Tarihin sisli puslu zamanları içinde kalmış gibi görünen ve bir daha hiç karşımıza çıkmayacağı zannedilen bazı mevzular vardır. İnsanlarla tarihin tekerrür olduğu hissini algılatan da bu zan galiba. Oysa, aslında tekerrür eden, yalnızca geçmişi unutan insanların hataları.
Bugün dünyada ve ülkemizde yaşanan pek çok hadise ilk defa olan şeyler değil. Ya devam edip gelen planlar ya da zamanında başarısızlığa uğramış projelerin hesaplaşması ve yeniden uygulanmaya konması. Değişen yalnızca şahıslar. Devletlerin hedef ve politikaları zaten değişmiyor.
19. yy'da İngiltere'nin ortaya attığı Şark Meselesi, Tanzimat'la birlikte gündemimize sokulan ve sürekli karşımıza çıkarılan azınlıklar mevzuu, ilk defa Berlin Anlaşması'yla önümüze getirilen Ermeni meselesi ve nihayet eskimiş bir zaman diliminde kalmış olduğunu zannettiğimiz Sevr Antlaşması..
Sevr Antlaşması imzalanmış fakat uygulamaya konulamamış bir anlaşma. "Sevr'e göre Türk Devleti'nin sınırları"na bakınca bugünkü oyunların, dayatmaların, nabız yoklamaların sebebi daha net şekilde görülebilir. ABD'nin Ekümenik Patrik ısrarı, AB'nin Kıbrıs, Ege, Kürt Azınlık diye tutturması bu bağlamda değerlendirilmelidir.
Leyla Zana ve arkadaşlarının Avrupa'daki gazetelere ilan verip Kürtlerin ne istediğini beyan etmeleri ise bir nabız yoklama ve baklayı ağızdan çıkarmaktır. Böyle bir şeyi Türkiye'nin şu an kesinlikle kabul etmeyeceğini ve halkın ayağa kalkacağını sanki bilmiyorlar mıydı? Fakat meseleyi ortaya atmak, tepki almak ve zamanla tartışılmasını sağlamak kendi açılarından mevzuyu çözmenin basamakları. Birkaç yıl önce Ahmet Kaya Kürtçe şarkı söylediği için afaroz edilmemiş, bütün Türkiye ayağa kalkmamış mıydı? Ne oldu? Bugün üstelik devlet televizyonundan Kürtçe yayın yapılmıyor mu?
Bu insanların kendi başlarına hareket etmediklerini ise hepimiz biliyoruz elbette. 100-150 yıl önce JönTürklere finansman sağlayıp kendi devletleri aleyhine gazete çıkartanlar, bugün de bu ilanı verdiriyorlar. Dün Arap milliyetçiliğini körükleyerek kardeşi kardeşe düşman etmeyi planlıyorlar. Halkın kendi içinde hiçbir sorunu olmadığı halde nifak sokmaya çalışıyorlar. Azınlık kavramı içine sokulmaya çalışan insanların bu vatanın asli unsuru olduğunu görmezden geliyorlar. Kurtuluş Savaşını hatırlayın. Azınlık olan Ermenisi Rumu bize karşı düşmanla birlik olup bizi arkadan vururken bu ülkeyi canı pahasına savunanlar Türk'ü, Kürdü, Lazı, Çerkezi topyekün vatan evladı değil miydi? Eğer illede bir azınlık tanımı yapılacaksa bu bir ölçü olabilir.
Avrupalıların insan hakları ve azınlık hakları konusunda samimiyetini merak edenler uzak ve yakın geçmişinde ne denli kabarık ve sabıka dosyasına sahip olduğunu bilmiyorlarsa eğer, Bosna Savaşı'ndaki tutumlarına ve Irak Savaşı'ndaki icraatlarına baksınlar. Yok eğer samimiyetlerini Türkiye'ye her gelen Avrupalı politikacının ayağının tozuyla Diyarbakır'a gidip ayran içmesine göre değerlendirecekseniz siz bilirsiniz.
Bize gelince, bu millet tarihi boyunca pekçok saldırı, pekçok ihanet görmüştür. Hepsine er ya da geç gereken cevabı vermesini bilmiştir. Yere düşdüğü zamanlar da olmuştur. Hiçbir zaman da düştüğü yerde kalmamış, kalkıp yoluna daha sağlam adımlarla devam etmiştir. Kimse merak etmesin.
Bugün dünyada ve ülkemizde yaşanan pek çok hadise ilk defa olan şeyler değil. Ya devam edip gelen planlar ya da zamanında başarısızlığa uğramış projelerin hesaplaşması ve yeniden uygulanmaya konması. Değişen yalnızca şahıslar. Devletlerin hedef ve politikaları zaten değişmiyor.
19. yy'da İngiltere'nin ortaya attığı Şark Meselesi, Tanzimat'la birlikte gündemimize sokulan ve sürekli karşımıza çıkarılan azınlıklar mevzuu, ilk defa Berlin Anlaşması'yla önümüze getirilen Ermeni meselesi ve nihayet eskimiş bir zaman diliminde kalmış olduğunu zannettiğimiz Sevr Antlaşması..
Sevr Antlaşması imzalanmış fakat uygulamaya konulamamış bir anlaşma. "Sevr'e göre Türk Devleti'nin sınırları"na bakınca bugünkü oyunların, dayatmaların, nabız yoklamaların sebebi daha net şekilde görülebilir. ABD'nin Ekümenik Patrik ısrarı, AB'nin Kıbrıs, Ege, Kürt Azınlık diye tutturması bu bağlamda değerlendirilmelidir.
Leyla Zana ve arkadaşlarının Avrupa'daki gazetelere ilan verip Kürtlerin ne istediğini beyan etmeleri ise bir nabız yoklama ve baklayı ağızdan çıkarmaktır. Böyle bir şeyi Türkiye'nin şu an kesinlikle kabul etmeyeceğini ve halkın ayağa kalkacağını sanki bilmiyorlar mıydı? Fakat meseleyi ortaya atmak, tepki almak ve zamanla tartışılmasını sağlamak kendi açılarından mevzuyu çözmenin basamakları. Birkaç yıl önce Ahmet Kaya Kürtçe şarkı söylediği için afaroz edilmemiş, bütün Türkiye ayağa kalkmamış mıydı? Ne oldu? Bugün üstelik devlet televizyonundan Kürtçe yayın yapılmıyor mu?
Bu insanların kendi başlarına hareket etmediklerini ise hepimiz biliyoruz elbette. 100-150 yıl önce JönTürklere finansman sağlayıp kendi devletleri aleyhine gazete çıkartanlar, bugün de bu ilanı verdiriyorlar. Dün Arap milliyetçiliğini körükleyerek kardeşi kardeşe düşman etmeyi planlıyorlar. Halkın kendi içinde hiçbir sorunu olmadığı halde nifak sokmaya çalışıyorlar. Azınlık kavramı içine sokulmaya çalışan insanların bu vatanın asli unsuru olduğunu görmezden geliyorlar. Kurtuluş Savaşını hatırlayın. Azınlık olan Ermenisi Rumu bize karşı düşmanla birlik olup bizi arkadan vururken bu ülkeyi canı pahasına savunanlar Türk'ü, Kürdü, Lazı, Çerkezi topyekün vatan evladı değil miydi? Eğer illede bir azınlık tanımı yapılacaksa bu bir ölçü olabilir.
Avrupalıların insan hakları ve azınlık hakları konusunda samimiyetini merak edenler uzak ve yakın geçmişinde ne denli kabarık ve sabıka dosyasına sahip olduğunu bilmiyorlarsa eğer, Bosna Savaşı'ndaki tutumlarına ve Irak Savaşı'ndaki icraatlarına baksınlar. Yok eğer samimiyetlerini Türkiye'ye her gelen Avrupalı politikacının ayağının tozuyla Diyarbakır'a gidip ayran içmesine göre değerlendirecekseniz siz bilirsiniz.
Bize gelince, bu millet tarihi boyunca pekçok saldırı, pekçok ihanet görmüştür. Hepsine er ya da geç gereken cevabı vermesini bilmiştir. Yere düşdüğü zamanlar da olmuştur. Hiçbir zaman da düştüğü yerde kalmamış, kalkıp yoluna daha sağlam adımlarla devam etmiştir. Kimse merak etmesin.
Hüma Gökçe / diğer yazıları
- Gerçek milliyetçilik / 03.05.2013
- İttihatçılardan günümüze / 13.06.2011
- Batı'nın kanlı tarihi-7 / 05.06.2011
- Batı'nın kanlı tarihi-6 / 01.06.2011
- Şark meselesi, Girit meselesi, Kürt meselesi / 25.05.2011
- Batı'nın kanlı tarihi-5 / 22.05.2011
- Batı'nın kanlı tarihi - 4 / 14.05.2011
- Abdülhamid Han, milliyetçilik ve küreselleşme / 12.05.2011
- Batı'nın kanlı tarihi-3 / 07.05.2011
- Büyük birader / 04.05.2011
- İttihatçılardan günümüze / 13.06.2011
- Batı'nın kanlı tarihi-7 / 05.06.2011
- Batı'nın kanlı tarihi-6 / 01.06.2011
- Şark meselesi, Girit meselesi, Kürt meselesi / 25.05.2011
- Batı'nın kanlı tarihi-5 / 22.05.2011
- Batı'nın kanlı tarihi - 4 / 14.05.2011
- Abdülhamid Han, milliyetçilik ve küreselleşme / 12.05.2011
- Batı'nın kanlı tarihi-3 / 07.05.2011
- Büyük birader / 04.05.2011