Fransa eski Cumhurbaşkanı ve yeni Cumhurbaşkanı adayı Sarkozy diyor ki; "Türkiye, Avrupa'ya ait bir ülke değildir, Asya'ya aittir!"
Doğru söze ne hacet!
Evet, ey Sarkozy, ey Merkel, evet ey François Hollande, evet, ey Matteralla!
Biz ASYA ÜLKESİYİZ.
Biz bu topraklarda asırlardan beri, bir yanımızda Dede Korkut, bir yanımızda Bilge Kağan'la, bir yanımızda Hacı Bektaş-ı Veli, bir yanımızda Şeyh Edebali ile yürüyen bir milletiz.
Bunu bile bile neden 50 yıldan beri bu ülkenin ruhunu ve özünü kaybetmiş siyasetçilerini kandırdınız, oyaladınız?
Evet, biz asırlardan beri Altay Dağlarının rüzgârıyla ve Horasan erenlerinin nefesiyle soluklanan bir milletiz.
Sayın Sarkozy, bu rüzgârı yeni mi fark etti?
Bu keskin soluğu yeni mi gördü?
Hayır?
Çünkü 50 yıldan beri oyaladıkları Türkiye'yi artık daha fazla oyalamanın gereği olmadığını ve bundan sonra "siz Avrupalı değilsiniz, Asyalısınız, sizi Asyalı olarak kullanmaya devam edeceğiz" demek istiyorlar.
Ama Allah'ın izniyle bu muhteşem kongrenin, bu muhteşem topluluğun ve Prof. Dr.
Haydar Baş'ın bütün dünyaya haykırdığı "milli bütünlüğümüz dini bütünlüğüzdür" sadâsı gök kubbede baki kaldıkça bir daha bu milleti kullanamayacaklardır.
Bütün devlet erbabına, siyasetçilere, batıdan gelen her talimatı bugüne kadar korku içinde yerine getirenlere sesleniyorum.
"Korkmayın! Ve onların korktukları şey olun: Türk olun!
Korkmayın!
Onları korktukları şey olun: Hakiki Müslüman olun!"
Batının ve onların ardından giden güdümlü siyasetçilerin bütün gayesi, Türk bayrağını haç ile yan yana koyma sevdasıdır ve aslında bu sevda, bugünün sevdası değildir. Tarihte bu tartışmaların en acı örneklerinden birini Mithat Paşa'nın gerçekleştirdiğini görürüz.
Bugün AB'nin her emrine amade olan işbirlikçilerin, tarihteki en acı örneklerinden biriydi Mithat Paşa. Döneminde en hızlı İngiliz hayranlarından biri olarak biliniyordu. İngilizlerin adamı idi. İngiliz istihbaratı BIS (British Intelligence Service), bankalar, mason çevreler ve benzeri lobilerin Osmanlı'nın üzerine çullandığı bir dönemde İngiliz yanlısı Mithat Paşa, Batı çıkarları için son derece uygun bir kişiydi.
İşte bu Mithat Paşa, tarihimizin en utanç verici sayfalarından birine yol açacak, şanlı Türk bayrağına haç koyarak, İstanbul sokaklarında gezdirecekti!
Bu olayın gelişimi ise şöyle olacaktı:
1875 yılında Bosna Hersek'te ayaklanma çıkar. Buradaki ayaklanmaya müdahale eden Avrupa devletleri bazı reformlar yapılmasını isterler. Avusturya Hariciye Bakanı Kont Andrassy'nin yayınladığı bir beyannamede, Hıristiyanlarla Müslümanların bir arada bulunamayacağı, hilal ile salibin aynı bayrakta olamayacağı anlatılır.
Bu durum Mithat Paşa'yı hayli kızdırır. Çünkü ona göre hilalle haçın yan yana getirilmesinde hiçbir sakınca yoktur.
Hemen harekete geçer. Türk bayrağının yanına bir haç ilave ederek Dersaadet'te gezdirir. Bu vahim ve utanç verici durumu ise hatıralarını kaleme aldığı Tabsıra-i İbret adlı kitabında, kendisinden üçüncü şahıs gibi hürmet ve takdirle bahsederek şöyle anlatır:
"Mithat Paşa, sırf bu davayı yalanlamış olmak ve uygulamasını göstermek için Hıristiyanlardan gönüllü bir tabur asker oluşturarak ve sancaklarında Ay-Yıldız'ın yanına bir de haç ekleyerek sözü geçen taburu, İstanbul'da herkes gördükten sonra Niş askeri tümenine göndermiştir."
Yukarıdaki hadiseyi aktaran büyük tarihçi İsmail Hami Danişmend şu buruk yorumu da ekleyecekti:
"Bir milletin bayrağını hiçbir devlet adamının kendi keyfi kararı ile değiştirme salahiyeti yoktur. Bilhassa Haçlı ordusu savaşlarındaki zaferleriyle dünyaya ün salmış olan Türk milletine böyle bir muameleyi nasıl reva görürlerdi?
O feci bayrak İstanbul sokaklarında gezdirilirken kim bilir ne gözyaşları dökülmüştür!"
Elbette ki çok gözyaşları dökülmüştü. Osmanlı topraklarında, bir Osmanlı bakanının, ecnebi bir ülkenin bayrağını, salibini Dersaadet'te dolaştırması görülmüş, duyulmuş bir olay değildi. Bu rezil olayın mimarı İngiliz işbirlikçisi olmanın gereğini yapmış, aynı zihniyet sarayda İngilizlerin talimatıyla padişah Abdülaziz'i katletmiş, Mısır'ın elden çıkmasına zemin hazırlamış ve "haçlı bayrağını Osmanlı topraklarında gezdiren adam" olarak tarihe adını yazdırmıştır.
Dün Türk bayrağının yanına haç koyarak İstanbul sokaklarında gururla gezdirenler olduğu gibi, bugün de AB sürecinde Türk bayrağının yanına haç koyarak dalgalandırmak isteyen yüzlerce, binlerde Mithat Paşa hayranı bulunmaktadır.
Mesele işte budur.
Türk bayrağının yanına haç koymama meselesidir.
Bütün misyonları, salip ile hilali birleştirmek olanlarla bu "birleşme olamayacak" diyenlerin meselesidir.
Ve Türk bayrağına haç yerleştirme gayesinde olanların nihai hedefi, Türk insanının da kalbine haçı yerleştirmektir. Dinlerarası diyalogun da, medeniyetler ittifakı projesinin de Büyük Ortadoğu Projesi'nin de nihai hedefi budur.
Ancak buradan haykırıyoruz ki, Haydar Hoca ve ekibi oldukça, "Haç'ın gölgesi" bu coğrafyada asla hâkim olamayacak ve Türk bayrağı her zaman şanla ve şerefle dalgalanacaktır.
Not: Bu yazı, geçtiğimiz Pazar günü, İstanbul'da yapılan Milli Bütünlük Dini Bütünlük Kurultayı'nda sunduğum tebliğin özetidir.