Sivil anayasanın 'daha demokratik olacağı' söyleniyor, bazıları da sevinçten uçuyor. Çünkü millete yıllardır, bütün sorunların 'daha çok demokrasi' ile çözüleceği empoze ediliyor. Bu iddia doğru mu, milletin böyle bir talebi var mı? Hayır, ne bu iddia doğrudur, ne de milletin böyle bir talebi vardır. Gizliyorlar, saklıyorlar, aldatıyorlar, daha çok demokrasi, ülkemizi bölmek isteyenlerin, yani ABD ve AB'nin dayatmasıdır. Asırlardan beri Türk milletinin idarecilerinden istediği tek şey, dış saldırılara karşı bağımsızlığı ve ülkeyi korumak, içte de adalettir."Başkaları neden bize daha çok demokrasiyi dayatsın" diye sorabilirsiniz. Hemen söyleyelim: Daha çok demokrasi adıyla dayattıkları sistem, yalnızca onların ve yerli işbirlikçilerin işine yaradığı için. Böyle olmasaydı, ABD demokrasi ihracı için proje yapar, fon kurar mıydı? "Görünüşte geri kalmış ülkelere 'Demokrasi İhracı' adı altında adı Reagan tarafından kurulan 'Demokrasi Projesi' 1980'lerin başandan itibaren 92 ülkede uygulanmakta ve bu ülkeler yeni mandacıların işbirliğiyle örülen WEB'de yani 'Örümcek Ağı' içinde çırpınmaktadırlar ki, Türkiye de bu ülkelerden biridir... ABD Kongresi'nin onayıyla 1983 yılında NED, yani ' Ulusal Demokrasi Fonu' kurulur. Para kaynağı doğrudan ABD hazinesidir, yani devlettir" (Bkz. İsmail Şefik Aydın, Uyan Türkiye-Tarih Tekerrür Etmemeli, s. 19-20). Anlayacağımız o ki, ne ABD, ne AB, ne de yerli işbirlikçiler bedava demokrasi diyor. Bir başka deyişle, demokrasiyi kendi menfaatleri için istiyor, milleti de minnet altında bırakmaya uğraşıyorlar. "Eğer bir ülkede Amerika, demokrasiyi geliştirmeye çalışıyorsa, biliniz ki, mutlaka ardında Amerika tröstlerinin menfaatleri vardır. Ve o ülke için dua ediniz, Irak bunun en son ve en trajik örneğidir" (A.g.e., s.37).Demokrasiyi seçimlerden ibaret zannedenler, Irak'a gerçekten demokrasinin getirildiğini ileri sürebilir. Öyle ya, seçimler yapılmış, halkın oyuyla bir iktidar teşekkül etmiş. İşte size baba gibi demokrasi. Nitekim Irak hükümeti, bu görüşü savunuyor. Halbuki bir ülkede aslolan seçimler ve dahası gerçek demokrasi değil, bağımsızlıktır. Bunların ancak bağımsız bir ülkede anlamı olabilir. "Daha demokratik olacak" denilen sivil anayasa taslağında ise egemenliğin "milletlerarası ve milletlerüstü kuruluşlara" devredilmesi öngörülüyor. Bu durumda 'daha demokratik' ifadesi, sadece bir aldatmacadır, tuzağın üzerine atılan bir yemdir. Egemenliğin devir-teslim işlemini yapmaya hazırlananlar "egemenliği devretmiyoruz, paylaşmıyoruz, yalnızca kullanımını paylaşıyoruz" diyerek, egemenlik için kanını ve canını vermiş bir milletin çocuklarını, kelime oyunlarıyla aldatacaklarını sanıyorlar. Bu sözlere aldananlar varsa, yazıklar olsun.Şimdi daha iyi anlaşılıyor, "bağımsızlık anlayışı değişti" tezini sürekli işlemeleri. Demek ki amaç, egemenliğin devrine milletin ses çıkarmaması idi. Asırlardan beri değişmeyen bağımsızlık anlayışını, Soros'tan beslenenler, bir anda tersyüz ettiler. İbn Haldun, bağımsızlığı "iktidarı elinde bulunduranın üzerinde kendi iradesini dayatan bir gücün olmama hali" olarak tanımlıyor. Bu tanıma göre -ki doğru bir tanımdır- bağımsızlık anlayışı, ancak bağımlılığa bağımsızlık derseniz değişebilir. Başka türlüsü zırvadan öteye geçmez. Bağımsız devlet, istediği devletle, istediği şekilde münasebet kurar, ona hiçbir güç "yapamazsın, edemezsin" diyemez. Bağımsız devlet, iç işlerinde de müdahale kabul etmez. Bu ölçülerden hareketle sosyal bilimciler, bağımsızlığın tarifini daha açık olarak şöyle yapıyorlar: "Bağımsızlık bir devletin hiçbir dış gücün kontrol ve müdahalesi olmaksızın tüm dış ve iç işlerini yönetme keyfiyetidir". Demokrasi sarhoşları, "bağımlı devlet, bağımsız birey" tezi ile bunun karşısına çıkıyorlar. Ne büyük bir çelişki! Devletin ve bireyin bağımsızlığı birbirinden ayrılmaz ki. Devlet bağımlı ise bireyler, bireyler bağımlı ise devlet, bağımlı demektir. Görüldüğü gibi, "daha çok demokrasi" yalanı, kimilerinin aklını başından almış durumda. Öyle ki, Türk milletini, kendi irade ve rızası ile egemenliği devretmeye, yani demokratik yolla teslim etmeye zorluyorlar. Bu oyuna gelmeyelim.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018