Basında yer alan haberlere göre Gülen'in iadesini konuşmak ve tutuklu papaz Brunson'la takas pazarlığı yapmak için ABD'den bir heyet geliyormuş.
Amerikalıların Gülen'i iade edeceklerini hiç sanmıyorum. FETÖ'nin en önemli faaliyetlerinden olan başta Amerika olmak üzere birçok küresel güç tarafından desteklenen dinlerarası diyalog organizasyonlarının baş hamisi olanlar, piyonlarını neden harcasın?
Gülen'in ve dinlerarası diyalog faaliyetlerinin en önemli destekleyicileri Amerika merkezli kurumlardı. Türkiye, ABD'den gelen heyet bunları tek tek sormalıdır, 'neden?' diye.
FETÖ'nün kaynaklarının en önemli merkezlerinden biri ABD'de bulunan ve direkt olarak ABD Başkanı'nın onayı ile çalışan NED (National Endowment for Democracy) yani Ulusal Demokrasi Fonu'dur.
NED 1983 yılı sonlarında ABD Kongresi'nin onayı ile kuruldu.
Bu fonun kuruluş amacı, Amerika'nın dünya üzerindeki hâkimiyetini gerçekleştirmek için bir çok ülkede kurulacak dernek, vakıf gibi sivil toplum kuruluşlarını ABD çizgisinde tutmak, bu amaçla gerekli parasal desteği sağlamaktır.
ABD çizgisinde tutulacak ve desteklenecek sivil toplum kuruluşları arasında, bulundukları ülkelerde dinde reform yapmak, Dinlerarası Diyalog çalışmalarına destek vermek gibi faaliyetler içinde olanların büyük ölçüde yararlandıkları bilinmektedir.
CIA emeklisi Ralp Mcgehee bu kuruluşun işlevini şöyle anlatır: "CIA'nın ülkelerin karıştırılması operasyonlarda kullanılan birçok işlevinin NED'e transfer edilmesiyle, Demokrasi için Ulusal Fon'un kullanımına gidildi. CIA'nın örtülü eylemlerine ek olarak Uluslararası Kalkınma Ajansı (AID) ve Birleşik Devletler İstihbarat Ajansı (USIA) da 'demokrasi yayma' operasyonlarında yer almaktadırlar." (Sivil Örümceğin Ağında, Mustafa Yıldırım, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, sf.17)
Bir CIA uzmanının, ABD'nin ülkeleri karıştırma şeklinde özetlediği fonksiyonu içinde 'özellikle Müslüman ülkelerin dini ve sosyal yaşantılarını karıştırma' misyonu önemli yer tutar.
Eski bir CIA görevlisi olan ve ABD istihbaratının Ortadoğu İstasyon Şefi olarak uzun yıllar Türkiye'de görev yapan Graham Edmund Fuller de Türkiye'de diyalog çalışmalarını yürüten grupların sosyolojik ve dinsel durumlarının araştırılması için onlarla yoğun bir şekilde irtibata geçmiştir. Hatta bu gruplarla ilgili yaptığı bir çalışmadan dolayı Earhart Foundation istihbarat fonlarından 30 bin dolar aktarmıştır.
Fuller, NED parasıyla desteklenen Ankara ve Urfa konferanslarına da katılmış, etnik kimlikler konusunda konuşmalar yapmıştır.
1990 yılında Rand Corporation, Türkiye'deki dini hareket ile devletin, partilerin, örgütlerin, bu hareketle ilişkileri konusunda bir rapor hazırlamıştır. Bu raporda Türkiye'de diyalog misyonunu benimseyen gruplarla irtibata geçilmesi, "bu akımın ılımlı üyeleriyle resmi olmayan ve temkinli ilişkiler kurulması" isteniyordu.
Bu ılımlı liderlerle kurulan temkinli ilişkiler, Vatikan çizgisinde yürüyen diyalog çalışmalarına uluslararası bir hüviyet kazandıracak, diyalog projesi, Vatikan-ABD-AB çizgisinde bir küresel imha projesi olarak Türkiye'nin başına daha da büyük bir gaile açacak şekle bürünecektir.
Dinlerarası Diyalog çalışmalarına zaman zaman bölücü ve misyonerlik kokan, toplumu tehdit edici çalışmalar şeklinde değerlendirmelerde bulunulduğunda, bu değerlendirmelere en çok tepki gösteren çevrelerin başında ABD'nin olması ilginçtir.
ABD Eski Dışişleri Bakanı Madeline Albriht'ın Yardımcısı, Din Hürriyeti Bürosu'nun Başkanı Kore kökenli Harold Hongju Koh'un sözleri bu bağlamda çok ilginçtir: "Herhangi bir yerde dinlerarası diyaloğu desteklediğini ifade eden bir sivil hareket, eğer toplumu tehdit etmekle suçlanıyorsa, fikirlerle, inancın ifadesi ile topluma gerçek bir tehdit oluşturma arasındaki bağlantı nerede gösterilebilir?" (Zaman, 9 Şubat 1998)
Koh, sözlerini daha da ileri götürerek ve ABD adına adeta tehditte bulunarak şöyle ilave ediyor: "Bazı ülkeler biz falan grubun başını eziyoruz; çünkü onlar bir tarikat ya da mezhep diyor. Benim kanaatimce bir etiket koymak yetmez. Fikirlerin, inançların neşv-ü nema bulmasına müsaade edilmeli. Devlete, söz konusu hareketin başını ezmeye ya da faaliyetlerini engellemeye başlamadan önce iddiasını ispat etme yükümlülüğü düşer."
Roh, diyaloğa açık destek vermekte, diyalog çalışmalarının aleyhindeki çalışmaları tehdit etmektedir. Koh'un Türkiye ziyaretinde yaptığı temaslar ise onun başında bulunduğu Din Hürriyeti Bürosu ile hiç de bağdaşır değildi.
Koh, Marmara Depremi öncesinde sonrasında yaptığı Türkiye ziyaretinde hemen Güneydoğu gitmiş, bölgede PKK'ya yakın unsurlarla görüşmüş, Kürt milliyetçisi olarak değerlendirdiği parti ile de gizli bir görüşmede bulunmuştu.
Bir taraftan diyaloğu destekleyen öbür taraftan bölücü unsurlarla kol kola görüntülenen ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı'nın, gerçek amacının ne olduğu bu görüşmelerin satır aralarında gizliydi. Türk delegasyonu, Amerika'dan gelecek heyete bunları sormalıdır.
"Amerika ve CIA bağlantılı unsurlar neden diyalog çalışmalarını ve bu örgütün başı olan Gülen'i desteklemiştir?" diye sormalıdır.
Hazır ayağımıza geliyorlar, sorun bakalım ne cevap verecekler?