Sonuç:
Ama kısa zamanda birçok bilimsel çalışmalara imza atan bu düşünürler uzun vadede İslam aleminde bilginin geniş halk katmanlarına yayılıp kökleşmesini ve kurumsallaşmasını önlemişlerdir. Hatta bunun da ötesinde aklî ilimler toplumda itibar kaybına uğramış, onlarla uğraşanların sanki birçok felsefeci gibi sapıtacakları hissi verilmiştir. Böylece Hz. Peygamber (sav) ile ortaya çıkarılan muazzam bir ilim iştiyakı Hz. Peygamberi ve getirdiklerini eleştirenlerce söndürülmüştür. Felsefenin bilimsel bilgiye dönük yönünü ele alarak bu alandaki çalışmalarını artırmak yerine filozoflar, metafizik konularla gereksiz yere uğraşmışlar, yaşadıkları topumun değerlerine ters düşerek yabancılaşmışlardır. İslam topraklarında adeta aklî ilimlerle dinî ilimler birbirinin karşıtıymış gibi bir anlayışın gelişmesi bahsi geçen zümrenin eseridir. Sanki Müslümanların inancı eksik kalmış gibi Yunan felsefesini İslam akaidine yamama çabaları ve önemli bir kısmının dindışı görüşleri toplumda "zihinsel anarşi" yaratmıştır. Dahası; İslamî ilimlerde büyük bir iştaha sahip olan, bir hadisi dinlemek için şehirler dolaşan insanların bu merakı tahrik edilerek Kur'an ayetleri ve hadisin hikmetlerini keşfetmek, sünnetullah ve adetullahı bilimsel bilgi bazında "vahye tâbi bir akıl"la yeniden anlamlandırmak mümkün iken böyle bir çalışma olmamıştır. Çünkü toplumda aklî ilimlere karşı bir alerji başgöstermiştir. Prof. Dr. Haydar Baş'ın yaptığı iki temel tespit yapılan yanlışın nerede olduğunu gösteriyor. 1) Akıl hüküm koymak için değil, konulan hükümlerin hikmetini anlamak içindir. 2) Akılla Allah'ın ne olduğu değil, ancak ne olmadığı bilinebilir.
Bütün bu yazdıklarımızın bir özeti olarak Muhamed İkbal'i dinleyecek olursak kendisi; gerek felsefenin gerek büyük kelam bilginlerinin Kur'an'ın empirik ruhuna yeterince sadık kalmadıklarını, bunun da ilmin müesseseleşmesine engel olan en önemli âmillerden birini oluşturduğunu öne sürmüştür. (Bilgi, Bilim ve İslam, sy. 83, İSAV Yay.). İlim bir yerde sarsılmaz bir biçimde kök salamayınca onun geniş halk tabakalarına yayılması -ki Beyruni bunu son derece önemsemiştir- mümkün olmamıştır.