"Gerekli şartlar sağlandığı takdirde'' Türkiye Avrupa Birliği'ne üye yapılacak.
Üye olmayacak, üye yapılacak...
Keza; üye olmak için kendi inisiyatifinizi kullanmanız ve kendi gücünüz paralelinde ortaklık kurmuş olmanız gerek.
Üye yapılacaksanız başkalarının direktiflerini kabullenmeniz ve yaptırımlarına maruz kalmanız zorunluluk teşkil edecek.
Biz Türkiye olarak "üye yapılacağız''..
Onun da kesinliği yok.
Ucu açık olduğu kadar muallak bir durumdayız anlayacağınız.
Fransız yönetimi Türkiye'yi üye yapmak için nihai aşamada Fransızların referanduma gitmesi kararını aldı.
Avrupa Parlamentosu Başkanı Joseph Borrell de Avrupa Parlamentosu'nun okeylemesine dikkat çekerek diğer bütün ülkelerinin komple bir referanduma gitmesi gerektiğini belirtti.
Dışişleri Bakanı Gül, Almanya'da Sosyal Demokratlar'dan sonra Hıristiyan Demokratlar'ın ayağına giderek üyelik için destek turu başlattı.
Mütakibinde ise Başbakan Erdoğan Fransa'ya giderek Türkiye karşıtı yükselen havanın inmesini temin etmeye çalışacak.
Almanlar'dan kullanılmış Leopard II tankları alınarak Almanlar, Fransızlar'dan Airbus uçaklar alınarak Fransızlar tatmin edilecek.
PKK terörüne karşı kullanıldığı gerekçesi ile Türkiye'ye tank satımını durduran Almanya'yla bu frekansta iş yapmanın etik açıdan önemini nasıl görüyorsunuz?
Peki ya sözde Ermeni soykırımını gündem ederek işi anıt dikmeye kadar götüren Fransa ile iş pişirmeye?
Ulusal çıkarlarımız ile Avrupa beklentilerimiz ne kadar da tezat değil mi?
"Vere vere'' ilerlemeye çalıştığımız Avrupa Birliği'nden ileri süreçte neler alacağımız ayrı bir tartışma konusu.
Biz yine de pembe gözlüğümüzü çıkarmıyoruz.
Türkiye'nin üyeliği konusunda İngiltere ve İtalya pembe tablo çiziyorlar.
Baltık ülkeleri ise demokrasi temennileriyle temkinli bir yaklaşım içerisindeler.
Avusturya'nın yeni Dışişleri Bakanı Bayan Ursula, Türkiye'nin üyeliğinin durdurulabileceğini söyleyerek yeni bir çıkış yaptı.
Ardından isveç Başbakanı Bersson, "Türkiye'nin gerekenleri yaptığı müddetçe'' destekleneceğini ekleyerek yeni bir halka ekledi.
Zincirin halkaları kırılmıyor; tersine yeni halkalar ilave ediliyor, düğümler atılıyor.
Rum ve Yunan hükümetlerinin "bazı haklarımızı saklı tutuyoruz "diyerek tehdite kaklışmaları ise aynı bir ikilem.
İşte tam bu belirsizlikte, 17 Aralık'a doğru yol alıyoruz.
Ancak, "gerekli şartlar'' sağlanırsa...
Bu 'gereken'lerin neler olduğu üzerinde durmak gerek.
Gerekenler yapılınca şartlar müsait mi olacak,
Şartlar müsait olduğunda gerekenler mi yapılacak?
Peki; yarım asıra yakın, uzun ince yolda gerekenler yapılmadı mı, şartlar kabul edilmedi mi?
Bizim bildiğimiz şartlar ( Kopenhag, Maastrich, Helsinki...) dışında şarlar var ise bunlar neler?
Daha başka hangi şartlar isteniyor, neler talep ediliyor?
Üyelik için yol verilse bile yeni istekler, talepler önümüzdeki on yıla sığdırılacak.
Gereken şartlar sağlanınca.
Şartların ucunu da göremiyoruz.
Üye olmayacak, üye yapılacak...
Keza; üye olmak için kendi inisiyatifinizi kullanmanız ve kendi gücünüz paralelinde ortaklık kurmuş olmanız gerek.
Üye yapılacaksanız başkalarının direktiflerini kabullenmeniz ve yaptırımlarına maruz kalmanız zorunluluk teşkil edecek.
Biz Türkiye olarak "üye yapılacağız''..
Onun da kesinliği yok.
Ucu açık olduğu kadar muallak bir durumdayız anlayacağınız.
Fransız yönetimi Türkiye'yi üye yapmak için nihai aşamada Fransızların referanduma gitmesi kararını aldı.
Avrupa Parlamentosu Başkanı Joseph Borrell de Avrupa Parlamentosu'nun okeylemesine dikkat çekerek diğer bütün ülkelerinin komple bir referanduma gitmesi gerektiğini belirtti.
Dışişleri Bakanı Gül, Almanya'da Sosyal Demokratlar'dan sonra Hıristiyan Demokratlar'ın ayağına giderek üyelik için destek turu başlattı.
Mütakibinde ise Başbakan Erdoğan Fransa'ya giderek Türkiye karşıtı yükselen havanın inmesini temin etmeye çalışacak.
Almanlar'dan kullanılmış Leopard II tankları alınarak Almanlar, Fransızlar'dan Airbus uçaklar alınarak Fransızlar tatmin edilecek.
PKK terörüne karşı kullanıldığı gerekçesi ile Türkiye'ye tank satımını durduran Almanya'yla bu frekansta iş yapmanın etik açıdan önemini nasıl görüyorsunuz?
Peki ya sözde Ermeni soykırımını gündem ederek işi anıt dikmeye kadar götüren Fransa ile iş pişirmeye?
Ulusal çıkarlarımız ile Avrupa beklentilerimiz ne kadar da tezat değil mi?
"Vere vere'' ilerlemeye çalıştığımız Avrupa Birliği'nden ileri süreçte neler alacağımız ayrı bir tartışma konusu.
Biz yine de pembe gözlüğümüzü çıkarmıyoruz.
Türkiye'nin üyeliği konusunda İngiltere ve İtalya pembe tablo çiziyorlar.
Baltık ülkeleri ise demokrasi temennileriyle temkinli bir yaklaşım içerisindeler.
Avusturya'nın yeni Dışişleri Bakanı Bayan Ursula, Türkiye'nin üyeliğinin durdurulabileceğini söyleyerek yeni bir çıkış yaptı.
Ardından isveç Başbakanı Bersson, "Türkiye'nin gerekenleri yaptığı müddetçe'' destekleneceğini ekleyerek yeni bir halka ekledi.
Zincirin halkaları kırılmıyor; tersine yeni halkalar ilave ediliyor, düğümler atılıyor.
Rum ve Yunan hükümetlerinin "bazı haklarımızı saklı tutuyoruz "diyerek tehdite kaklışmaları ise aynı bir ikilem.
İşte tam bu belirsizlikte, 17 Aralık'a doğru yol alıyoruz.
Ancak, "gerekli şartlar'' sağlanırsa...
Bu 'gereken'lerin neler olduğu üzerinde durmak gerek.
Gerekenler yapılınca şartlar müsait mi olacak,
Şartlar müsait olduğunda gerekenler mi yapılacak?
Peki; yarım asıra yakın, uzun ince yolda gerekenler yapılmadı mı, şartlar kabul edilmedi mi?
Bizim bildiğimiz şartlar ( Kopenhag, Maastrich, Helsinki...) dışında şarlar var ise bunlar neler?
Daha başka hangi şartlar isteniyor, neler talep ediliyor?
Üyelik için yol verilse bile yeni istekler, talepler önümüzdeki on yıla sığdırılacak.
Gereken şartlar sağlanınca.
Şartların ucunu da göremiyoruz.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005