FETÖ'nün devlet kadrolarını ele geçirme stratejisinin ayrıntılarına dair her geçen gün farklı bilgiler yayınlanıyor. Vatan'ın haberine göre 2008-2014 yılları arasında yapılan ve öğretim üyesi olmayı koordine eden ALES (Akademik Personel ve Lisansüstü Eğitimi Giriş Sınavı) mercek altına alındı. Sadece 2008-2009 yılı sınavlarında, daha önceki yıllarda olmadığı bir şekilde binlerce kişi (32 bin kişi) sınavı birinci kazanmış.
KPSS sınavlarında da benzer durumun olduğunu, on binlerce hatta yüz binlerce kişinin daha önceden sınav sorularını temin ederek memur olduğunu biliyoruz. İlk tespitlerde 400 bin kişinin bu yolla memur olmuş olabileceği tahmin ediliyor.
Binlerce hâkim ve savcının daha önceden ele geçirdikleri sorularla yargıyı ele geçirdiği ve bugün FETÖ ile suçlanarak görevden alındığını biliyoruz.
Üniversiteler, yargı, emniyet, TSK hülasa devletin hemen her kurumunda üstelik en stratejik yerleri yoğun bir şekilde ele geçirmişler.
Adım adım ilerledikleri belli. FETÖ'ye bağlı dershanelerden sürekli Türkiye birincisi çıkarılarak reklam yapılmasının tesadüf olmadığı, üniversite sınavına giriş sorularının da çalınmış olabileceği ciddi derecede kuşku uyandırıyor.
Yani devletin sızdıkları her kurumunda yaptıkları en önemli şey şu olmuş FETÖ'nun:
Kendi kadrolarını devlete yerleştirmek için "alabildiğince hırsızlık" yapmak.
Yani habire soruları çalmak, cemaate sızdırmak, mülakat komisyonlarını ele geçirmek.
Bileğinin ve emeğinin hakkıyla çalışarak bir yere gelmek isteyen masum Anadolu gençlerini sürekli "elemişler" ve "hırsızlık" sonucu ele geçirdikleri soruları "şakirtlerine" vererek devlete yerleşmişler.
Yani "kul hakkı" yemişler.
Milyonlarca "kulun" hakkına tecavüz etmişler.
Bu hırsızlık şebekesi yüzünden subay olması gereken vatansever Türk gençleri ordudan atılmış, akademisyen olması gereken beyinlerimiz sokağa bırakılmış, sadece hukukun üstünlüğünü uygulamaya geçirmek isteyen hâkim ve savcılarımız pasifize edilmiş.
Bütün bunları yapan "çete" sürekli din adına mesajlar vermiş, dini kullanmış, insanları "dinle kandırmış."
"Rabbin aciz kulu" olduğunu ilan eden şahıs, aslında hırsızlık şebekesinin hiç de aciz olmayan reisi imiş.
Bu ülkenin Müslümanları ve siyasetçileri ise "gerçek vatanseverlerin ve samimi Müslümanların" yaptıkları bütün uyarılara kulak tıkayarak "FETÖ'nün adım adıma devleti ele geçirme ve kendi evlatlarını işsiz bırakma" süreci yaşanırken hırsız takımına alkış tutmuş, destek vermiş.
Şimdi ise devletin kadrolarından "yüz binlercesinin" bu kul hakkı yiyen" yapı tarafından gasp edildiği iddia ediliyor.
Kul hakkı yiyerek, yetim hakkı yiyerek, yoksul hakkı yiyerek, başkasının hakkını gasp edip makam ve mevki sahibi olarak payidar olunmayacağını, bugün bu yapının içine düştüğü zilletin boyutundan çok iyi anlıyoruz.
Rabbimiz buyurur ki, "?Haksızlık edenler, hangi akıbete döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuera, 227)