Türk milletinin, iç ve dış gelişmeleri dosdoğru okuması ve görmesi bağlamında artık vakit geçmek üzeredir.
Türkiye adeta uzatmaları oynuyor.
Başbakan R. T. Erdoğan, Ankara Altınpark’taki iftarda, iktidar ve muhalefetin “terör” konusunda hiçbir çözümünün bulunmadığını itiraf ediyor.
CHP, terör ve bölgedeki gelişmeler “özel gündem”iyle TBMM’yi “olağanüstü toplantı”ya çağırıyor.
Erdoğan, iktidar ve muhalefetin “terör konusundaki çözümsüzlüğü”nü o noktada açıklıyor.
Erdoğan, CHP’nin toplantı çağrısı konusunda noktasına-virgülüne dokunmadan aynen şunları söylüyor:
“Çıkmış 14 Ağustos’ta Meclis’i toplantıya çağırıyor. Niçin? Malum terör meselesiyle alakalı, son gelişmelerle alakalı olarak… Yahu, bu Meclis’te biz bunları çok konuştuk, bu genel görüşmeleri çok yaptık. Ziyaret için talepte bulundu, randevu verdik. Geldin, konuştuk. Bir öneri paketiyle gelmedin, sadece tespit. Bunları konuştuk. Var mı önerin? “Önerim şu anda yok ama çalışacağız.” Yanımda 3 arkadaşım, yanında 3 arkadaşı. ‘Hadi, verelim talimatları arkadaşlarımıza, çalışsınlar’ dedim. Aradan 2 ay geçti, hala ses yok. Sayın Kılıçdaroğlu, bu milleti oyalamaya hakkın yok. Önerin varsa verirsin…”
Erdoğan’ın bu çıkışı, çaresizliğin ve çözümsüzlüğün ilanı ve itirafıdır ey milletim!
Erdoğan, bu Meclis’te biz bunları çok konuştuk, bu genel görüşmeleri çok yaptık, diyerek; Meclis görüşmelerinden hiçbir çözüm çıkmadı ki, tekrar bir toplanalım, demek istiyor.
Erdoğan, geldin, konuştuk, bir öneri paketiyle gelmedin, diyerek; ne sende bir çözüm var, ne bizde, vaziyetimiz ortada, hiçbirimizin çözümü yok ki, neyi konuşalım, demek istiyor.
Türk milleti, Erdoğan’ın bu kadar açık beyanını, böyle dosdoğru anlamaz ve teröre çözümü bulunan partiye ülkeyi emanet etmek için çabalamazsa; sadece evlatlarını kurban vermez, komşu ülkelerde olduğu gibi birliğini ve vatanını da kurban vermek durumunda kalacaktır.
Terör meselesi, topun taca atılacağı bir mesele değildir; bu hususta iktidar ve muhalefetin ne kadar vebali varsa, milletimizin en az o kadar, hatta onlardan daha çok vebali vardır.
Çünkü, ne AKP, ne de CHP, terör konusunda bizim şu çözümümüz var, demediler.
Çözümü olduğunu ilan eden ve projelerini tek tek anlatan bir Genel Başkan vardı, o da Prof. Dr. Haydar Baş.
Millet, Haydar Hoca’ya kulak asmadı; onun çözümlerini aşırıp papağan gibi tekrarlayanlara destek verdi.
Milletin bu yaklaşımın elbette bir neticesi ve faturası olacaktır. Şehit cenazeleri ve ülkemizin bölünmeye doğru sürüklenmesi, bu vaziyetin semeresidir. Millet, ayıkmaksa, bundan sonrası tufandır!
Prof. Dr. Baş’ın terör konusundaki şu tespit ve çözümlerini hatırlayın:
1- Terörün sebepleri nelerdir, onları ortadan kaldırmamız lazım.
2- Erdoğan, 2005’te Diyarbakır meydanında “Mesele Kürt meselesidir, ben halledeceğim, Kürt haklarını iade edeceğim” çıkışı yaptı. Terör sorununu Kürt sorununa dönüştürdü.
3- Halbuki o güne kadar, Kürt kardeşlerimiz, Apo’yu kabul etmedi, reddetti. Hatırlarsanız 1984’te köyler basılıyor, çocuklar katlediliyor, kadınlar kaçırılıyor. O zaman Kürt köyleri Apo’ya “bebek katili” adını vermişti.
4- Ne zaman ki Erdoğan, 2005’teki konuşmayı yapıyor, halkın gözünde Apo kahraman olmaya başlıyor, demek ki bizim haklarımız gasp edilmiş, meğer Apo bu haklarımızı dava ediyor kanaatine geliyor. Apo meşrulaştırılıyor. Böylece halk, PKK’nin arkasına yönlendiriliyor.
5- AKP hükümeti, açılım-maçılım diyor. Açılım nedir, diye soruyoruz; cevap yok… Kürtler azınlık değil ki, milletin bizzat kendisi; o halde bu açılım neyin nesi? Bu iş, Kürt kardeşlerimizle ilgili değil, bu hesap milletin hesabı değil. Kimden aldınız bu aklı… Okyanus ötesinden!
Güneydoğu’lu kardeşlerimizin bölmek ve bölünmek diye bir niyeti ve planları yok; tezgah, Lozan’da “bölme-parçalama” kanaatini açıkça belirten okyanus ötesindeki gücün tezgahı…
Bu gerçeği göreceksin; kim ile yatıp kalktığını bileceksin… Körle yatan şaşı kalkar!
Okyanus ötesinin, komşularımız olan İslam ülkelerinde yaptıkları ortada; onların aklıyla adım atanlar, birbirini kırıyor, bölünüyor, parçalanıyor, darmadağın oluyor.
Kendi projesi, yerli bir çözümü ve milli bir çaresi olmayan partiler, silahsız asker gibidirler. Bunlar, AB’nin, ABD’nin veya bir başka küresel gücün baskı ve taarruzlarına karşı duramazlar, milli irade ortaya koyamazlar.
Yarın Prof. Dr. Baş’ın “somut çözümleri”ni ele alalım.
Türkiye adeta uzatmaları oynuyor.
Başbakan R. T. Erdoğan, Ankara Altınpark’taki iftarda, iktidar ve muhalefetin “terör” konusunda hiçbir çözümünün bulunmadığını itiraf ediyor.
CHP, terör ve bölgedeki gelişmeler “özel gündem”iyle TBMM’yi “olağanüstü toplantı”ya çağırıyor.
Erdoğan, iktidar ve muhalefetin “terör konusundaki çözümsüzlüğü”nü o noktada açıklıyor.
Erdoğan, CHP’nin toplantı çağrısı konusunda noktasına-virgülüne dokunmadan aynen şunları söylüyor:
“Çıkmış 14 Ağustos’ta Meclis’i toplantıya çağırıyor. Niçin? Malum terör meselesiyle alakalı, son gelişmelerle alakalı olarak… Yahu, bu Meclis’te biz bunları çok konuştuk, bu genel görüşmeleri çok yaptık. Ziyaret için talepte bulundu, randevu verdik. Geldin, konuştuk. Bir öneri paketiyle gelmedin, sadece tespit. Bunları konuştuk. Var mı önerin? “Önerim şu anda yok ama çalışacağız.” Yanımda 3 arkadaşım, yanında 3 arkadaşı. ‘Hadi, verelim talimatları arkadaşlarımıza, çalışsınlar’ dedim. Aradan 2 ay geçti, hala ses yok. Sayın Kılıçdaroğlu, bu milleti oyalamaya hakkın yok. Önerin varsa verirsin…”
Erdoğan’ın bu çıkışı, çaresizliğin ve çözümsüzlüğün ilanı ve itirafıdır ey milletim!
Erdoğan, bu Meclis’te biz bunları çok konuştuk, bu genel görüşmeleri çok yaptık, diyerek; Meclis görüşmelerinden hiçbir çözüm çıkmadı ki, tekrar bir toplanalım, demek istiyor.
Erdoğan, geldin, konuştuk, bir öneri paketiyle gelmedin, diyerek; ne sende bir çözüm var, ne bizde, vaziyetimiz ortada, hiçbirimizin çözümü yok ki, neyi konuşalım, demek istiyor.
Türk milleti, Erdoğan’ın bu kadar açık beyanını, böyle dosdoğru anlamaz ve teröre çözümü bulunan partiye ülkeyi emanet etmek için çabalamazsa; sadece evlatlarını kurban vermez, komşu ülkelerde olduğu gibi birliğini ve vatanını da kurban vermek durumunda kalacaktır.
Terör meselesi, topun taca atılacağı bir mesele değildir; bu hususta iktidar ve muhalefetin ne kadar vebali varsa, milletimizin en az o kadar, hatta onlardan daha çok vebali vardır.
Çünkü, ne AKP, ne de CHP, terör konusunda bizim şu çözümümüz var, demediler.
Çözümü olduğunu ilan eden ve projelerini tek tek anlatan bir Genel Başkan vardı, o da Prof. Dr. Haydar Baş.
Millet, Haydar Hoca’ya kulak asmadı; onun çözümlerini aşırıp papağan gibi tekrarlayanlara destek verdi.
Milletin bu yaklaşımın elbette bir neticesi ve faturası olacaktır. Şehit cenazeleri ve ülkemizin bölünmeye doğru sürüklenmesi, bu vaziyetin semeresidir. Millet, ayıkmaksa, bundan sonrası tufandır!
Prof. Dr. Baş’ın terör konusundaki şu tespit ve çözümlerini hatırlayın:
1- Terörün sebepleri nelerdir, onları ortadan kaldırmamız lazım.
2- Erdoğan, 2005’te Diyarbakır meydanında “Mesele Kürt meselesidir, ben halledeceğim, Kürt haklarını iade edeceğim” çıkışı yaptı. Terör sorununu Kürt sorununa dönüştürdü.
3- Halbuki o güne kadar, Kürt kardeşlerimiz, Apo’yu kabul etmedi, reddetti. Hatırlarsanız 1984’te köyler basılıyor, çocuklar katlediliyor, kadınlar kaçırılıyor. O zaman Kürt köyleri Apo’ya “bebek katili” adını vermişti.
4- Ne zaman ki Erdoğan, 2005’teki konuşmayı yapıyor, halkın gözünde Apo kahraman olmaya başlıyor, demek ki bizim haklarımız gasp edilmiş, meğer Apo bu haklarımızı dava ediyor kanaatine geliyor. Apo meşrulaştırılıyor. Böylece halk, PKK’nin arkasına yönlendiriliyor.
5- AKP hükümeti, açılım-maçılım diyor. Açılım nedir, diye soruyoruz; cevap yok… Kürtler azınlık değil ki, milletin bizzat kendisi; o halde bu açılım neyin nesi? Bu iş, Kürt kardeşlerimizle ilgili değil, bu hesap milletin hesabı değil. Kimden aldınız bu aklı… Okyanus ötesinden!
Güneydoğu’lu kardeşlerimizin bölmek ve bölünmek diye bir niyeti ve planları yok; tezgah, Lozan’da “bölme-parçalama” kanaatini açıkça belirten okyanus ötesindeki gücün tezgahı…
Bu gerçeği göreceksin; kim ile yatıp kalktığını bileceksin… Körle yatan şaşı kalkar!
Okyanus ötesinin, komşularımız olan İslam ülkelerinde yaptıkları ortada; onların aklıyla adım atanlar, birbirini kırıyor, bölünüyor, parçalanıyor, darmadağın oluyor.
Kendi projesi, yerli bir çözümü ve milli bir çaresi olmayan partiler, silahsız asker gibidirler. Bunlar, AB’nin, ABD’nin veya bir başka küresel gücün baskı ve taarruzlarına karşı duramazlar, milli irade ortaya koyamazlar.
Yarın Prof. Dr. Baş’ın “somut çözümleri”ni ele alalım.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019