Bu delillerden anlaşıldığına göre müminin, Cenab-ı Hakk'ın seçtiği bir irşâd ehlini bulması gerekir.
İnsanların, Hak'tan kendine feyz lutfedilmiş olan bir zat ile bulunmaları, onun tutum ve davranışlarından istifade etmeleri ve böylece de feyizyâb olmaları, hem vazifelerinden ve hem de menfaatlerindendir. Nitekim mezhep imamlarımız dahi bu seçkin zevâtı aramış ve onların terbiyesini kabul etmişlerdir. Meselâ mezhep imamlarımızdan İmam-ı Şâfiî, Şeybân-ı Râî adında bir çobana intisab etmiş ve ondan tefeyyüz etmiştir. Kendisine; "Senin gibi bir zât böyle bir bedevîden bilgi alır mı?" diye sorulduğunda; "Bu adam, bizim bilmediklerimizi bilir." cevabını verirdi. Ve yine Ahmed b. Hanbel Hazretleri, Ma'rufu Kerhî'ye başvurur, ondan sorar, ahzeder ve amel ederdi.
Ahmed b. Hanbel'in Bağdatlı Ebu Hamza'dan tefeyyüz ettiği yine bilinen bir gerçektir. Hatta oğluna, "Sûfilerle sohbeti tavsiye ederim. Onlar, ilimleri ile, murakabeden edindikleri feyz ile, Allah korkusunu hakkı ile tanımaları ile ve halkın mâsivâ ve abeslerinden uzak kalmaları ile âl-i himmet olunmakla bizi geçmişlerdir." buyurmuştur.
İmam-ı Mâlik ise "Tasavvuf bilmeyen fakih fıska, tasavvufu bilip de fıkhı bilmeyen ise zendekaye düçar olabilir" buyurdu.
İmam-ı Gazâlî, Necmüddin-i Kübrâ, Sühreverdî gibi büyükler bu yolu hem yaşamış ve hem de tavsiye buyurmuşlardır.
Özet olarak ifade edecek olursak; ulemâ ve mezhep imamlarımız dahi, gönül yolculuğunda yani marifetullah sahasında, nefsi tezkiye mevzuunda mürebbiye (eğiticiye), öğreticiye ihtiyaç duyarlarsa, bizlere bu öğreticiler daha da fazla gerekmez mi? Elbetteki evet. O halde yapılacak olan iş: Hakk'a giden gönül kapılarını açarak, bizlere kılavuzluk edecek olan bir Hak dostuna elimizi vermemizdir. Bu yolda inananlara Cenab-ı Hak'tan rahmet ve hidayet ve daim tecelliye mazhar olarak feyizyâb olmak niyaz ederiz. Görüldüğü üzere ilimden asıl maksat, kişiyi Allah'a götürmesi, O'na layıkıyla kul yapabilmesidir. Aksi taktirde, okunan kitapların sayısı binlerce cilt olsa ve yine İslâm'ı anlatan kitaplar olsa yine de bizi Rabbimize yakın kılmadıktan sonra maksat hasıl olmuş olmaz. Bu noktada gerçek âlim de, kişinin Allah ile arasındaki perdeleri bir bir aşmasına yardımcı olan; insanları Allah'a taşıyan insandır. Nitekim bir hadis-i kudsî'de buyurulur ki: "Benim köprü olan kullarım vardır. Beni insanlara, insanları da Bana taşır ve sevdirirler."
Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden Hz. Mevlana
İnsanların, Hak'tan kendine feyz lutfedilmiş olan bir zat ile bulunmaları, onun tutum ve davranışlarından istifade etmeleri ve böylece de feyizyâb olmaları, hem vazifelerinden ve hem de menfaatlerindendir. Nitekim mezhep imamlarımız dahi bu seçkin zevâtı aramış ve onların terbiyesini kabul etmişlerdir. Meselâ mezhep imamlarımızdan İmam-ı Şâfiî, Şeybân-ı Râî adında bir çobana intisab etmiş ve ondan tefeyyüz etmiştir. Kendisine; "Senin gibi bir zât böyle bir bedevîden bilgi alır mı?" diye sorulduğunda; "Bu adam, bizim bilmediklerimizi bilir." cevabını verirdi. Ve yine Ahmed b. Hanbel Hazretleri, Ma'rufu Kerhî'ye başvurur, ondan sorar, ahzeder ve amel ederdi.
Ahmed b. Hanbel'in Bağdatlı Ebu Hamza'dan tefeyyüz ettiği yine bilinen bir gerçektir. Hatta oğluna, "Sûfilerle sohbeti tavsiye ederim. Onlar, ilimleri ile, murakabeden edindikleri feyz ile, Allah korkusunu hakkı ile tanımaları ile ve halkın mâsivâ ve abeslerinden uzak kalmaları ile âl-i himmet olunmakla bizi geçmişlerdir." buyurmuştur.
İmam-ı Mâlik ise "Tasavvuf bilmeyen fakih fıska, tasavvufu bilip de fıkhı bilmeyen ise zendekaye düçar olabilir" buyurdu.
İmam-ı Gazâlî, Necmüddin-i Kübrâ, Sühreverdî gibi büyükler bu yolu hem yaşamış ve hem de tavsiye buyurmuşlardır.
Özet olarak ifade edecek olursak; ulemâ ve mezhep imamlarımız dahi, gönül yolculuğunda yani marifetullah sahasında, nefsi tezkiye mevzuunda mürebbiye (eğiticiye), öğreticiye ihtiyaç duyarlarsa, bizlere bu öğreticiler daha da fazla gerekmez mi? Elbetteki evet. O halde yapılacak olan iş: Hakk'a giden gönül kapılarını açarak, bizlere kılavuzluk edecek olan bir Hak dostuna elimizi vermemizdir. Bu yolda inananlara Cenab-ı Hak'tan rahmet ve hidayet ve daim tecelliye mazhar olarak feyizyâb olmak niyaz ederiz. Görüldüğü üzere ilimden asıl maksat, kişiyi Allah'a götürmesi, O'na layıkıyla kul yapabilmesidir. Aksi taktirde, okunan kitapların sayısı binlerce cilt olsa ve yine İslâm'ı anlatan kitaplar olsa yine de bizi Rabbimize yakın kılmadıktan sonra maksat hasıl olmuş olmaz. Bu noktada gerçek âlim de, kişinin Allah ile arasındaki perdeleri bir bir aşmasına yardımcı olan; insanları Allah'a taşıyan insandır. Nitekim bir hadis-i kudsî'de buyurulur ki: "Benim köprü olan kullarım vardır. Beni insanlara, insanları da Bana taşır ve sevdirirler."
Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden Hz. Mevlana