Bir zamanlar/hatta günümüzde bile/ yakın tehdit olmaktan çıkmış olmasına rağmen Amerika ile Rusya arasında askeri ve politik kapışma sürmekteydi/sürüyorTürkiye'nin Yunanistan ile, Ermenistan'ın Azerbaycan ile, Japonya'nın Çin ile karşı karşıya gelmeleri ve birbirini askeri ve politik açıdan dengelemeye gayret etmeleri gibi.Ülkeler arasındaki musibetler kolay kolay atlatılmıyor.Devletlerin kendilerine düşman ya da rakip olarak gördükleri diğer devletler hangi adımı atarsa atsınlar yine o pozisyon içerisinde değerlendirilirler.Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye bakış açısında bunu görüyoruz, Avrupa ülkelerinin İran'a yaklaşımında bunu görüyoruz, Amerikan idarecilerinin İslam dünyasını değerlendirmelerinde aynı yaklaşımı yakınen yaşıyoruz.İşgal süreci açılmasında, savaşlara tutuşulmasında, boykotlara, ambargolara başvurulmasında da böyle bir psikoloji hakim.Devletlerarası ilişkiler yumağının karmaşık yapısı önümüze çok farklı bir örgü koyuyor.İlişkilerin nasıl gelişeceğini, geleceğin nasıl şekilleneceğini halklar da tam olarak bilip, kestiremedikleri için diğer halkları da karşılarına alabiliyorlar.Esmer tenliler Müslümanları andırdığı için vurulabiliyorsa, siyah tenliler köleliğei mahkum kılınıyorsa, sarı tenlilerden ürkülüyorsa burada nasıl bir denge unsurundan sözedilebilir?Bunun sınırı ve legal çerçevesi nedir, hatta bunu kim ya da kimler tayin ediyor.İnsani değerleri ayaklar altına alıp savaşlara tutuşanlar mı yoksa barış adına zeytin dalı sunarak huzur telkin edenler mi?Kişilerin, halkların, hükümetlerin, devletlerin ve devletlerüstü yapılanmaların bu anlamda kafası bulanık vaziyette.Dünyamızın gidişatı da bunu gösteriyor.Sabit dost ya da düşman anlayışından " herkesin düşman olarak rahatlıkla yaftalandığı" bir dönemece girmiş bulunuyoruz.Kin ve nefret gölünde yüzen dünya toplumu bir taraftan içine düştüğü/düşürüldüğü durumu mukayese etmeye çalışırken bir taraftan o gölün içerisinde yeni kinler, yeni nefretler ekiliyor.Kısırdöngüde yaşamını idame ettiren insanların mevcut durum karşısında kılını kıpırdatamıyor olması ise ayrı bir dram.Her ülkenin ensesinde bir düşman, her düşman görülen ülkenin elinde silah olduğu müddetçe de insanlığın işi zor.Geleceğin barış ekseninde gelişimi için elele verenlerin sesinin yükselmesi ise ham hayal.Pesimist bir bakış açısı da diyebilirsiniz kıyamet senaryoları da, ya da daha farklı bir isim.Adı ne olursa olsun; içinde bulunduğumuz durum için herkesin kendi çerçevesinde birşeyler yapması kaçınılmaz.Kaçırılan fırsatlar kadar karşımıza çıkacak tehditler de bizimle ilgili.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005