FETÖ yapılanmasının hareket noktasının 1997'de sinsi bir şekilde başlayan dinlerarası diyalog çalışmaları olduğunu, bu çalışmalarla 'dinin altının oyulmak istendiğini', bu çalışmaların ülke ve devlet bütünlüğü için çok büyük bir tehdit oluşturduğunu Yeni Mesaj gazetesi yazarları olarak binlerce yazı ile dile getirdik.
17/25 Aralık süreci ve 15 Temmuz darbesi kalkışması sonrası, FETÖ'nün tahmin edilenin ötesinde bir tehlike olduğunu yeni idrak edenler, devletin bütün gücüyle bu yapının üzerine gitmesini sağladılar.
Ama bizim asıl altını çizdiğimiz konu olan dinlerarası diyalog çalışmaları ve bu çalışmalara destek veren küresel şebekeler hiç gündeme getirilmedi.
FETÖ'nün sadece devlet yapısında meydana getirdiği paralel örgütlenme ve tahribatın üzerine gidildi. Oysa FETÖ'nun asıl huruç noktası, dinlerarası diyalog diyerek Vatikan'dan aldığı misyon gereği, dinin özüne yönelik paralel bir tahribat meydana getirme çabası idi.
Rabbime şükürler olsun ki, dinlerarası diyalog ve hatta Feto'ya yönelik kardinallik suçlaması, EN SONUNDA yargıya da taşındı ve 'bir yiğit' savcının iddianamesinde yer buldu.
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Savcısı Zafer Dur'un hazırladığı 56 sayfalık FETÖ iddianamesi 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi.
İddianamede Türkiye'de ilk defa Feto'nun Vatikan'a yaptığı ziyarete dikkat çekiliyor, dinlerarası diyalog çalışmalarının altı çiziliyor ve şöyle deniliyor:
"Gülen'in savunduğu 'dinlerarası diyalog' adı altındaki çalışmalarla, İslam inancının temeli ile bağdaşmayan faaliyetlerin yürütülmektedir. Aksiyon Dergisi'nin, 10'uncu yıl özel sayısının 'İnsanlık Onu Bekliyor: Hz. İsa' kapağıyla çıkması buna bir örnektir."
İddianamede Gülen'in Edirne'de vaizlik yaptığı tarihlerde kiliseye yazdığı iddia edilen mektubun önemli olduğunun altı çizilirken, FETÖ liderinin "Vatikan'ın gizli kardinali" olduğu üzerinde araştırmalar yapan ve "Vatikan ve Tapınak Şövalyeleri" isimli kitabı yazan Aytunç Altındal'ın bu nedenle sürekli ölüm tehdidi almasının da 'düşündürücü' olduğu belirtildi..
Gülen'in ABD'ye gitmeden yaklaşık bir yıl önce, 9 Şubat 1998'de Vatikan'da Papa 2. Jean Paul'le görüştüğü belirtilerek, "Papa 2. Jean Paul'ün bu görüşmeden 12 gün sonra atadığı 20 kardinal yanında 100 yıla yakın süredir kullanmadığı 'in picture' uygulaması ile ismini açıklamadığı iki gizli kardinal atadı. Atanan gizli kardinallerden birinin Fetullah Gülen olduğu iddiası bu bağlamda üzerinde durulması gereken iddialardandır. 21 Şubat 1998'de resmiyet kazanarak yürürlüğü giren bu atamada Papalık hakkının kullanıldığı 'in picture' teriminin anlamı 'Kilisenin bağrına bastığı gizli evladı' anlamına geldiği, aynı zamanda 'kendi ülkesinde kimliğini gizleyen başka dine mensup kişi' anlamını da barındırmaktadır."
Türkiye'de FETO'nun gizli bir kardinal olduğunu ilk defa 31 Temmuz 2004 tarihinde "O adam gizli Kardinal mi?" başlığıyla kaleme alan kişi olarak,12 yıl sonra bir Türkiye Cumhuriyeti savcısının iddianamesinde aynı konunun "hemen hemen aynı satırlarla" gündeme getirilmesi ne sevindirici bir olay.
İzmir Cumhuriyet Savcılığının bu iddianamesi, dinler arası diyalog çalışmalarının "masumane dini hizmetler" değil, organize planlı ve örgütlü çalışmalar kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini ve bu çalışmalara katılanların yakın süreçte başlarının çok ağrıyacağını gösteriyor.
Yani ilk defa bir mahkeme diyalog çalışmalarını tehdit konsepti içinde değerlendiren bir iddianame hazırladı.
Sonunda DİNİ BÜTÜNLÜĞÜMÜZ, MİLLİ BÜTÜNLÜĞÜMÜZDÜR tezi galip geldi.
Bu ülkede dine darbe vuranların asıl gayesinin devlete darbe vurmak olduğu, dini bütünlükle milli bütünlüğün etle tırnak gibi bir birinden ayrılmayan unsurlar olduğu bir kez daha ortaya çıktı. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığını tebrik ediyoruz.