Birilerinin ibret alması, karşımızdaki vahim tablodan dolayı harekete geçmesi lazım diye düşünüyoruz ama henüz böyle bir uyanış yok. Karşılaştığımız tablo, karşı karşıya olduğumuz dil, bugüne kadar tesadüf olmadığımız bir durum arz ediyor.
Hangi birini sayalım:
Çocuk tacizleri rekor kırıyor. Hemen her gün vahşi bir çocuk tacizi olayıyla uyanıyoruz.
Şiddet, taciz ve tecavüz olayları son on yılda 14 kat (yüzde bin dört yüz) artış gösteriyor.
Bonzai içen çocukların haberleri yürek burkuyor. Caddelere, sokaklara yığılmış gençlerin haberleri insanı kahrediyor. İçişleri Bakanı'nın önerisi, "satıcıların bacaklarının kırılmasından ibaret."
Çok değerli ve muhterem ilahiyatçılarımız "yolsuzluğun hırsızlık olmadığına" dair açıklamalar yapıyor. Böyle olunca da Transparency International'ın yayınladığı Yolsuzluk Algı Endeksi'ne göre, yolsuzluk sıralamasında Türkiye, OECD ülkeleri arasında birinci sırada, dünyada ise ikinci sıraya yükseliyor.
Gazeteci geçinen palyaço kılıklı herifler "Etilerdeki, Nişantaşı'ndaki hatta Meclis'teki hainlerin öldürülmesi için fetva veriyor.
Eline kalemi alan Atatürk'e sövüyor, isminin başında akademik titr olan zavallılar "Atatürk'ün camileri genelev yaptığını söylüyor, öbürü "Atatürk zurnanın son deliği" diye geviş getiriyor.
Hocalarımız "Müslüman'ın, Müslüman'ı öldürmesine cevaz veriyor. Suriye'deki kanlı tablo ile ilgili bu hocaların mübarek ve muazzez fetvalarından kan damlıyor.
Bir ülkede daha önce rastlamadığımız böylesi tel tel dökülen bir ahlak ve bilgi garabeti, böylesi sefil ve ucube bir medya dili, böylesi korkutucu bir kriminal tablo normali mi?
Tecavüz, cinayet, hakaret, yolsuzluk, küfür, din bezirgânlığı, nefret ve kan dili normal mi?
Amacınız fetihse, önce "insanınızı" fethetmek zorundasınız. İnsanın fethi, kalbin fethinden başlar. Sahi siz bu kirli, paslı ve kan kokan manzaradan nasıl bir fütuhat tablosu çıkartacaksınız?
Kimse "Bizim insanımız ne ara bu hale geldi?" diye sormuyor.
Bu çocuk tacizcileri, bu bonzai içen çocuklar, bu küfürbaz akademisyenler, bu ahlaksız gazeteciler hangi sosyolojik ve siyasi tablodan doğdu diye sorgulamıyor.
Ki aslında bu konu bir milli güvenlik meselesidir.
Ve Afrin Operasyonu'ndan çok daha önemlidir.
Afrin Operasyonu'nun devamını getirecek adım, insan operasyonunu gerçekleştirmektir.
Sahadaki savaşı kazanırsınız ama insanı insan yapan değerleri teçhiz etmede üzerinize düşen görevi yapmazsanız nihayette kaybeden olursunuz.
Bir ülkede bataklık ve hastalık üreten bir zemin varsa bu zeminin kurutulması devletin en asli görevidir.
Tekrar ediyorum bu bir "milli güvenlik" meselesidir.
Ve aslında "insanı yaşat ki devlet yaşasın" felsefesinin özü buna dayanır.
Yaşatmak insanın midesini kuru kuruya doyurmak değil, "kalbini ve ruhunu" doyurmaktır.
Yukarıdaki tablodan memnun iseniz başka sözümüz yok, aynen devam edin.
Değilseniz "Bize ne oldu?" diye sorun ve gereğini yapın.