Kasım ayı ülke olarak yaşadığımız ekonomik krizin yıldönümü. Bu vesileyle Meltem Radyonun düzenlediği siyaset programına katıldım.
Ülkemiz son bir yıldan beri daha ciddi olarak sarsılıyor. Üstelik, krizin derinliği günden güne artış gösteriyor. Gelinen noktada vatandaşın moralinin son derece bozuk olmasının yanında geçim sıkıntısı da toplumun katmanları arasında süratle yayılma gösteriyor.
Hatırlanacağı üzere zaten kötü giden ekonomimizin yıkıma geçişi Türkiye'nin 1999 Temmuz ayında IMF ile bir "yakın izleme" anlaşması imzalaması ile başladı. IMF ile yapılan antlaşma gereği ülkemize verilmiş olan kredi, bozuk olduğu iddia edilen bankacılık kesimine aktarılması koşuluyla verilmişti. Gelen paralar batık bankaların kasalarında kaybedilmiş, üstüne üstlük yanlış politikalar sonucu ithalat da patlamıştı. Stand by uygulaması 10 ay olmuştu ki, cari açık 10 milyar dolara ulaşmıştı. Bu bir krizin başlamasıydı. İşte bu yaşanan kriz Kasım ayında gerçekleşmişti. Krizin sonuçları faiz hadlerini hızla yukarı çekerken TCMB rezervlerinde hızlı bir düşüş meydana gelmişti.
O gün bu gün ülkemizin maliyesi sürünüyor. Milli gelir düşmüş durumda.
Ek iç ve dış borçlar almış başını gitmiş durumdadır. İşin en acı tarafı da hükümetin bu krizi borç alarak aşma çabalarıdır. Borcun boçla ödenmesinin ne kadar yanlış olduğu uygulamalarla ortadadır. Borç verecek irade, kendi sosyal ve siyasal tavrını dikta ettirmesiyle bağımsızlığımız, toprak bütünlüğümüz tehdit ve tehlike altındadır.
İç ve dış borçların faizleri o kadar artmış durumda ki, ödenen vergiler bu faizlere dahi yetmemektedir.
İşşizlik son derece artmıştır. Artık rakamlar milyonlarla ifade edilmektedir.
Üretim azalmış, sanayi durma noktasına gelmiştir. Kapanan iş yerlerinin haddi hesabı yoktur.
IMF politikalarıyla fişeklenen krizin ülkemize maliyetinin ne olduğunu anlamak için, 30 Mayıs 2001 tarihinde Ankara Sanayi Odası toplantısında Hazine Müsteşarının açıkladığı "iç borç yükünden kaynaklanan 30 katrilyon liralık bir ek yük" bir ölçü olmaktadır.
Peki çözüm?
Maalesef mevcut siyasiler tarafından ortaya konamamıştır. Borcu borçla ödemek bu kadar milli servetimize rağmen "milletimizi namerde muhtaç hale" getirmiştir.
Millet ve devlet olarak geçtiğimiz bu kritik dönemeçte Prof. Dr. Haydar Baş Beyin Milli Ekonomik Modeli imdadımıza yetişmiştir.
Bu model incelendiğinde görülecektir ki, hem ülkemizin meseleleri teşhis edilmekte, hem çözümleri getirilmektedir.
Bu proje uygulandığı takdirde hem enflasyon "0" rakamına düşecek, hem ülkemizde üretim patlaması yaşanacaktır.
Vergi alınmadığı gibi; üreticiye proje mukabili faizsiz kredi verilerek hem milletin finansman ihtiyacı, hem tüketicinin ürün ihtiyacı karşılanacak; devlet ise topladığı bütün vergileri verdiği halde baş çıkamadığı faiz yükünden kurtulacaktır.
Prof. Dr. Haydar Baş Beyin bu dahiyana ekonomik modeli, Bağımsız Türkiye Partisi olarak parti programına alınmış bulunuyor.
Milletimizi BTP'yi desteklemek ve bu modeli iktidara taşımak için göreve çağırıyorum.
Ülkemiz son bir yıldan beri daha ciddi olarak sarsılıyor. Üstelik, krizin derinliği günden güne artış gösteriyor. Gelinen noktada vatandaşın moralinin son derece bozuk olmasının yanında geçim sıkıntısı da toplumun katmanları arasında süratle yayılma gösteriyor.
Hatırlanacağı üzere zaten kötü giden ekonomimizin yıkıma geçişi Türkiye'nin 1999 Temmuz ayında IMF ile bir "yakın izleme" anlaşması imzalaması ile başladı. IMF ile yapılan antlaşma gereği ülkemize verilmiş olan kredi, bozuk olduğu iddia edilen bankacılık kesimine aktarılması koşuluyla verilmişti. Gelen paralar batık bankaların kasalarında kaybedilmiş, üstüne üstlük yanlış politikalar sonucu ithalat da patlamıştı. Stand by uygulaması 10 ay olmuştu ki, cari açık 10 milyar dolara ulaşmıştı. Bu bir krizin başlamasıydı. İşte bu yaşanan kriz Kasım ayında gerçekleşmişti. Krizin sonuçları faiz hadlerini hızla yukarı çekerken TCMB rezervlerinde hızlı bir düşüş meydana gelmişti.
O gün bu gün ülkemizin maliyesi sürünüyor. Milli gelir düşmüş durumda.
Ek iç ve dış borçlar almış başını gitmiş durumdadır. İşin en acı tarafı da hükümetin bu krizi borç alarak aşma çabalarıdır. Borcun boçla ödenmesinin ne kadar yanlış olduğu uygulamalarla ortadadır. Borç verecek irade, kendi sosyal ve siyasal tavrını dikta ettirmesiyle bağımsızlığımız, toprak bütünlüğümüz tehdit ve tehlike altındadır.
İç ve dış borçların faizleri o kadar artmış durumda ki, ödenen vergiler bu faizlere dahi yetmemektedir.
İşşizlik son derece artmıştır. Artık rakamlar milyonlarla ifade edilmektedir.
Üretim azalmış, sanayi durma noktasına gelmiştir. Kapanan iş yerlerinin haddi hesabı yoktur.
IMF politikalarıyla fişeklenen krizin ülkemize maliyetinin ne olduğunu anlamak için, 30 Mayıs 2001 tarihinde Ankara Sanayi Odası toplantısında Hazine Müsteşarının açıkladığı "iç borç yükünden kaynaklanan 30 katrilyon liralık bir ek yük" bir ölçü olmaktadır.
Peki çözüm?
Maalesef mevcut siyasiler tarafından ortaya konamamıştır. Borcu borçla ödemek bu kadar milli servetimize rağmen "milletimizi namerde muhtaç hale" getirmiştir.
Millet ve devlet olarak geçtiğimiz bu kritik dönemeçte Prof. Dr. Haydar Baş Beyin Milli Ekonomik Modeli imdadımıza yetişmiştir.
Bu model incelendiğinde görülecektir ki, hem ülkemizin meseleleri teşhis edilmekte, hem çözümleri getirilmektedir.
Bu proje uygulandığı takdirde hem enflasyon "0" rakamına düşecek, hem ülkemizde üretim patlaması yaşanacaktır.
Vergi alınmadığı gibi; üreticiye proje mukabili faizsiz kredi verilerek hem milletin finansman ihtiyacı, hem tüketicinin ürün ihtiyacı karşılanacak; devlet ise topladığı bütün vergileri verdiği halde baş çıkamadığı faiz yükünden kurtulacaktır.
Prof. Dr. Haydar Baş Beyin bu dahiyana ekonomik modeli, Bağımsız Türkiye Partisi olarak parti programına alınmış bulunuyor.
Milletimizi BTP'yi desteklemek ve bu modeli iktidara taşımak için göreve çağırıyorum.
Doç. Dr. Ahmet H. Kepekçi / diğer yazıları
- Geçmişten geleceğe 23 Nisan: Millî bayramlar ve kimlik inşası / 24.04.2024
- Haydar Baş ve Türkiye'nin dönüşüm yolculuğu / 20.04.2024
- Seçmen eğilimi niçin değişti? / 08.04.2024
- 41 maddede 'BTP'ye Evet' demenin gerekçeleri / 30.03.2024
- Yine ikilem yine istismar / 18.03.2024
- Ekonomik gerçekler ve beklentiler / 11.03.2024
- Partilerin mesajı ve seçmenin sınavı / 10.03.2024
- Vatandaşın çığlığına kim cevap verecek / 09.03.2024
- Yerel seçimlerde emeklilerin tercihi ne olacak? / 29.02.2024
- BTP, güçlü bir alternatif / 23.02.2024
- Haydar Baş ve Türkiye'nin dönüşüm yolculuğu / 20.04.2024
- Seçmen eğilimi niçin değişti? / 08.04.2024
- 41 maddede 'BTP'ye Evet' demenin gerekçeleri / 30.03.2024
- Yine ikilem yine istismar / 18.03.2024
- Ekonomik gerçekler ve beklentiler / 11.03.2024
- Partilerin mesajı ve seçmenin sınavı / 10.03.2024
- Vatandaşın çığlığına kim cevap verecek / 09.03.2024
- Yerel seçimlerde emeklilerin tercihi ne olacak? / 29.02.2024
- BTP, güçlü bir alternatif / 23.02.2024