Ülkemizde her seçim döneminde yeni bir oyun tezgahlanır ve seçmenler belli partilere yönlendirilir. Onun için, seçim kampanyaları, kısır parti çekişmelerinden öteye gitmez. Aslında seçim kampanyalarında, patilerin tezleri ve projeleri tartışılmalı, seçmenlerin doğru bilgi edinmesi sağlanmalıdır. Böyle yapılırsa seçim kampanyaları, bir kültür faaliyetine dönüşür. Maalesef, Türkiye'de böyle olmuyor. Olmadığı için de seçmenler, seçim biter bitmez "keşke elim kırılsaydı da oy vermeseydim" deme noktasına geliyor. Tabii ki, son pişmanlık da fayda vermiyor. Bu sebepten istedik ki, seçim kampanyası tam anlamıyla kızışmadan, seçmenleri uyaralım. Bu seçimlerde planlanan oyundan haberdar edelim.
Oyunun özeti şu: Seçmenler, geçmiş dönemde olduğu gibi yine sağ ve sol denilerek bölünmek ve hepsi de aynı olan partilere yönlendirilmek istenmektedir. Figüran olarak seçilen isimlerin başında Kemal Derviş geliyor. Kemal Derviş, "sosyal demokrat" diyerek sol partileri birleştirmek için liderler arasında mekik dokuyor. Nihayet sola adres göstermekle yetinmek zorunda kaldı. Eskiden doğru veya yanlış sol partilerin ilkeleri ve söylemleri vardı. Sosyal demokrat olduğunu iddia eden Kemal derviş, 18 ay tek başına türk ekonomisini yönetti. Acaba bu ilkelerden, bu söylemlerden birisini hayata geçirdi mi? Dünya Bankası ve IMF'nin bir uzmanı, bir teknisyeni olan Kemal Derviş'in sosyal içerikli bir politika izlemesi mümkün mü? Bunu hiçbir sosyal demokrat partinin lideri sormadan Kemal Derviş'in peşine düştü. Kemal derviş'in peşine düşen sadece sosyal demokrat geçinenler mi? Hayır, sağcı partilerin hepsi ve yenilikçiyiz, değiştik, geliştik diyenlerin oluşturduğu AKP de Kemal Derviş'e talip oldu. AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Kemal Derviş, partimize çok yakışır" diyerek, ona asıl yerinin AKP olduğunu hatırlattı.
Kemal Derviş, ülke ekonomisini küresel ekonominin bir şubesi haline getirdi. Şimdi siyasetimizi de küreselleştirmek istiyor. Komünizmin yıkılmasından sonra hiçbir anlamı kalmayan sağ ve sol kavramlarını yeniden hortlaratarak, bütün partileri küresel politikalar etrafında birleştirmeye çalışıyor. Halbuki batı dünyasında, artık sağ ve sol kavramlar kullanılmıyor. Onların yerine, her ikisini içeren "Sosyal-Liberal" veya "Liberal Sol" kavramları kullanılıyor. Türkiye'de de böyle. CHP'den AKP'ye bütün partiler, "Sosyal-Liberal" ekonomiyi savunduklarını söylüyor ve programlarında da yazıyorlar. Reşat Sinanoğlu, 18 Ağustos 2002 tarihli Dünya Gazetesi'nde "Liberal Sol" kavramını sorguluyor ve şöyle diyor: "Liberal sol, zorlama ve yapay bir tanımdır. Olması gereken, libarelleşen solcuların liberal partilerin çatısı altında politika yapmalarıdır". Sinanoğlu şöyle devam ediyor: "Türkiye her zamanki gibi Batı'nın eskimiş davranışlarını taklit etmek yerine, ilk defa kendi ihtiyaçlarını ve gerçeklerini gözeterek yeni birşey yapmalıdır. Birbirine son derece yaklaşmış politikaları savunan sadece merkez sağ ve sol kendi aralarında değil, birbirleriyle birleşmelidirler".
Sinanoğlu, bu tesbitlerden sonra şu somut teklifi yapıyor: "Söylemek gerekirse, sosyal demokrat ve liberal partiler (ANAP, DYP, DTP CHP, DSP, SHP, YTP) birleşerek, Türkiye'yi yıllarca yönetebilecek çok güçlü, iktidar adayı bir parti oluşturabilirler". Bu teklif gayet yerinde. Yalnız millici ve milliyetçi tarafta gösterilen partilere itirazımız vardır. Çünkü onların da diğerleri gibi temel tercihleri aynıdır. Millici ve milliyetçi safta gösterilen bu partiler, rakkas gibi bir o yana, bir bu yana gidip geliyor. Bazan milli bir yol izler gibi yapıyorlar. Bazan milli çizgiden fersah fersah uzaklaşıyorlar. Esasen bu partilerin, küreselleşmeden yana olan partilerden hiçbir farkı yok. Çünkü onlar da, AB'ci onlarda IMF'ci. Dahası, milli politikalar bir bütündür, bölünme kabul etmezler. Başka bir deyişle millilik, bir anlayış bir bakış tarzıdır. Buna sahip olmayanlar asla millici olamaz ve milli bir politika ortaya koyamazlar.
Şimdi dönelim, bu seçimden oynanmak istenen oyuna. Milli duruşu, temsil eden tek parti BTP'dir. Hal böyle iken medya, BTP'yi gizlemeye çalışıyor. Küreselleşmeden yana olan partileri de birbirinden çok farklı göstererek seçmenleri onlardan birini tercih etmeye zorluyor. Aralarında hiç bir fark olmamasına rağmen, küreselleşmeci partileri sağcı, solcu ve millici diye tasnif etmesinin sebebi budur. Halbuki seçmenin önünde iki tercih var. Ya BTP diyecek, ya da diğerleri. Diğerleri arasından herhangi birini tercih etmenin, aynı kapıya çıktığını dileriz, bu millet görür.
Oyunun özeti şu: Seçmenler, geçmiş dönemde olduğu gibi yine sağ ve sol denilerek bölünmek ve hepsi de aynı olan partilere yönlendirilmek istenmektedir. Figüran olarak seçilen isimlerin başında Kemal Derviş geliyor. Kemal Derviş, "sosyal demokrat" diyerek sol partileri birleştirmek için liderler arasında mekik dokuyor. Nihayet sola adres göstermekle yetinmek zorunda kaldı. Eskiden doğru veya yanlış sol partilerin ilkeleri ve söylemleri vardı. Sosyal demokrat olduğunu iddia eden Kemal derviş, 18 ay tek başına türk ekonomisini yönetti. Acaba bu ilkelerden, bu söylemlerden birisini hayata geçirdi mi? Dünya Bankası ve IMF'nin bir uzmanı, bir teknisyeni olan Kemal Derviş'in sosyal içerikli bir politika izlemesi mümkün mü? Bunu hiçbir sosyal demokrat partinin lideri sormadan Kemal Derviş'in peşine düştü. Kemal derviş'in peşine düşen sadece sosyal demokrat geçinenler mi? Hayır, sağcı partilerin hepsi ve yenilikçiyiz, değiştik, geliştik diyenlerin oluşturduğu AKP de Kemal Derviş'e talip oldu. AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Kemal Derviş, partimize çok yakışır" diyerek, ona asıl yerinin AKP olduğunu hatırlattı.
Kemal Derviş, ülke ekonomisini küresel ekonominin bir şubesi haline getirdi. Şimdi siyasetimizi de küreselleştirmek istiyor. Komünizmin yıkılmasından sonra hiçbir anlamı kalmayan sağ ve sol kavramlarını yeniden hortlaratarak, bütün partileri küresel politikalar etrafında birleştirmeye çalışıyor. Halbuki batı dünyasında, artık sağ ve sol kavramlar kullanılmıyor. Onların yerine, her ikisini içeren "Sosyal-Liberal" veya "Liberal Sol" kavramları kullanılıyor. Türkiye'de de böyle. CHP'den AKP'ye bütün partiler, "Sosyal-Liberal" ekonomiyi savunduklarını söylüyor ve programlarında da yazıyorlar. Reşat Sinanoğlu, 18 Ağustos 2002 tarihli Dünya Gazetesi'nde "Liberal Sol" kavramını sorguluyor ve şöyle diyor: "Liberal sol, zorlama ve yapay bir tanımdır. Olması gereken, libarelleşen solcuların liberal partilerin çatısı altında politika yapmalarıdır". Sinanoğlu şöyle devam ediyor: "Türkiye her zamanki gibi Batı'nın eskimiş davranışlarını taklit etmek yerine, ilk defa kendi ihtiyaçlarını ve gerçeklerini gözeterek yeni birşey yapmalıdır. Birbirine son derece yaklaşmış politikaları savunan sadece merkez sağ ve sol kendi aralarında değil, birbirleriyle birleşmelidirler".
Sinanoğlu, bu tesbitlerden sonra şu somut teklifi yapıyor: "Söylemek gerekirse, sosyal demokrat ve liberal partiler (ANAP, DYP, DTP CHP, DSP, SHP, YTP) birleşerek, Türkiye'yi yıllarca yönetebilecek çok güçlü, iktidar adayı bir parti oluşturabilirler". Bu teklif gayet yerinde. Yalnız millici ve milliyetçi tarafta gösterilen partilere itirazımız vardır. Çünkü onların da diğerleri gibi temel tercihleri aynıdır. Millici ve milliyetçi safta gösterilen bu partiler, rakkas gibi bir o yana, bir bu yana gidip geliyor. Bazan milli bir yol izler gibi yapıyorlar. Bazan milli çizgiden fersah fersah uzaklaşıyorlar. Esasen bu partilerin, küreselleşmeden yana olan partilerden hiçbir farkı yok. Çünkü onlar da, AB'ci onlarda IMF'ci. Dahası, milli politikalar bir bütündür, bölünme kabul etmezler. Başka bir deyişle millilik, bir anlayış bir bakış tarzıdır. Buna sahip olmayanlar asla millici olamaz ve milli bir politika ortaya koyamazlar.
Şimdi dönelim, bu seçimden oynanmak istenen oyuna. Milli duruşu, temsil eden tek parti BTP'dir. Hal böyle iken medya, BTP'yi gizlemeye çalışıyor. Küreselleşmeden yana olan partileri de birbirinden çok farklı göstererek seçmenleri onlardan birini tercih etmeye zorluyor. Aralarında hiç bir fark olmamasına rağmen, küreselleşmeci partileri sağcı, solcu ve millici diye tasnif etmesinin sebebi budur. Halbuki seçmenin önünde iki tercih var. Ya BTP diyecek, ya da diğerleri. Diğerleri arasından herhangi birini tercih etmenin, aynı kapıya çıktığını dileriz, bu millet görür.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018