız: Demokrasiyi zorla, topla-tüfekle, işkence ve işgalle ihraç etmek ne anlama geliyor? Dahası, demokrasi ihraç edilen ülkelerde, onu koruyan ve kollayan kurumların kurulması neyin nesidir? Hani her şeyin başı özgürlüklerdi?
Fransız filozof Maurice Duverger, “Devleti ve özgürlükleri yıkacak fikirlerin örgütlenmesine imkân verilmelidir. Bu fikirler iktidar olmazsa üzerinde durmaya değmez. Ama iktidar olurlarsa demek ki, o ülke demokrasi yönetimine lâyık değildir” der. Batılıların, kendi ülkeleri de dâhil, buna uyduğu görülmüş müdür? Uymazlar, uyamazlar, çünkü amaçları sömürmektir, diğer sözlerin ve tezlerin hepsi palavradır.
İslâm ülkelerine, şeklen demokrasi ihraç etmek istemelerinin bir diğer sebebi şudur: Malumdur ki, birçok demokratik ülkelerde partiler, çokuluslu şirketlerden ve yerli işbirlikçilerinden aldıkları parasal desteklerle yaşarlar. Bu destekle hükümet olan partiler, o şirketlerin çıkarlarını gözetmek zorunda kalırlar. Böylece devlet ve halk, o şirketlerin hizmetçisi konumuna getirilir. İslâm ülkelerinde, sözde demokratik yönetim bu sömürü çarkının kurulması için istenmektedir. Halkın çoğunluğu, hatta seçilenlerin bir kısmı, bu oyunun farkında olamaz. Seçilenlerden bazısı, şirketlerin değil kamunun yararı için çalıştığını zanneder. Bazısı da işbirlikçidir, bilerek ve isteyerek bu işi yapar.
Afganistan, Irak ve Libya’da, demokratik yönetim, çokuluslu şirketlerin plân ve projesi değil miydi? Baksanıza, halk her gün birbirini boğazlıyor, can güvenliği kalmamış, ama şirketlerin güvenliği tam. Hiçbir sorun çıkmadan, sömürü sürüyor. Demek ki, Batılılar için önemli olan ekonomik sömürüdür, gerisi ise lâf ü güzaftır.
Demokrasilerde halkın yönetime, alınan kararlara katılması esas kabul edilir, ama iş ekonomik kararlara gelince, “bu iş uzmanlık işidir” denilerek, halk devre dışı bırakılır. Çünkü başka türlü sömürü gerçekleşmez.
Özetle ifade edersek, demokrasi ihracı, İslâm’a ve İslâm ülkelerine yönelik bir operasyondur. Türkiye’nin bu oyuna gelmemesini diliyor ve bekliyoruz.
Batılılar, demokrasi ihracında yeni hedef olarak Afrika’yı, başrol oyuncusu da Türkiye’yi seçtiler. ABD Başkanı Obama, ülkemizi ziyaret ettiğinde “model ortaklık” kavramını gündeme getirmişti. O zaman bu kavram üzerinde çok tartışmalar yapıldı. Sonra gelişmelerden anlaşıldı ki, model ortaklık kavramıyla kast edilen, demokrasi ihracında Türkiye’nin başrol oynaması ve öncülük yapmasıdır.
Batılıların, Müslüman ülkelere demokrasi ihraç etmekteki asıl maksadı nedir? Doğru, düzgün işleyen bir demokratik yönetim mi? Hayır, Batılılar onu değil, demokratik düşünce tarzının ihracı için uğraşıyorlar. Demokratik düşünce tarzında kesin doğru ve kutsal olan çoğunluğun dediğidir. Bu ise, İslâm’a aykırıdır. Batılılar bunu, İslâm inancının yerine kaim kılmayı, demokrasi ihracı diyerek allayıp pulluyorlar.
Batılılar, Müslüman ülkelerde, özgür ve adaletli bir seçimle iktidarların değişmesini, yani demokrasinin işlemesini isterler mi? Asla istemezler, onların istediği, halkın oyuyla işbirlikçilerinin iktidara gelmesidir. Bunun aksi olursa, onu kabul etmezler, seçimlere hile karıştırıldığını ilân ederler, kargaşa çıkarmak için ellerinden geleni yaparlar. Bu konuda örnekler çok, tipik bir örnek de Hamas’tır. Şimon Peres, seçimle gelen Hamas’ın demokratik meşruiyeti olmadığını ileri sürmüş ve şöyle demişti: “Demokrasi, oy vermek değildir. Demokrasi bir medeniyettir.” İslâm ülkelerine ihraç etmek istedikleri işte bu medeniyettir.
Batılılar, “demokrasiyi halk kurar ve korur” derler. Öyleyse sorarız: Demokrasiyi zorla, topla-tüfekle, işkence ve işgalle ihraç etmek ne anlama geliyor? Dahası, demokrasi ihraç edilen ülkelerde, onu koruyan ve kollayan kurumların kurulması neyin nesidir? Hani her şeyin başı özgürlüklerdi?
Fransız filozof Maurice Duverger, “Devleti ve özgürlükleri yıkacak fikirlerin örgütlenmesine imkân verilmelidir. Bu fikirler iktidar olmazsa üzerinde durmaya değmez. Ama iktidar olurlarsa demek ki, o ülke demokrasi yönetimine lâyık değildir” der. Batılıların, kendi ülkeleri de dâhil, buna uyduğu görülmüş müdür? Uymazlar, uyamazlar, çünkü amaçları sömürmektir, diğer sözlerin ve tezlerin hepsi palavradır.
İslâm ülkelerine, şeklen demokrasi ihraç etmek istemelerinin bir diğer sebebi şudur: Malumdur ki, birçok demokratik ülkelerde partiler, çokuluslu şirketlerden ve yerli işbirlikçilerinden aldıkları parasal desteklerle yaşarlar. Bu destekle hükümet olan partiler, o şirketlerin çıkarlarını gözetmek zorunda kalırlar. Böylece devlet ve halk, o şirketlerin hizmetçisi konumuna getirilir. İslâm ülkelerinde, sözde demokratik yönetim bu sömürü çarkının kurulması için istenmektedir. Halkın çoğunluğu, hatta seçilenlerin bir kısmı, bu oyunun farkında olamaz. Seçilenlerden bazısı, şirketlerin değil kamunun yararı için çalıştığını zanneder. Bazısı da işbirlikçidir, bilerek ve isteyerek bu işi yapar.
Afganistan, Irak ve Libya’da, demokratik yönetim, çokuluslu şirketlerin plân ve projesi değil miydi? Baksanıza, halk her gün birbirini boğazlıyor, can güvenliği kalmamış, ama şirketlerin güvenliği tam. Hiçbir sorun çıkmadan, sömürü sürüyor. Demek ki, Batılılar için önemli olan ekonomik sömürüdür, gerisi ise lâf ü güzaftır.
Demokrasilerde halkın yönetime, alınan kararlara katılması esas kabul edilir, ama iş ekonomik kararlara gelince, “bu iş uzmanlık işidir” denilerek, halk devre dışı bırakılır. Çünkü başka türlü sömürü gerçekleşmez.
Özetle ifade edersek, demokrasi ihracı, İslâm’a ve İslâm ülkelerine yönelik bir operasyondur. Türkiye’nin bu oyuna gelmemesini diliyor ve bekliyoruz.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018