Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı seçildikten sonra yaptığı balkon konuşmasında verdiği mesajlar birlik ve beraberlik üzerine idi. Hatta geçmişte yaşanan siyasi kırgınlıklara ve kavgalara atıfta bulunarak "eski kırgınlılar, eski kavgalar eski Türkiye'de kalsın" diye anlamlı bir mesaj verdi. Hemen ertesinde ise Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'nun Yargıtay'ın açılış törenine konuşmacı olarak gelecek olması üzerine "O konuşacaksa ben yokum" diye rest çekti. Türkiye'nin her tarafında bulunan on binlerce avukatı temsil eden bir baronun başkanı ile aynı ortamda bulunmaktan haz etmeyen, onun konuşmasına yasak getirmeye çalışan, bu amaçla Yargıtay'ın özel oturumla konuyu değerlendirmesini gündeme getiren yeni dönem bir Cumhurbaşkanı profili var karşımızda. Kırgınlıklarını asla unutmayan, kavgaları asla "eski Türkiye'de" bırakmayan, düşmanını sonuna kadar düşman bilen, asla değişmeyen bir Erdoğan var karşımızda. Bu mizacını çok iyi bildiğimiz için destur almadan AKP genel bakan adayı olma sinyali veren Abdullah Gül ve arkadaşlarına karşı girişeceği savaşın stratejilerini de şimdiden belirlemeye çalıştığına emin olabilirsiniz. Bu köşede yayınlanan "iki aday iki çizgi" başlıklı yazımı ve onun akabindeki "millet kavgayı seçti" başlıklı yazılarıma bakarsanız bunları net bir şekilde ortaya koyduğumuzu görürsünüz. Peki, Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturacak olan bir kişinin, çok önemli bir kurumun başındaki bir kişi için "o konuşmayacak!" diye baskı yapması (muhtemelen bu baskının Yargıtayca kabul görecek olması!) nasıl bir psikolojidir. Makamına oturur oturmaz "konuşmayacaksın!" diye parmak sallayan, konuşmaya tahammülü olmayan, konuşmalardan rahatsız olan, sevmediği kişilerin konuşmasından tüyleri diken diken olan bir otorite mi Türkiye'nin yeni yüzü? Kırgınlıları, kavgaları geride bırakacak olan bu mu? Köşk'ün "O şahıs konuşmayacak" histerisi içindeki yeni başkanı, Yeni Türkiye'nin kodlarını da ortaya koyuyor.