"Geniş aile" yapımız vardı eski zamanlarda? Eski zamanlar derken, öyle çok da geriye gitmeye hacet yok! 20-25 sene öncesinde de vardı bu geniş ailelerimiz. Dede, nine, amacalar, halalar, yengeler, amcaoğulları bir arada, aynı çatı altında yaşardık. Geniş sahanlıkta üç öğün kurulan sofralarda hep beraber yer, büyükler halleşir, konuşurlar, küçükler dinlerdi. Haftanın özellikle Pazartesi ve Cuma geceleri Yasinler okunurdu. Çoban ateşi etrafında kümelenmiş aile fertleri ve akrabaların koyu sohbetleri, Kesikbaş-namelerle, Cenknamelerle, Kerbela mersiyeleriyle, Miraciyelerle, Peygamberimizin hayatı ve peygamberler tarihi menkıbeleriyle şekillenirdi. Çocuklar, henüz 2-3 yaşlarında iken Sübhaneke, Fatiha ve Zammi sürelerini öğrenirlerdi büyüklerinden. Yatma vakti gelince topluca yatılır, sabah seherinde, namazdan önce kalkılırdı. Bu arada büyükler, gece namazlarına kalkar, onların Kur'an tilaveti ve tesbihat mırıltılarıyla şenlenirdi haneler.Şimdi çekirdek aile olduk! Haneler tüm genişliğine rağmen daraldı, gönüller daraldı. Yalnızlaştık adeta? İşten arta kalan vakitlerimizde de TV'lere çakıldık, ekran esiri olduk! O günleri arar olduk; o büyükleri, o günlerin şevkini, zevkini, sohbetini, irfanını!Tüm pörsüme ve örselenmelere rağmen, evlad ü iyalinizi, ailenizi eskiden daha çok tattığımız bu güzelliklerden ve mutluluktan mahrum etmemeye çalışın! Üç aylarına adım attığımız şu günlerde, Regaib'in bereketli gölgesinde iken, o günlerden büyüklerimizden hatırımda kalan bir hikayeyle baş başa bırakıyım sizleri?Giyiminden ve tavırlarından çok fakir olduğu belli olan bir kadın, yüzündeki ağır hüzün ve mahcubiyetle manava girer. Dükkan sahibinin kulağına eğilerek hafif bir sele, kocasının çok hasta olduğunu, yedi çocuğuyla aç kaldıklarını ve yiyeceğe ihtiyaçları olduğunu söyler.Manav Turan, ona ters ters bakarak derhal dükkanını terk etmesini ister; görmüyor musun müşterim var, diye çıkışır. Kadın ailesinin durumunu düşünerek "Lütfen efendim, paramız olur olmaz hemen getirip ödeyeceğim borcumu" der.Turan, kendisini tanımadığını, ayrıca zaten artık veresiye defteri kullanmadığını, dolayısıyla kendisine parasız bir şey veremeyeceğini yineler.O sırada dükkan girişinde bekleyen bir müşteri, manav Turan ile kadın arasında geçen konuşmaya şahit olur, kulak kabartır.Nihayet müşteri, dayanamayıp dükkana girer. Dükkan sahibine yaklaşarak "Ben o kadının almak istediklerine kefilim, ailesinin ihtiyacı olan şeyleri ona ver; gerekirse parasını ben öderim!" der. Bunun üzerine manav, biraz da isteksiz bir vaziyette kadına dönerek "Alış veriş listen var mı?" diye sorar. Kadın "Evet efendim" der. "Tamam" der manav dalga geçercesine, "Tamam, şimdi onu terazinin şu kefesine koy, onun ağırlığınca diğer kefeye istediklerinden koyacağım!"Gariban, masum ve mahcup kadın safça bir edayla çantasındaki kağıdı aramaya koyulur... Bir ara duraksar, ardından yine aramaya koyulur. Derken nihayet çantasından bulduğu üzeri karalı bir kağıdı, manava uzatır. Manav, çıkardığı kağıdı koyması için, boş kefeye işaret eder. Kadın, kağıdı özenle koyar. Ama başı hala önündedir, mahcuptur. Manavın ve diğer müşterinin gözleri faltaşı gibi açılmıştır, hayretle terazinin kefesine dikilmişlerdir. Manav Turan yanındaki müşteriye dönerek kısık bir sesle "İnanamıyorum" der, "inanılacak gibi değil, sanki kadın bizinle dalga geçiyor!".Müşteri ve manav bir yandan gülüşürlerken, diğer taraftan manav, çoktan öteki kefeye eline geçeni doldurmaya başlamıştır bile. Ama nafile, kağıdın bulunduğu kefe yerinden bile kıpırdamamaktadır.Terazinin kefesi artık üzerindekileri almayacak kadar dolunca, manav Turan, çaresiz ve şaşkın vaziyette kefeye doldurduğu tüm sebze ve meyvaları bir torbaya koyarak kadına uzatır. Manav dayanamaz, üzerine bir şeyler yazılmış kağıdı eline alır, okur. Bir de bakar ki, orada bir alışveriş listesi yoktur. Olduğu yerde adeta donakalır. Kağıtta sadece bir dua yazılıdır: "Allahım, neye ihtiyacım olduğunu en iyi bilen sensin! Halimi sana arz ediyorum, kendimi senin kudret eline teslim ediyorum. Sen ne güzel yardım edensin, sen ne güzel vekilsin!"Manav taş gibi bir sessizliğe bürünür. Sararır, kızarır, utanır. Kadın, manava teşekkürlerle karışık dualar ederek dükkandan ayrılır. Müşteri ise, manav Turan'ın eline bir onluk sıkıştırarak manalı manalı bir edayla "Her kuruşuna değdi" der ve gider.Manav Turan, başını terazisine doğru çevirince, bir de ne görsün; terazisinin kefeleri kırılmıştır. Ancak o zaman anlar; mazlumun duasını meğer ne kadar ağır çekermiş, meğer mazlum ile arasında perde yokmuş!Üç aylarınız ve Regaib kandiliniz mübarek olsun; Yüce Allah hanenize, gönlünüze, ömrünüze, rızkınıza, ibadet ve hizmetlerinize bereketler lütfetsin!
Mehmet Emin KOoç / meminkoc@yenimesaj.com.tr