Hani yazı yazmaya başlayacağım demişti ya işte o zaman hediye verilmişti. Hem de eniştesinden. Sapasağlamdı. Eee ne de olsa tam da imal edildiği yerden gelmişti. Anlamışsınızdır bu bir el çantasıydı. O günden beri ona bir dost gibi yardımcı oluyordu. Okuyacağı kitabı, yazılarını, kalemlerini, evraklarını içine koyuyor rahat rahat götürüyordu.
Şu fermuarı yok mu?.. Eli değer değmez gıcırdayarak açılışı "Açıl susam açıl"ın değişik bir tılsımıydı.
Çanta deyip geçemedi ta ki yatsı namazından sonra ayrılacağını anlayana kadar. Ayrılık gözyaşlarını nasıl da hissetmedi. İstanbul'da hiç durmadan yağan yoğun yağmurdan sakınmak için onu kucağında taşıdı olmadı, koltuğunun altına sakladı olmadı. Kucağına sığdıramamıştı. Yoksa içinin sıcaklığını bir kez olsun hissettiremediği için mi bugün ayrılış oldu?
Bu zamana kadar gözü gibi bakmıştı. Değer vermişti, korumuştu. Öbür sokaktaki çantacı şahittir. Fermuar acı acı ses çıkarıyor, kulpu da yarıldım, koptum neredeyse diyordu ki hemen tamir ettirmişti.
Çok yorulmadıkça, tâkati kesilmedikçe yere bırakmıyordu.
Hatırladım, hatırladım. Neyi mi?
Bir gün ıssız bir yola girmişti de elini çantasına dokundurarak "sen yanımdasın ya" demiş adetâ fedaisi, yardımcısı, tutunacak dalı, direği, soluğuna soluk, nefesine can olmuştu.
Ne oluyoruz...
Bu kadar da abartı, mübalağa habbeyi kubbe yapmak olmuyor mu?
Öyle mi acaba:
Necip Fazıl "At'a Senfoni" yazmıştı. Duygular bile etki alanına girmeye başladı ne oluyor hakikaten.
Eşyalar sadece hatıra kalan, uzaktan silüeti görünen, kullanılıp atılan kıymetsiz şeyler mi?
Bakın bakın o şimdi çoktan derinlere dalmış bile. Ne düşünüyor acaba?..
-Hey hemşehrim!.. Hu!.. duymadı.
-Kardeş ne düşünüyorsun diyelim.
-Hı, hı...
-Nihayet duydu!..
-Bizim bir bavulumuz vardı.
-Ben size demedim mi? Bu adam çantaya kafayı taktı...
-Bizim tahtadan bir bavulumuz vardı. Şehre gelirken onunla gelmiştik. Kilitleri hemen bozulduğu için ip ile tutturulurdu. Köye gideceğimiz zaman babam eli ile taşırken kuvvetini bir tarafa verir boynunu bükerdi. Yorulunca omuzuna alırdı. Sonraları üzerleri kaplama hafif valizler çıkınca çeyizleri elde taşıyan sandık bavullar rağbet görmez oldu. Unutuldu gitti. Çuvallar, kutular, sandıklar, çantaların arkadaşlarıydı.
Aaaah!.. ah!.. Haydarpaşa tren istasyonunu hatırlarım. İstanbul'a yeni yeni gelen aileler köylerine giderken o gün gördüğüm, insanın hasret, koşuş, heyecan, kültür, adet, gayret ve akraba coşkularının dışa yansıyan etkisi içime işlemişti.
Yaşmaklı anneler, nineler, gelinler. Başı şapkalı, yün takkeli amcalar, dedeler. Köyüne giderken gönül rüzgarlarının esintilerini gözleriyle etrafa yayarken ellerindeki çantalarını nasıl da şefkatle tutarlardı. Ellerindeki belki birer müjde paketleri olacaktı. Sevinç dağıtan kokular yayacaktı çantaları.
Unuttum sanmayın çantamın heybe sarayından geldiğini.
Heybeler heybeler...
Gül, baklava, kilim desenli, allı beyazlı sarı ve gök mavi daha birçok renkleri ve işlemeleriyle heybeler... Omuzların süsü, yolcuların erzak deposu.
Çantaların manasını anlar mısın?
Mehmetçik asker yoluna çıkarken, muharebeye koşarken, teskere alırken sırt çantası ne de heybetlidir.
Bacıların, halaların, teyzelerin tarla yollarına bohça ile börek taşımalarını, yemek götürmelerini de unutmadım. (Bulgur pilavı üzerine tereyağı döküp lavaşın arasında dürüm gelirdi. Bazen de süzme yoğurt göze, kaynak sularıyla çalkalanır içine ortası delik (gagalı) ekmek doğranır, yenirdi o gelen yemeklerden).
Kınalı ellerin (gelinlerin) bohçasını damadın müjde yastığı denen çeyiz ve hediye bohçasını da unutmadık.
Çantalar el ele tutultuğunda nasıl da sevinirler. Gönülden paylaşılıp mutluluk akan ocaklarda sevgi ile dizilen eşyalar iç nezaketle yumuşak sözlerle, titizlikle yerleştirilen asalet merasimi çantaların sevinç ninnileridir.
Eniştesinin hediye ettiği çanta işte böyle bir yazıya sebebiyet verdi. Şimdi yenilenmiş, modernleşmiş çantaya alışabilecek mi ne dersiniz? Belki o çanta da birgün eski günlerini hatırlatacağı maziden-geleceğe taşıyacağı heybe güzelliğini anlatacak. Sağlıcakla kalın...
Şu fermuarı yok mu?.. Eli değer değmez gıcırdayarak açılışı "Açıl susam açıl"ın değişik bir tılsımıydı.
Çanta deyip geçemedi ta ki yatsı namazından sonra ayrılacağını anlayana kadar. Ayrılık gözyaşlarını nasıl da hissetmedi. İstanbul'da hiç durmadan yağan yoğun yağmurdan sakınmak için onu kucağında taşıdı olmadı, koltuğunun altına sakladı olmadı. Kucağına sığdıramamıştı. Yoksa içinin sıcaklığını bir kez olsun hissettiremediği için mi bugün ayrılış oldu?
Bu zamana kadar gözü gibi bakmıştı. Değer vermişti, korumuştu. Öbür sokaktaki çantacı şahittir. Fermuar acı acı ses çıkarıyor, kulpu da yarıldım, koptum neredeyse diyordu ki hemen tamir ettirmişti.
Çok yorulmadıkça, tâkati kesilmedikçe yere bırakmıyordu.
Hatırladım, hatırladım. Neyi mi?
Bir gün ıssız bir yola girmişti de elini çantasına dokundurarak "sen yanımdasın ya" demiş adetâ fedaisi, yardımcısı, tutunacak dalı, direği, soluğuna soluk, nefesine can olmuştu.
Ne oluyoruz...
Bu kadar da abartı, mübalağa habbeyi kubbe yapmak olmuyor mu?
Öyle mi acaba:
Necip Fazıl "At'a Senfoni" yazmıştı. Duygular bile etki alanına girmeye başladı ne oluyor hakikaten.
Eşyalar sadece hatıra kalan, uzaktan silüeti görünen, kullanılıp atılan kıymetsiz şeyler mi?
Bakın bakın o şimdi çoktan derinlere dalmış bile. Ne düşünüyor acaba?..
-Hey hemşehrim!.. Hu!.. duymadı.
-Kardeş ne düşünüyorsun diyelim.
-Hı, hı...
-Nihayet duydu!..
-Bizim bir bavulumuz vardı.
-Ben size demedim mi? Bu adam çantaya kafayı taktı...
-Bizim tahtadan bir bavulumuz vardı. Şehre gelirken onunla gelmiştik. Kilitleri hemen bozulduğu için ip ile tutturulurdu. Köye gideceğimiz zaman babam eli ile taşırken kuvvetini bir tarafa verir boynunu bükerdi. Yorulunca omuzuna alırdı. Sonraları üzerleri kaplama hafif valizler çıkınca çeyizleri elde taşıyan sandık bavullar rağbet görmez oldu. Unutuldu gitti. Çuvallar, kutular, sandıklar, çantaların arkadaşlarıydı.
Aaaah!.. ah!.. Haydarpaşa tren istasyonunu hatırlarım. İstanbul'a yeni yeni gelen aileler köylerine giderken o gün gördüğüm, insanın hasret, koşuş, heyecan, kültür, adet, gayret ve akraba coşkularının dışa yansıyan etkisi içime işlemişti.
Yaşmaklı anneler, nineler, gelinler. Başı şapkalı, yün takkeli amcalar, dedeler. Köyüne giderken gönül rüzgarlarının esintilerini gözleriyle etrafa yayarken ellerindeki çantalarını nasıl da şefkatle tutarlardı. Ellerindeki belki birer müjde paketleri olacaktı. Sevinç dağıtan kokular yayacaktı çantaları.
Unuttum sanmayın çantamın heybe sarayından geldiğini.
Heybeler heybeler...
Gül, baklava, kilim desenli, allı beyazlı sarı ve gök mavi daha birçok renkleri ve işlemeleriyle heybeler... Omuzların süsü, yolcuların erzak deposu.
Çantaların manasını anlar mısın?
Mehmetçik asker yoluna çıkarken, muharebeye koşarken, teskere alırken sırt çantası ne de heybetlidir.
Bacıların, halaların, teyzelerin tarla yollarına bohça ile börek taşımalarını, yemek götürmelerini de unutmadım. (Bulgur pilavı üzerine tereyağı döküp lavaşın arasında dürüm gelirdi. Bazen de süzme yoğurt göze, kaynak sularıyla çalkalanır içine ortası delik (gagalı) ekmek doğranır, yenirdi o gelen yemeklerden).
Kınalı ellerin (gelinlerin) bohçasını damadın müjde yastığı denen çeyiz ve hediye bohçasını da unutmadık.
Çantalar el ele tutultuğunda nasıl da sevinirler. Gönülden paylaşılıp mutluluk akan ocaklarda sevgi ile dizilen eşyalar iç nezaketle yumuşak sözlerle, titizlikle yerleştirilen asalet merasimi çantaların sevinç ninnileridir.
Eniştesinin hediye ettiği çanta işte böyle bir yazıya sebebiyet verdi. Şimdi yenilenmiş, modernleşmiş çantaya alışabilecek mi ne dersiniz? Belki o çanta da birgün eski günlerini hatırlatacağı maziden-geleceğe taşıyacağı heybe güzelliğini anlatacak. Sağlıcakla kalın...
Feyyaz İnanç / diğer yazıları
- ‘Işıkları açın’ / 07.05.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021