Hiç kimsenin bir başkasının Müslümanlığına veya gâvurluğuna karışmaya hakkı asla olamaz. Dileyen dilediği dinde olabilir, bu hakkı hem kanunlarımız hem de dinimiz vermiştir. Ancak bazen öyle hal ve durum ortaya çıkıyor ki sormaktan başka bir çareniz kalmıyor.
Görünüşü Müslüman, sakallı, hacı baba… Ama öyle tatsız ve tuzsuz konuşunca bırakın hacı baba olarak görmeyi, mecburen siz Müslüman mısınız? diye sormak durumunda oluyorsunuz.
Tıpkı pazara gidiyorsunuz sebze ve meyve alıyorsunuz, görünüşü tamam meyve ve sebze ama tadı ne meyveye ne de sebzeye benziyor. Mecburen satıcısına soruyorsunuz “Kardeş! Bu hıyar organik mi diye…
Meyve ve sebzeler için “organik mi” diye sorduğumuz soruyu Müslüman için de soracağımız hiç aklıma gelmezdi doğrusu…
Ama maalesef sakal ve sarığı, cübbesi yerinde bir insana “siz Müslüman mısınız?” diye sormadan edemiyorsunuz. Neden mi? Dinleyin…
Geçenlerde vakit namazı için bir camiye girdim, namazı kılıp çıktım. Biraz üşümüştüm canım bir çay içmek istedi. Cami avlusunda bulunan çay ocağına girdim, selam verip oturdum bir masaya…
Yaşı yetmiş civarında bir hacı baba “merhaba” dedi… Merhabalaştık. Bu arada haberler başladı, ister istemez. Cami avlusu olur da hangi kanal açık olur? Tahmin edersiniz…
Kanal Suriye’de isyancı haberi ile başladı… Hacı babam hemen Esat’a giydirdi. İsyancıya da güzel bir dua etti “Allah yardımcıları olsun…” sordum “Hacı baba isyancılara mı dua ediyorsun?” Evet dedi.
Sonra “Hacı baba bunlara Clinton Hanım yeni bir başkan seçti, hem de Hıristiyan bunlara Amerika yardım ediyor sen üzülme…” dedim.
“Öyle mi?” dedi.” Evet, hiç düşünme sen… Dua da etme Allah bunlara yardım etmez, zaten Amerika ediyor” dedim. Sonra demesin mi “Yardım edenlerden Allah razı olsun…”
Çüş… Dedim.
Ardından “sen İslam’dan çıktın hacı baba” deyince… “Niye ki” deyince “Kâfire dua eden kâfir olur, Sen Clinton’a dua ettin. Kâfirlere dua eden ise İslam’dan çıkar…” dedim.
Sonra devam ettim “Tayyip Bey de bu isyancılara hükümet olarak destek veriyor…”
Bana dönerek “Tabi ki destek verecek Esat zalim…” sordum “Hacı baba Esat niye zalim olsun ülkesini müdafaa ediyor?
- “Esat’tan büyük zalim olmaz” diye ekledi.
- “Ama Esat Müslüman, Obama Hıristiyan, üstelik Amerika Irak’ta bir milyon Müslüman’ı öldürdü” deyince
- “Hak ettiler” dedi.
- “Müslümanlar ölüyor üzülmüyor musun?” deyince.
-“Hak eden ölür” dedi. Sonra bana dönerek nasihat etti “Bak oğlum senin ne demek istediklerini ben anlıyorum, ben her gün haber izlerim. Bana demek istiyorsun ki Tayyip Amerika ve İsrail birlikte hareket ediyor. Edecek… Etmez ise yaşatmazlar. Kim gelse edecek… Yaşamak isteyen dünyanın ağasına boyun eğecek… Bu ağa Amerika” Dayanamadım sordum:
- “Hacı baba Amerika mı büyük Allah mı?”
-“Tabi Allah büyük ama bu zamanda Allah’tan sonra Amerika gelir bunu anlaman lazım” dedi.
-“Hacı baba sen Müslüman mısın? Gerçekten, eğer Müslüman isen peygamberi nereye koydun sıralamada peygamber yok mu?”
Nasihat sırası bendeydi “Bak hacı bey sen bu itikatla değil hacı, Müslüman dahi olamazsın. Müslüman kâfire dua edemez, onlara destek ve kalkan olmaz, onları sevemez. Eğer bunları yaparsa o kendini kandırır, ahirette hesabını hiç veremez. Tövbe et ve sık sık iman tazele bu kanalları da izleme seni bunlar bu hale getirmiş. Normalde sen böyle bir insan olamasın, seni değiştirmişler, genlerini değiştirmişler o yüzden böyle “hormonlu hacı” olmuşsun.”
Hacı Bey beni dinlemeye tahammülü kalmamış “Ben Tayyip gibi düşünüyorum, o yanlışsa ben de yanlışım” dedi.
Herkes başımıza toplanmış bizi seyrediyordu. Dedim “Hacı Bey kimin nere gideceğinin kuralları belli, buna kararı biz veremeyiz ama üzülme kişi sevdiğiyle beraberdir. Tayyip Bey’i bilmem ama sen Obama’nın, Clinton’ın yanında olacaksın” dedim ve ayrıldım.
Artık sadece hıyar ve kabakların organik olmasına dikkat etmeyeceğiz, Hacının da organik olanı ile sohbet edeceğiz.
Amerikancı hormonlu hacılar, insanı dinden imandan eder maazallah…