A. Faik NABİ
Koalisyon ortaklarının ahvaline akıl erdirebilene aşkolsun.
Son birkaç günden beri Anadolu'dayız; milletin aklı, koalisyon ortaklarının hallerini almıyor. Nasıl alsın?!
Mesela, AB konusunda, Dışişleri Bakanı İsmail Cem, AB'yi sömürgeci, AB şeflerini "sömürge valisi" olarak niteliyor.
Nerede? Brüksel'de.
Ne zaman? Mart'ın 24'ünde.
Aynı konuda koalisyonun diğer ortağı Mesut Yılmaz "En büyük onur AB'ye verdiğimiz sözleri yerine getirmektir" diyor.
Nerede? Aynı Brüksel'de.
Ne zaman? Mart'ın 20'sinde.
Her iki ortakta müspet veya menfi bir ilke, bir istikrar çizgisi bulmak mümkün. En fazla dersiniz ki, Cem'in "sömürge" odağı olarak gördüğü Brüksel'i, Yılmaz, yegane "onur kaynağı" olarak algılıyor.
Fakat asıl Devlet Bahçeli beyin tavır ve beyanları, zikzaklı ve aşırı paradoksal. Bahçeli, bir gün iktidar ortağı, bir gün muhalefet üyesi gibi. Katılım Ortaklığı Belgesindeki her işe onay verdi, Yılmaz'ın kaleminden çıktığı şekliyle Ulusal Program'ın altına gözü kapalı imza attı. Fakat şimdi, güya AB'ye karşı duruyor, AB konusunda muhalefet ağzı kullanıyor.
Dahası, kurmayları, önceki hafta Adıyaman'a gittiklerinde "MHP'nin şimdiye kadar haykırdığı, hani bir Türk dünyası vardı. Bu AB'ye alternatif değil, sadece aşkla şevkle dile getirdiğimiz bir konu o kadar" diyebiliyor. Artık "Türk dünyası" gibi bir ufuk yok, bir ülkü yok; belirttikleri gibi, o sadece geyik muhabbeti argümanı... MHP kurmaylarından Nazif Okumuş, Kemal Köse, Orhan Bıçakcıoğlu, Fatih Özdemir, Hasari Güler ve Adıyamanlılar bu yeni görüşün sahipleri, bu postmodern yaklaşımın canlı tanıkları.
Sayın Bahçeli ise, önceki gün yine "ortaklarına muhalefet edercesine" dış politikada devlet ciddiyeti ve ulusal çıkarların korunmasından söz açarak, "yalnızca hesap verme ve savunma pozisyonlarıyla dış politika yapılamayacağını", önündeki kağıttan okudukça okuyor. Okuyor okumasına; ama, okudukça koalisyondaki uyum daha da perçinleşiyor. Millet işte buna akıl erdiremiyor.
Ulusal Program'ın "tekmiline birden imza" koyarak ve bağımsız yargının "idam kararı"nı Başbakanlık'ta sümenaltı ederek Apo'yu ipten kurtardı; fakat şehit analarına "uzaktan ağıt" yakıp duruyor.
Önce bir işi yapıyor, sonra içine mi sindiremiyor, gönlü mü razı olmuyor; onu kestirmek gerçekten zor. Milletin hafsalası da bu tavrı algılayamıyor.
Ekonomik alandaki manzara, bu siyasi işlerden farklı değil.
Bahçeli, ekonomideki çöküşü ya farketmemiş ya da bilerek gizliyor, görmezlikten geliyor. Sanki ekonomik tablodan hayli memnun.
İktidar veya muhalefetteki hiçbir partinin, ne bir projesi, ne bir çözümü, ne de bir açılımı olmadığını bildiği halde, ülkeyi kurtaracak yegane çözüm olan Milli Ekonomi Modeli ve Kalkınma Projelerini hafsalası almıyor. Ufku yetmiyor. Bu olur mu acaba, diyor. Bu olsa olsa mucize olur, diyor.
Türkiye'yi bunca yeraltı ve yerüstü kaynaklarına ve genç insan kaynağına rağmen "bu derece çökertebilmedeki iktidar marifetleri"ne akıl erdirebiliyor da, bu yerli kaynaklar ve milli bir şahlanışla ülkenin ayağa kalkacağına akıl erdiremiyor. Hayali ulaşmıyor. Böyle olunca da "mucize tüccarlığı" deyip geçiyor.
Kurmaylarının Adıyaman'daki itiraflarında belirttikleri üzere MHP, sadece Türk dünyasındaki ülküsünü yitirmemiş, sayın Bahçeli'nin önceki günkü ekonomi yorumlarına bakılırsa, Türkiye ufkunu da kaybetmişler. Dolayısıyla IMF ve AB'nin rüzgarının şiddetine ve yönüne göre sayın Bahçeli, bir sağa bir sola yalpalayıp duruyor.
Bu ahvalinden de millet değil; en çok Yılmaz, Derviş, onurunu AB/IMF merkezlerinde arayan sair ortakları ve global taşeronlar istifade ediyor. Bu bağlamda, milletin hiç ama hiç fayda görmedik, diye feveran ediyor. Ancak kulaklar duymuyor; zira koalisyon "uyum"una kilitlenmiş. MHP, uyum adına milletten kaçıyor. Herhalde sadece anketlerdeki MHP bunu hissediyor.
Millet, ise bağımsız ve onurlu Türkiye'nin modellerini ve projelerini sunan Kuvay-ı Milliye'ye, BTP'ye koşuyor.
Koalisyon ortaklarının ahvaline akıl erdirebilene aşkolsun.
Son birkaç günden beri Anadolu'dayız; milletin aklı, koalisyon ortaklarının hallerini almıyor. Nasıl alsın?!
Mesela, AB konusunda, Dışişleri Bakanı İsmail Cem, AB'yi sömürgeci, AB şeflerini "sömürge valisi" olarak niteliyor.
Nerede? Brüksel'de.
Ne zaman? Mart'ın 24'ünde.
Aynı konuda koalisyonun diğer ortağı Mesut Yılmaz "En büyük onur AB'ye verdiğimiz sözleri yerine getirmektir" diyor.
Nerede? Aynı Brüksel'de.
Ne zaman? Mart'ın 20'sinde.
Her iki ortakta müspet veya menfi bir ilke, bir istikrar çizgisi bulmak mümkün. En fazla dersiniz ki, Cem'in "sömürge" odağı olarak gördüğü Brüksel'i, Yılmaz, yegane "onur kaynağı" olarak algılıyor.
Fakat asıl Devlet Bahçeli beyin tavır ve beyanları, zikzaklı ve aşırı paradoksal. Bahçeli, bir gün iktidar ortağı, bir gün muhalefet üyesi gibi. Katılım Ortaklığı Belgesindeki her işe onay verdi, Yılmaz'ın kaleminden çıktığı şekliyle Ulusal Program'ın altına gözü kapalı imza attı. Fakat şimdi, güya AB'ye karşı duruyor, AB konusunda muhalefet ağzı kullanıyor.
Dahası, kurmayları, önceki hafta Adıyaman'a gittiklerinde "MHP'nin şimdiye kadar haykırdığı, hani bir Türk dünyası vardı. Bu AB'ye alternatif değil, sadece aşkla şevkle dile getirdiğimiz bir konu o kadar" diyebiliyor. Artık "Türk dünyası" gibi bir ufuk yok, bir ülkü yok; belirttikleri gibi, o sadece geyik muhabbeti argümanı... MHP kurmaylarından Nazif Okumuş, Kemal Köse, Orhan Bıçakcıoğlu, Fatih Özdemir, Hasari Güler ve Adıyamanlılar bu yeni görüşün sahipleri, bu postmodern yaklaşımın canlı tanıkları.
Sayın Bahçeli ise, önceki gün yine "ortaklarına muhalefet edercesine" dış politikada devlet ciddiyeti ve ulusal çıkarların korunmasından söz açarak, "yalnızca hesap verme ve savunma pozisyonlarıyla dış politika yapılamayacağını", önündeki kağıttan okudukça okuyor. Okuyor okumasına; ama, okudukça koalisyondaki uyum daha da perçinleşiyor. Millet işte buna akıl erdiremiyor.
Ulusal Program'ın "tekmiline birden imza" koyarak ve bağımsız yargının "idam kararı"nı Başbakanlık'ta sümenaltı ederek Apo'yu ipten kurtardı; fakat şehit analarına "uzaktan ağıt" yakıp duruyor.
Önce bir işi yapıyor, sonra içine mi sindiremiyor, gönlü mü razı olmuyor; onu kestirmek gerçekten zor. Milletin hafsalası da bu tavrı algılayamıyor.
Ekonomik alandaki manzara, bu siyasi işlerden farklı değil.
Bahçeli, ekonomideki çöküşü ya farketmemiş ya da bilerek gizliyor, görmezlikten geliyor. Sanki ekonomik tablodan hayli memnun.
İktidar veya muhalefetteki hiçbir partinin, ne bir projesi, ne bir çözümü, ne de bir açılımı olmadığını bildiği halde, ülkeyi kurtaracak yegane çözüm olan Milli Ekonomi Modeli ve Kalkınma Projelerini hafsalası almıyor. Ufku yetmiyor. Bu olur mu acaba, diyor. Bu olsa olsa mucize olur, diyor.
Türkiye'yi bunca yeraltı ve yerüstü kaynaklarına ve genç insan kaynağına rağmen "bu derece çökertebilmedeki iktidar marifetleri"ne akıl erdirebiliyor da, bu yerli kaynaklar ve milli bir şahlanışla ülkenin ayağa kalkacağına akıl erdiremiyor. Hayali ulaşmıyor. Böyle olunca da "mucize tüccarlığı" deyip geçiyor.
Kurmaylarının Adıyaman'daki itiraflarında belirttikleri üzere MHP, sadece Türk dünyasındaki ülküsünü yitirmemiş, sayın Bahçeli'nin önceki günkü ekonomi yorumlarına bakılırsa, Türkiye ufkunu da kaybetmişler. Dolayısıyla IMF ve AB'nin rüzgarının şiddetine ve yönüne göre sayın Bahçeli, bir sağa bir sola yalpalayıp duruyor.
Bu ahvalinden de millet değil; en çok Yılmaz, Derviş, onurunu AB/IMF merkezlerinde arayan sair ortakları ve global taşeronlar istifade ediyor. Bu bağlamda, milletin hiç ama hiç fayda görmedik, diye feveran ediyor. Ancak kulaklar duymuyor; zira koalisyon "uyum"una kilitlenmiş. MHP, uyum adına milletten kaçıyor. Herhalde sadece anketlerdeki MHP bunu hissediyor.
Millet, ise bağımsız ve onurlu Türkiye'nin modellerini ve projelerini sunan Kuvay-ı Milliye'ye, BTP'ye koşuyor.